Olcay Yazıcı ve Nuri Aykon
Dünya gözüyle ikisi de birbirini gördüler mi bilmiyorum. Yalnız ikisi de birbirlerini gıyaben tanırlardı ve yine birbirlerini sevdiklerinden eminim. Çünkü iyilerin mayasında sevgi tohumları vardır. Başka yük taşımazlar. Bu sebeple iyilerin yükü sevmektir.
Nuri Aykon’un sırtlandığı yük çok ağırdı. İnanmasa ve iman etmeseydi, böyle bir yükü taşıyamazdı. O’nun tek arzusu; bu yükün sonunda mahşer günü yüzünün akıyla hesap vermekten öte değildi. Hayatının tüm muhasebesini bu çerçevede yapıyordu.
Nuri Aykon’un; ölüm, vefat ya da kavuşma kaderinde; “Kadir Gecesi” varmış. Ayrılık elbet zor, ölüm elbet zor, gidenin yeri elbet doldurulamıyor ama gitmek hepimizin kaderinde olduğuna göre, esas olan nasıl gittiğimiz ve nerede gittiğimiz değil midir?
Gazetemiz imtiyaz sahibi Nuri Aykon ağabeyimiz; Kadir Gecesi’nde namazını bitirdikten sonra beyin kanaması sonucu Rahmet-i Rahman’a kavuşmuş. Tanıyan ve tanımayan tüm “ehli iman” insanların dua edeceğinden eminim.
Nuri Aykon, dün sevenlerinin duasıyla öteki âleme uğurlandı. Allah rahmet eylesin, mekânı Cennet olsun. Başta ailesi olmak üzere bütün sevenlerinin başı sağ olsun, başımız sağ olsun. Allah geride kalanlara uzun ve sağlıklı ömürler ihsan eylesin. Âmin.
Bir başka güzel insan da Olcay Yazıcı idi. Şair kimliğiyle ön plana çıkan Olcay Yazıcı, soyadında olduğu gibi iyi bir yazar ve radyocuydu. O bir “Karasaban yazarıydı.” Karasaban yazar ne demektir, becerebilirsem genç nesil için küçük bir açıklama yapayım.
Toprak tarımının şimdiki gibi teknik aletlerle yapılmadığı yıllarda; tarlalar, bağlar, bahçeler; bir ucu kısa “V” şeklinde içeri dönük ve ucunda sivri bir demir bulunan, diğer ucu ise birkaç metre uzunluğundaki olan aletle tarım yapılırdı ve adına “Karasaban” denilirdi. Bu aleti hayvanı olmayanlar insan gücüyle, hayvanı olanlar da hayvan gücüyle kullanırdı.
İşte Olcay Yazıcı yazı hayatına ve şiir hayatına bir karasaban işçisi gibi başlamıştır. Kendi kendini keşfetmiş, kendi kendini ispat etmiş birisidir. İnsan halinden ve insan hallerinden anlayan; şiire, edebiyata, romana, hikâyeye önem veren ve bu meseleyi; içinde yaşadığı toplum için vazgeçilmez sayan insanlar, Olcay Yazıcı’ya sahip çıkmıştır. Ve Olcay Yazıcı şiirde, edebiyatta; “adaleti arayan” insan olarak hep hizmet etmiştir.
Rahmetli Olcay Yazıcı ile uzunca bir zaman MÜSİAD’ın çeşitli komisyonlarında çalıştık. Hatta MÜSİAD marşının yazarı da odur. Rahmetli Olcay’a en çok ben takılırdım. Yaptığım esprileri çoğu zaman ataerkil bir ailenin en büyük reisi gibi ciddi ciddi dinler, sonunda şaka olduğunu anlayınca küçük bir tebessüm atarak, gelir kucaklardı.
Geçtiğimiz yıl MÜSİAD’dan ayrılmıştı. Niye ayrıldığını söylemedi. Bazen bizim MÜSİAD’çılar çeşitli komisyonların başına “Kışla Ruhlu” insanları getirir, onlar da “Kışla Ruhlarını” icra edecek yer bulamayınca gelip MÜSİAD’da uygulamaya kalkarlar.
Olcay Yazıcı da böyle bir ruha mı kurban gitti bilmiyorum ama gönüllü kuruluşların yönetimlerinde bulunan insanların, yine gönüllü hizmet insanlarına karşı biraz daha duyarlı, saygın ve seviyeli olmaları gerekir. Umarım MÜSİAD üst yönetimi bu sözlerimden alınmaz. İnsanın olduğu her yerde problem olacağı bir gerçektir. Meseleye bu yönden de bakmalı.
Olcay Yazıcı yalnız ve işsiz kaldığında hemen sahip çıkan isimlerden de söz etmeliyim ki, kaş yaparken göz çıkarmayayım. MÜSİAD eski Genel Başkanı Dr. Ömer Bolat, MÜSİAD Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Develioğlu ve UTESAV Genel Başkanı İsrafil Kuralay, Burç FM Genel Yayın Yönetmeni Bünyamin Şen başlıca isimlerdendir.
Olcay Yazıcı, Burç FM’de “Dil Estetiği” adıyla bir program yapıyordu. Halen 10 adet kaydı bulunuyor. Her hafta Perşembe günü saat 10.30’da yayınlanacakmış. Evet, her fani gibi Olcay Yazıcı kardeşimi de sevenleriyle uğurladık. Ne kadar vefakâr ve fedakâr dostu varsa cenazedeydi. Allah rahmet eylesin, mekânı Cennet olsun. Âmin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.