Kürt sorunu hakkında
Bir olayın beğenilmemesi, düşman sayılması onun doğru anlaşılmasına engel olmamalıdır. Karşı çıktığımız bir harekete tüm olumsuz sıfatları yakıştırırız ve onu doğru anlatmak isteyenleri kötülüğün destekçisi olmakla suçlarız. Bir şeyi doğru anlatmak onu desteklemek anlamına gelmez hatta belki de ona atfedilenlerden daha zararlı sonuçları olabileceğini ortaya çıkarır.
Kürt sorunu, başından beri, bir iç sorun olarak kabul edildi ve ve dış güçler onun destekçisi sayıldı. Oysa mesele, daha başından beri, bölgesel bir sorundu. Şimdi bazı senaryolar oluşturalım ve sonuçlarının ne olacağını irdeleyelim.
Başarı sayacağımız sonuç şu olurdu: PKK tasfiye edilir ve Kürt kimliği ile ilgili herhangi bir talep söz konusu olmazdı. Üniter yapının ancak bu şekilde korunacağı, Kürt kimliğinin tanınmasının bölünmeye giden yolun bir başlangıcı olduğu düşünüldüğünden bütünlüğümüz korunur ve yeni bir Sevr’in önü tıkanmış olurdu. Bu düşünce yıllarca süren politikamızın temelini oluşturdu ve bu amacı gerçekleştirmek için kullanılan şiddet bölge halkının devlete olan güvenini sarstı.
Bölgede Kuzey Irak merkezli bir Kürt devletinin kurulmasına, topraklarımızın dışında olduğu için, engel olamazdık. Bir yanda bağımsız bir Kürt devleti diğer yanda baskı altında olduğu savunulan ve topraklarımızda yaşayan Kürtler olurdu. Bu durumda terörün bugünkü ile kıyaslanmayacak kadar büyük olacağı söylenebilir. Üstelik bu modeli kabul eden büyük güçler de mevcuttu ve bunu savunan gruplar Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde örgütlenmişlerdi. Bir süre öncesine kadar Kuzey Irak Kürt yönetiminin ülkemize yönelik tehditleri bu projenin açık bir ifadesiydi. Kuzey Irak Türk askerlerine mezar olacak, Diyarbakır’da büyük eylemler yapılacak deniyordu.
Olaya şöyle bakılmalıydı: Kürtler, en büyük çoğunluğu ülkemizde olmak üzere, dört ayrı ülkenin topraklarında yaşıyordu. Bölgeyi yeniden şekillendirmek isteyen güçler bu ayrılığı bir koz olarak kullanmak istediler ve iki proje egemen oldu. Birincisi kurulacak Kürt devletini Irak’ın kontrolüne terk etmek ve tüm Kürtleri bunun etrafında toplamak, daha zengin ve homojen hale gelecek Türkiye’yi AB içine almak. Böylece küçülmüş Türkiye’nin AB içindeki etkinliği de sınırlanmış olacaktı.
Kürtlerin en büyük bölümü Türkiye’de yaşadığı için onun etrafında toplamak daha uygun olurdu ama bu Kürt kimliğinin tanınmasını gerektirirdi. Ayrıca Türkiye’deki Kürtlerin devletle çatışma içinde olmaması ve gelecek projelerinin ortak olması gerekirdi.
Şartlar çok uygundu. Geçmişte yaşanan olumsuzluklara rağmen halklar arasında bir düşmanlık yoktu ve Türkiye geleceğin büyük güçlerinden biri olma yolunda ilerliyordu. Şimdi bölge halkı ile devletin ortak bir gelecek projesi hazırlanmasının zamanıydı. Eğer BDP ile hükümet arasında görüşmeler bir pazarlık olmaktan çıkıp en uygun çözümün arayışı olursa başarı şansı çok yüksektir. Kişileri ve örgütleri değerlendirirken geçmişle değil bugün bu bütünleşmeye katkılarıyla değerlendirmek gerekir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.