Cami yakan devlet cami de yapar..
“Yirmibeşoğlu”nun ağzından kaçırdığı cümleler, “hakimleri hizaya getirmek için lojman bahçesine bomba atmak gibi sıradan vakıayı adiden işlerdir bizim derin devletimiz için.. Zorunlu din dersi ya da imamları maaşa bağlamak da onların bu zekalarının ürünüdür.. Kıbrıs’ta niye cami yakıyorlarsa, Alevi köylerine de icabında onun için cami yaparlar..
“O kafirleri gördüğünüz yerde öldürün” diye Kürt köylerine önü sonu kesilmiş ayet mealleri de yağdırırlar gökten.. İşin raconu böyle.
Bu derin güçlerin öteden beri partileri de oldu, tarikatları, şeyhleri, dini kanalları, yayınları da.. Birçok yapının içine sızıp oralarda etkin yerlere de geldiler..
Kalkancı olayı ya da Tuncay Güney olayından ibaret değil bu iş..
“3 temel görev”leri var bu yapıların. Cemaati kontrol altında tutmak, yapı içinde istihbarat faaliyeti ve uygun kişileri sisteme çekme, manipülasyon ve provokasyon; zekat, fitre gibi dini fonların emilmesi..
Sistem, bu yapı içinde kontrol dışı unsurları tasfiye etme adına zaman zaman yapıya müdahale de eder. Ancak bu misyona uygun davranışlar konusunda ne kadar açılırsanız açılın, yurtdışı ilişkiler geliştirin size kimse dokunmaz. Dokunanlar tasfiye edilir. Ve tepedeki yapıya müdahale edilecek olursa sistem onu korur..
Bu yapı içinde istediğiniz kadar radikal işler yapın, teahhütlerde bulunun kimse size ilişmez..
Mahir Kaynak TKP içinde nasıl sivrildi ve nerelere geldi..
Siz de gerektiğinde “cihad orduları” adına “Fetih Ordusu” da diyebilirsiniz.. kurduğunuzu bile söyleyebilirsiniz.. İslam dünyasından, Avrupa’daki Müslümanların din gayreti ile oluşturduğu fonların içini boşaltmak için ne yaparsanız yapın size ilişilmeyecektir..
Aslında bu bağırta bağırta holdingler için paralar toplanırken, ardından da önce hüpletilen holding paralarının daha sonra gümletilmesi de bugün gelinen noktadan baktığımda sistemin bütün bunları görmezden gelmediğini, “şartların olgunlaşması” için önce biraz beklediklerini, sonra da icabına baktıklarını düşünüyorum.
O paraların bir kısmı yatırıma gitse de, önemli bir bölümüne sistem el koydu. Batık bankalarda buhar oldu gitti. Avrupa bankalarındaki paralar da oradaki sistemler tarafından buharlaştırıldı. Sonuçta 1000 yıl sürecek denen irtica ile mücadele planında ifade edildiği gibi “Yeşil sermayenin irtica ile bağları radikal bir şekilde kopartıldı”.
Biliyorum, herkes kendi cemaatinden son derece emindir. Liderlerinden de.. Örgütler, ağabeyler de öyle..
Ben hatırlatayım: Güvenmek güzeldir, kontrol etmek daha da güzeldir..
Şeytan size, doğudan, batıdan, sağdan, soldan, yukarıdan, aşağıdan, zayıf olduğunuz yerlerden, kendinizi güçlü hissettiğiniz yerden saldıracaktır ve zaten o içinizde, damarlarınızda dolaşmaktadır. Onun için kimse kendi nefsine güvenmesin.. Ve biz hepimiz, birkaç bin yıl geride yaşanan bir olayın tiyatral tekrarını değil, o nebevi hakikatten ders alarak, kendi Şeytanımızı düşünerek onun izinden yürüdüğümüzü göstermeliyiz.. Çünki Hz. İbrahim kendine gelen Şeytanı taşlamıştı..
Peygamberleri bile yoldan çıkarmaya çalışan bir şeytanla, bu gelenek, bilgi ve tecrübeye sahip bir şeytanla ve ona gönül vermiş İns ve Cinin planları ile karşı karşıyayız..
Tekrar tekrar söylüyorum, siyaset velayet müessesi değil. Siyaset güven müessesesi değil. Biad bir insanın başkasına bağlanması değil, verilen söze sadakatla ilgilidir..
Unutmayalım ki, Cehennemin yolları iyi niyet taşları ile döşelidir.
Balık hafızalı olmayalım lütfen.. Bakın bugün yeni yeni ortaya çıkan kimi gerçeklerle karşı karşıyayız.. Alın size Özal suikastı. Cem Ersever’i ya da Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis’i kim öldürdü. Bunların katillerini uzakta aramayın. Yirmibeşoğlu, “beni çok severdi” diyor.. Cem Ersever’i infaz eden de infazdan önce birlikte namaz kılmış da olabilirler.. Bunlar farklı şeyler.. Cem’i infaz eden de bir başka arkadaşı tarafından infaz edilmiş olabilir ya da onu infaz eden infaz ettiği kişiyi tanımayabilir ya da niçin infaz edildiğini de bilmeyebilir.. “Ölen niçin öldü, öldüren niçin öldürdü.” İşte bu bir kıyamet alametidir..
“Yeşil” İmam Hatip kökenli imiş mesela. Bu neyi değiştirir ki.. Gençliğinde radikal İslamcı da olmuş olabilir. O zaman gerçekten de öyle biri olması da mümkün. İyi başlayıp kötü bitirenler, kötü başlayıp iyi bitirenler ya da dalgalı bir hayat yaşayanlar da var.. Kötü başlayıp kötü bitirenler ve iyi başlayıp iyi bitirenler, yalpalayarak yürüyenler de vardır.. Hayat böyle bir şeydir..
Aslında bazı ipuçlarını yakalayıp, o ipin ucunu sonuna kadar izleyecek olsak, o döneme ilişkin derin ilişkileri çözebiliriz.
Mesela 12 Eylül’den hemen önce Lockhead skandalı patladı.. Yine Şahinkaya’nın adı geçiyordu o skandalda.. Demirel ve Erbakan hükümeti işbaşında idi. Yine Hava Kuvvetleri, yine uçak alımı. Mesela o zaman bu işin üstü örtüldü gitti. Bana kalırsa daha sonra yaşanacak darbenin güçlü generallerinden birinin karanlık ilişkilerini o gün çözebilirdik, ama bunu yapamadık. Bir generalle hesaplaşmayı göze alamadık, sonra hepsi birden başımıza çullandılar. “Koca Mason” her zaman olduğu gibi o gün de sustu ve olayların üstünün örtülmesine çalıştı.. Bugün şimdi bile bu eski defterlerin hesaplarını karıştırmamız gerek.. O damarı izleyerek, o tecrübeden yola çıkarak bugünki olayları çözecek ipuçlarını yakalayabiliriz diye düşünüyorum.
Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az. Birileri, dün itiraz etmek, soru sormak isterken susturduklarının konuşmasına izin vermedikleri için bir gerçeğin üzerinin örtülmesinde kendilerinin de suç ortağı olduklarının farkına varmalı artık..
Bu plân hâlâ sürüyor. Birileri Müslümanların finansal fonlarının kalıcı, verimli kaynaklara yöneltilmesi yerine cari işlemlerle tüketilmesi planını uyguluyor olmasın sakın..
Bu planlar Lozan’dan beri böyle. Hilafet meselesi de bu uluslararası teahhütler çerçevesinde saklı tutulan bir konu. Diyanet’in varlık ve meşruiyeti de bu derin gerçekle ilgili.. Mesele sadece İmam-Hatip, Kur’an kursu, din dersi ya da başörtüsü sorunu ile sınırlı değil.. Eee anlayın artık!
Özel Harp, Seferberlik Tetkik Kurulu, Sivil Savunma, JUSMATT belgelerinin saklı olduğu Kozmik Oda’nın kapısı aralanmadan herkesin ağzının tadını kaçıracak derin gerçeklerin ortaya çıkması zor.
Sistemde şeyh de, fahişe de aynı kadroda görev yapıyor. Resulleri de var, Mehdileri de sırasını bekliyor... Tuncay Güney örneği de tek örnek değil..
Bilmem anlatabildi mi!.. Selâm ve dua ile..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.