Genç subaylar sendromu
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın ‘İnsan hakları, demokrasi, özgürlük ve barış’ gibi evrensel kavramların, 23 yıldır ihmal yüzünden ‘teröristlerin hakkı’ gibi algılanıp silah olarak geri döndüğünü açıklaması önemli bir aşamadır.
Kısa süre önce benzer bir özeleştiride bulunan Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ’un, 23 yıldır halkın terör örgütüne katılımını önlemede başarısız olunduğunu açıklamasından sonra Büyükanıt’ın bu yaklaşımı, TSK’nın terörle mücadele konusunu ciddi bir analitik süzgeçten geçirdiğini gösteriyor.
Ama ‘deve kuşu politikası’ izleyenlerin, bu yeni tanımlamalardan rahatsız olduğu biliniyor. TSK üzerinden siyaset yapıp iktidar partisini yıpratmayı hedefleyenler, büyük bir hayal kırıklığı yaşıyor.
Genelkurmay eski Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’ün demokratik yaklaşımı ve askeri kışlasında tutma becerisine tepki gösterenler, sanıyorum, ‘Yaşar Paşa gelecek sizi perişan edecek’ şeklinde siyasi iktidara aba altından gösterdikleri sopanın kırıldığını düşünüyorlar. Tahrik ederek hükümetle karşı karşıya getirmenin çabası içindeler.
Kırılma noktası
Bu kesim için kırılma noktası, Büyükanıt’ın 12 Nisan’daki o meşhur basın toplantısındaki sözleri. Kimi gazetecilerin ısrarlı sorularına rağmen siyaset minderinde güreşe çıkmayan Büyükanıt, milliyetçi-ulusalcı cephede tepki görmüştü.
Hatta ulusalcıların yayın organı bir kanalda kendini gazeteci olarak gösteren bir devşirme siyasetçi bile ekrana çıkıp, ‘Olmadı Büyükanıt. Gerekirse bu millet 70 ordu kurar’ diyerek hoşnutsuzluğunu dile getirmekten çekinmemişti. Görüyoruz ki, 12 Nisan’dan bu yana hoşnutsuzluğun dozajı giderek artıyor.
Emre Aköz, 15 Haziran 2007 tarihli Sabah’taki köşesinde, son dönemde faşist hareketin tırmanışa geçtiğini savunurken şu uyarıyı yaptı: ‘... bazı çevreler Büyükanıt’ı etkilemeye ve faşist hareketin içine çekmeye çalışıyor. Başarırlar mı? Allah korusun!’
Yine aynı günlerde eski istihbaratçı Bülent Orakoğlu, ‘Genelkurmay Başkanı, Genç Subaylar sendromuyla karşı karşıya’ diyordu.
Sendromun esin kaynağı, Özden Örnek Paşa’ya ait olduğu iddia edilen günlük yayınlanınca öğrendiğimiz 2004 yılındaki iki darbe girişiminin planlandığı dönemde Cumhuriyet Gazetesi’ne yansıyan ‘Genç Subaylar Rahatsız’ manşetiydi.
Büyükanıt’a salvolar arttı
Bir süredir izliyorum. Aynı cepheden Büyükanıt’a salvolar artmaya başladı. Belki bilerek belki bilmeyerek, bir çok ulusalcı-milliyetçi yazar veya siyasetçi aynı paydada buluşmaya başladı.
16 Haziran tarihli yazımın son cümlesindeki ‘Demek oluyor ki, Büyükanıt da büyük sınav veriyor’ ifadesinin ne kadar haklı bir hüküm içerdiği şimdi daha iyi anlaşılıyor.
Bekir Coşkun’un 22 Kasım 2007 tarihli ‘Cebinizde şekeriniz var mı?’ başlıklı Hürriyet’teki yazısı, tam bir ‘Genç Subaylar Manifestosu’ idi.
Bakın ne diyor Coşkun, yazının ikinci bölümünde: ‘... Erkekler çoktan kayıplara karıştılar. Dönekler döndüler, beceremeyenler pıstılar. Türkiye tarikatların istilasına uğrarken, en güvendiğimiz erkekler (!) yok oldular. Daha yakın zamanda ‘Atatürk Cumhuriyeti’ne tehdit’ saydıklarının karşısında selama durdular...’
Atatürk Cumhuriyeti’ne tehdit saydıklarının karşısında selama duran en güvendiğimiz erkekler (!) kimler ola ki?..
Derken, Mustafa Mutlu’nun 11 Aralık günü Vatan Gazetesi’nde Büyükanıt’a yüklenen yazısı geldi. Mutlu, bir sünnet düğününde Fenerbahçe’nin galibiyetine sevinerek oynadığı anı yansıtan fotoğraf karesinden hareketle, Büyükanıt’ı yaşanan sıcak savaş ortamının hassasiyetine uygun davranmamakla suçlayıp ‘Güven kaybediyorsunuz’ diyordu.
Niyetim, komplo teorisi kurmak değil elbette. Bir zincirin halkası olarak görmüyorum ama belli çevrelerde oluşan ‘bilinç altındaki rahatsızlığın tezahürü’ olarak yorumlamak çok ileri olmaz diye düşünüyorum.
Çünkü; Türkiye’de sırf gazetecilik faaliyetinden dolayı hiç kimseye yüksek meblağlar ödenmediği halde, 64 bin dolar maaş aldığını söyleyen Tuncay Özkan’a methiyeler dizen Mutlu’nun, Büyükanıt’la ilgili yazısına ‘ Meslek onurum için yazıyorum’ demesi ne kadar inandırıcı olur?
Serdar Akinan bir gün sonra, 12 Aralık’ta Akşam’da kaleme aldığı yazısında, hükümetin izlediği terörle mücadelede yol kazası olursa faturayı askerlerin ödeyeceğini belirtirken, komuta kademesinin gelişmeleri ‘Sürece entegre görüntü vererek’ izlediğini ifade ediyor.
İşte o satırlar: ‘Yol kazası olursa fatura kime çıkacak dersiniz? Tüm bunlar bu şekilde yazılıp çizilir ve başka bir sürü ajanda (saymaya hacet var mı?) bu sürece paralel benzer ivmelerle açıkça ilerlerken, olan biteni ‘sürece entegre görüntü vererek izleyen’ mevcut komuta kademesine... Erdoğan büyük siyasetçi... Gerçekten şapka çıkartıyorum. ‘Gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunanlar’ gerçekte kim sizce?’
MHP’den sürpriz çıkış
MHP’li bazı milletvekillerinin Büyükanıt’ın öz eleştiri niteliğindeki sözlerine yönelik yaptıkları sert açıklamalar ve istifa çağrılarına ne demeli?
MHP Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş şöyle diyor: ‘Siyasetçi olarak PKK’nın legalleştiğine ilişkin sözlerini aynen kendisine iade ediyorum. Ayıplıyor ve yadırgıyorum. Bu ülkede mücadele bitmedi ki, sen böyle bir şey söylüyorsun. Bu başarısız olduğunun itirafıdır. O zaman istifa mekanizması vardır, sayın Büyükanıt istifa etmelidir.’
Kareleri birleştirdiğinizde pazıldaki fotoğraf ortaya çıkıyor. Birileri, ‘Genç Subaylar Sendromu’nu hortlatmaya çalışıyor.
Büyükanıt’ın sınavı devam ediyor.
MHP’li Nacar’ın açıklaması
MHP Kilis Milletvekili Mehmet Nacar, 2000 yılındaki Pişmanlık Kanunu ile ilgili sözlerine yönelik eleştirilerime cevap verdi. Nacar özetle şunları söyledi:
‘ Eski yasalar terörle mücadelede bir yol, bir mücadele biçimidir. AKP ise sorunu af kapsamında ve terörle müzakere sonucu ele almıştır. AKP’nin çıkardığı Topluma Kazandırma Yasası’nda hiçbir dönemde uygulanmayan yöneticiler ve cinayete bulaşmış olanlar yasa kapsamına alındı.’