Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Okul boykotu... BDP, sap ile samanı birbirine karıştırıyor!

Okul boykotu... BDP, sap ile samanı birbirine karıştırıyor!

Dünkü tablo üzerine PKK veya KCK, ya da BDP ne düşünür bilmem... Ama tablo ortada: “Kürt halkının iradesine ipotek” koymak isteyen, bunu başarabilmek için de “terör” ve “cinayet” de dahil, “baskının her türlüsü”nü uygulayan BDP; “sandık”tan sonra, “okulları boykot” çağrısında da başarılı olamadı... Daha önce de yazdık; aslında “sandığa boykot” çağrısında da başarılı olamamışlardı... Doğu ve Güneydoğu’daki 23 vilayette “boykot” için yoğun çaba harcayan, bunun için “imamları katletmeyi” bile göze alan PKK, yine de “BDP’nin çağrısı”nı başarıya ulaştıramadı... Kürt vatandaşlar bütün “baskı” ve “tehdit”lere rağmen sandığa gitti ve “yüzde 98 oranında Evet” dedi... Bir tek Hakkari hariç... Nitekim, Hakkari, “sandık boykotu” çağrısına uyduğu gibi, “okul boykotu” çağrısına da uydu... Gelen haberler onu gösteriyor ki; dün sabah çalan “ders zili”ne Hakkari’de pek kulak veren olmadı... “Okullar” boş kaldığı gibi, “dershaneler” de kapalı kaldı...
Hakkari dışındaki illerde ise, BDP, “tam bir fiyasko” yaşadı... Hatta, Diyarbakır Valisi Mustafa Toprak’ın ifadesiyle; “Katılım oranı, geçen yılın da üstünde” gerçekleşti...
ADI BDP, AMA “BARIŞ” İSTEMİYOR!
Dünkü tablo buydu... Tabiî, bunun bir de öncesi vardı... Adı “Barış ve Demokrasi” olmasına rağmen, sürekli “kavga ve gerilim”le sonuç almaya çalışan BDP’nin Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Diyarbakır’ın Bağlar ilçesindeki Koşuyolu Parkı önünde toplanan kalabalığa öncek gün demiş ki;
¥ ‘‘Burası Kürt halkının anavatanıdır. Dolayısıyla siz bir halkın kendi anavatanında, ana dilde eğitim hakkını tartışamazsınız. Tartışmasız bir haktır.
Anadilde eğitim istemek anayasal bir suç değildir. Bugüne kadar milyonlarca Kürt çocuklarını asimile edenler insanlık suçu işlemişlerdir ve biz bu insanlık suçuna artık ortak olmayacağımızı ilan etmek için anadilde eğitimi destekliyoruz, desteklemeye devam edeceğiz..”
¥ “Bunun için çocuklarımızı 5 gün okula göndermeyeceğiz. O 5 gün ve daha sonrasında Kürtçe eğitim yapacağız, çocuklarımıza Kürtçe eğitim aldıracağız. Ben kendi çocuğumu yarından itibaren Kürtçe eğitim öğretime gönderiyorum.
Sonra da kesintisiz olarak anadilini öğrensin diye her yerde kendi imkanlarımızla çocuklarımızın ve halkımızın ihtiyacını gidermeye çalışacağız.’’
Selahattin Demirtaş’ın bu sözleri, elbette tartışılır... Ama, aynı Demirtaş’ın şu sözleri, “at izini it izine karıştırmak”tan başka bir şey değildir.
Aynı konuşmasında demiş ki;
“Sayın Başbakan, bu ülkede başını açmadığı için, sırf başı örtülü olduğu için çocuklar okula alınmadılar. Bu haksızlığı bu ülke yaşadı, halen de yaşıyor!.. Sayın Başbakanın çocuğu da bu ülkede inanç özgürlüğünü kullanamadığı için okula gidemedi. Biz çocuklarımızı nereye göndereceğiz? Başörtülü kardeşlerimiz asimile edilmeye, inançlarından vazgeçirilmeye tabi tutulmaya çalışılıyorken, buna karşı hep beraber direniyoruz da, çocukların kültürel asimilasyonuna ve ana dilde eğitimine karşı neden hep beraber direnemiyoruz?..
Bu saatten sonra bu ülkede yaşayan başta Kürt halkı olmak üzere, bütün farklı dinler ve kültürler, kendi dilini ve inancını korumak için devleti beklemeksizin tedbirini almak zorundadır. Biz çocuklarımızın eğitim hakkını engellemeyiz, tam tersine anadilde eğitim alabilsinler diye uğraşıyoruz.”
Tesbit doğru!..
Ama “kıyaslanan konu”lar yanlış!..
BAŞÖRTÜLÜLER HEP “OKUMAK” İSTEDİ!
Selahattin Demirtaş, burada resmen “demogoji” yapmış!..
“Sap” ile “saman”ı birbirine karıştırmakla kalmamış, aklı sıra “uyanıklık” yapıp, “damardan girmeye” çalışmış!..
Doğrudur, bu ülkede “yasadışı zorbalık”lar uygulandı ve sonradan icat edilen “kamusal alan” dayatmaları ile nice “başörtülü” genç kız okullarına gidemedi!..
Okuluna gidememek şöyle dursun;
Okul önüne gelen nice genç kız “cop darbeleri” ile yere yıkıldı, yerlerde tekmelendi ve incecik bileklerine “kelepçe”ler takıldı!.
Hatta, “otobüs” veya “minibüs”lere doldurulup, evlerinden 15-20 kilometre uzaklıktaki ilçelere “sürgün” edildiler!..
“İmam Hatip Mezunu” öğrenciler ise, “katsayı zulmünün mağduru” oldular!.. 10 yıl boyunca, neredeyse “üniversite”ye gidemediler!..
“Türkiye’de okuyamayınca” mecburen gurbet ellere gittiler... Bir anlamda “elin gâvuru”na sığındılar, oralarda okuyup, mezun oldular!..
Bunların hepsi oldu!..
Bunların hepsi yaşandı...
“28 Şubat süreci”, bir “silindir” bir “buldozer” gibi geçti öğrencilerin üzerinden!..
Ama, şurasını bilmek gerek:
Bay Demirtaş’ın deyimiyle; “başını açmadığı” ve dolayısıyla “inanç özgürlüğü”nü kullanamadığı için bu ülkenin çocukları, evet “yurt dışına gitmek” zorunda kaldılar... Ama hiçbiri, “okulu boykot” etmedi!..
Tam aksine “okumak” istedi!..
Hiçbiri; okullarda niye “Kur’an dersi” yok, niçin Kur’an dili “Arapça” okutulmuyor demedi...
En azından, “bunlar niye yok” deyip de “boykot”a kalkışmadı!..
Sadece ve sadece “okumak istiyoruz” dediler, “inancımız gereği örttüğümüz başörtülerimizle okumak istiyoruz!”
Yıllarca bunun mücadelesini verdiler...
Hâlâ da mücadele ediyorlar!..
Ama dediğim gibi;
Onların mücadelesi “okula gidebilme” mücadelesidir!.. “Okulu boykot” mücadelesi değil!..
Öyle ya;
“Dil” dediğin, “öğrenilir!”
Ama “din” öyle değil!..
“Din, yaşanır!”
ANADİL ÖĞRENMEYE ENGEL Mİ VAR?
Sormak lâzım Bay Demirtaş’a;
Eyleminizin temelini teşkil eden “anadilde eğitim”in önünde engeller mi var?..
¥ “Kürtçe gazete, dergi ve kitap yayını”nın yanısıra “Kürtçe tiyatro” sahnelenmesine imkân tanınmadı mı?..
¥ “Farklı dil ve lehçelerde kurs açılması, yayın yapılması ve müzik dinlenmesi” gibi sosyal ve kültürel haklar teminat altına alınmadı mı?
¥ “Kürtçe kursları” ile ilgili yönetmelik hazırlanıp, uygulamaya geçilmedi mi?..
¥ Daha düne kadar, aileler çocuklarına “isim” verirken problemler yaşarken, bugün “Suzan” ile “Zozan” arasında bir fark gözetiliyor mu?..
¥ Yerleşim yerlerinin isimlendirilmesi konusundaki “katı tutum”a son verilip, bazı “Kürtçe isimler” iade edilmedi mi?..
¥ TRT’de 24 saat süreyle “Kürtçe” ve “Arapça” yayınlar yapılmıyor mu?.. Özel televizyon ve radyolara “sürekli Kürtçe yayın yapabilme” imkânı sağlanmadı mı?..
¥ Daha düne kadar, bir anne ve babanın, “cezaevindeki oğlu” ile “Kürtçe” konuşması “yassah” ve “suç” iken, bu yasak kaldırılmadı mı?..
¥ Üniversitelerde “Kürtçe”ye yönelik “enstitü”ler kurulup, “seçmeli ders” konulabilmesinin yolu açılmadı mı?..
¥ Ahmedi Hani gibi; Kürt tarihi ve kültüründe önemli yeri olan şahsiyetlerin isimleri okullara verilmedi mi?..
Daha nice uygulama var ki; bunların hayata geçeceği, kısa bir süre öncesine kadar tahayyül bile edilemezdi!..
Ama, bunlar yapıldı!..
AK Parti iktidarı yaptı!..
Hatta, “başlarına kakmak” gibi olmasın ama, bu ülkede “Kürt vatandaşlar”ın kavuştuğu hakların çoğuna “Sünni Müslümanlar” hâlâ kavuşamadı!..
Bu ülkede “Kürt Açılımı” oldu, “Alevi Açılımı” oldu, hatta “Romen Açılımı” bile oldu ama maalesef, henüz “Müslüman açılımı” olmadı!..
“BİRAZ DA BİZ ÖLELİM!”
Bütün bunları söylerken; “Bu kadar hak yeter” demiyorum... Tam aksine, nerede bir haksızlık, tıkanıklık, adaletsizlik ve zulüm varsa, giderilsin!..
Hani, bir Nasreddin Hoca fıkrası vardır...
Bu yıl olduğu gibi, “yaz mevsimi”ne rastladığı için çok sıcak geçen bir Ramazan günü, merhum Hoca’yı bir komşusu iftara çağırır. Sofraya otururlar.
Ortaya buz gibi bir tas hoşaf gelir. Ev sahibi, Hoca’nın ve misafirlerin önüne küçük kaşıklar koyar.
Kendi önüne de kocaman bir kepçe.
İftar açıldığında, ev sahibi kepçeyi hoşaf tasına daldırıp içtikçe, “Ohh, öldüm” der.
Hoca ve diğerleri ise küçücük kaşıkla hoşafın tadına bir türlü varamazlar.
Hoca bakar ki olacak gibi değil, kepçeyi kaptığı gibi ev sahibinin elinden alır.
“Efendi, efendi” der;
“Ver şu kepçeyi de, biraz da biz ölelim!”
Demek istiyorum ki;
“Biraz da biz ölelim!”
Öyle ya;
Bu ülkede, hâlâ “Kur’an öğrenmeye yaş sınırlaması” var!.. “İlköğretim”i bitirmeyen öğrenciler “Kur’an Kursları”a gidip de, meselâ “Hafız” olamıyorlar!..
“Başörtüsü” hâlâ yasak!..
İstiyoruz ki;
Tüm bu “yasak”lar, tüm bu “engel”ler kaldırılsın ve bu ülkenin bütün vatandaşları “özgürce” okuyabilsin, hiçbir ayrımcılığa tabi tutulmadan “devletin her kademesi”nde görev alabilsin!..
Ama, bunun yolu;
“Okumak”tan geçer!..
“Okulu boykot”tan değil!..
BIRAKIN, OKUSUN ÇOCUKLAR!
Açık ve net söyleyeyim;
Bu “hata”yı, bu ülkenin “Müslüman”ları yıllar yılı yaptı!.. Çocuklarını, özellikle de “kız çocuklarını” okula göndermediler!..
Hatta, bu yüzden; “Gerici, yobaz, örümcek kafalı” suçlamalarına maruz kaldılar!..
Geç oldu ama sonunda uyandılar!..
Baktılar ki, “eğitim şart”tır, çocuklarını okullara göndermeye başladılar!..
Çocuklar, son derece de başarılı oldular!..
“İmam Hatip Mezunu” ve “başörtülü” öğrenciler olarak okulların “birincilik kürsüleri”ne çıkmaya başlamalarıyladır ki, önce “başörtü yasağı” geldi, ardından “katsayı” uygulaması!..
Çünkü, “laikçi zorbalar” ürkmüştü!..
Ama, bütün “yasak” ve “yasadışı zorbalık”lara rağmen, çocuklar “okumaya” devam ettiler!..
Demem o ki;
BDP de aynı “yanlış”ta ısrar etmesin!..
Bıraksınlar, okusun çocuklar!..
Eğer mesele “Kürtçe öğrenim” ise, onu her yerde öğrenirler...
“Evlerinde” öğrenirler, “kurslarda” öğrenirler!..
Boykot işi, akıl kârı değil!..
Olsaydı, delik-deşik olmazdı!..
BDP, “halkın sesine” kulak vermelidir!..
=================
Önce İzmir’e sözünü geçir!
Hiç kimsenin “samimiyetini” veya “dürüstlüğünü” test etmek gibi bir niyetimiz yok... Ama biz, “sözün ağızdan çıktığını” bilir ve “gereğinin yapılmasını” isteriz...
Malûm, Bay Kemal Kılıçdaroğlu, referandum süresince, “Türban sorununu biz çözeriz” dedi durdu... Ne zaman?.. “İktidara geldikten sonra!” Yani, “yönetme yetkisi”ni aldıktan sonra!..
O halde, işte sana fırsat... “İzmir’in yönetimi” kimde?.. Elbette “CHP’li Belediye Başkanı”nda!.. Peki, ne yapıyor CHP’li Başkan?.. “Başörtülü öğrenci”lere “paso” vermiyor!.. Yani, “ayrımcılık” uyguluyor, “bölücülük” yapıyor!.. Bu durumda Bay Kılıçdaroğlu’na düşen nedir?.. CHP’li Belediye Başkanı’nı arayıp; “Bak, benim ağzımdan bir söz çıktı... Bana sözümü yedirme” demek değil midir?.. Öyle ya, “yerel iktidar” onların elinde!..
Ama, CHP’li Belediye; ne “başörtülülere paso yasağı”nı kaldırıyor, ne de Genel Başkan’ı takıyor!..
Bu durumda, biz de bir çağrıda bulunuyoruz Bay Kılıçdaroğlu’na; “Ya sözünü yala, ya da gereğini yerine getir!”
Öyle ya; “yerel iktidar”da sözünü geçiremeyen bir adama kim, niye inansın ki!..
Bugün Aziz Kocaoğlu’na söz geçiremeyen bir adam, yarın da Önder Sav’a söz geçiremez!..
O halde, CHP’ye niye “Genel Başkan” oldun ki?!?


Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi