Avcı’nın kitabı... Öç alma mı, “ön alma” mı?
Haberi duyduğumda hiç şaşırmadım... “Olacağı buydu” dedim, kendi kendime... Ama, biliyorum ki; bazıları, bir “cezalandırma” olarak bakacaklar bu olaya...
“Vayy, sen öyle kitap yazarsın ha!.. Hadi bakalım cezaevine!” şeklinde ironi yapacaklarından adım gibi eminim... Açın, bakın bugünkü “kartel gazeteleri”ne; aynen böyle diyecekler; “Hanefi Avcı’nın kitap yazdığı için cezalandırıldığını” iddia edecekler... Kimi “sansür” diyecek, kimi “susturma operasyonu” diyecek!.. Aslında, onları da yadırgamıyorum... Öyle ya; “kim, hangi tarafta” ise, ona göre “pozisyon” alıp, “kendine yontmaya” çalışır... Kim, “hangi pencere”den bakıyorsa, ona göre tavır belirler!.. “Yalı veya villa penceresi”nden bakıp da, “gecekondudaki insan” gibi düşünen birine hiç rastladınız mı?.. Dolayısıyla, “referandum süreci”nde “Hanefi Avcı’nın yanında” yer alan ve onu köpürten insanlardan da, şimdi “onun karşısında” yer almasını bekleyemezsiniz!..
Çünkü, referandum sürecinde Hanefi Avcı’ya “kitap” yazdırıp, onu sahneye sürenlerin, bir “proje”leri vardı... Onlar, “Hanefi Avcı üzerinden AK Parti Hükümeti’ne vurmak” istiyorlardı!..
İşin doğrusu; “tam da referandum süreci”nde, hayli insanın kafasını karıştırdılar!..
İFADEYE GELMEDİ, GÖZALTINA ALINDI
“Yorum”a geçmeden önce, dünkü “durum” hakkında kısa bir bilgi aktarayım...
Dünkü durum, şudur efendim:
“Devrimci Karargâh Örgütü soruşturması kapsamında hakkında yakalama kararı çıkarılan eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, Ankara’da gözaltına alınarak İstanbul’a getirildi... Terör örgütüne yardım gerekçesiyle gözaltına alınan Avcı, ‘Yasal davrandığına inanmadığım makamın sorularına cevap vermem’ diyerek, savcılara ifade vermeyeceğini söyledi. Avcı, sevkedildiği mahkemece tutuklanıp Paşakapısı Cezaevi’ne gönderildi.”
O KİTABI NİYE YAZDI?
Durumu özetlediğimize göre, şimdi “durumun yorumu”na geçebiliriz...
Bu ülkede, hiç kimse “tarafsız” değildir... Herkesin bir düşüncesi, fikri veya ideolojisi vardır... Elbette “gazeteci”ler de “taraf”tır... Ama, gazeteci, aynı zamanda “objektif” olmak zorundadır!.. “Vur fakat dinle” sözü misali, gazeteci; vurmak istese de, dinler!..
Gazetecinin bir başka özelliği de “şüpheci” olmaktır!.. Hangi olay olursa olsun, bir gazeteci, onun altında “bit yeniği” arar, bir “çapanoğlu” var mı, yok mu, ona bakar!..
Ama, açık söylemek gerekirse; “Hanefi Avcı’nın kitabı” olayında, özellikle kartel gazeteleri hiç de “şüpheci” davranmadı... “Kitabın zamanlaması”na hiç dikkat etmediler... Tam aksine; “mal bulmuş mağribi” gibi sarılıp, kitabı göklere çıkardılar...
Oysa, sormalılardı:
“Niye böyle bir kitap,
Niye referandum sürecinde?”
Eğer, bunu “sorgulamayı” akıllarına getirebilselerdi, şunu görürlerdi:
“Hanefi Avcı bu kitabı yazmıştır, çünkü kendisine zırh oluşturmak zorundaydı!.. Hanefi Avcı bu kitabı yazmıştır, çünkü başına geleceklerin farkındaydı!.. Hanefi Avcı bu kitabı yazmıştır, çünkü eğer başı derde girerse, başkalarının başının da derde gireceği mesajı vermiştir.”
Kısaca ifade edecek olursak,
Avcı, “ön almaya” çalışmıştır!..
Tabiî, bu arada, kendisini “Emniyet Genel Müdürü” yapmadıkları için, “Hükümet’ten öç almaya” çalıştığı da söylenebilir...
Yani; o kitabın yazılış amacı biraz “öç ve intikam” almak, biraz da “ön almak”tır!..
Zira, Devrimci Karargâh Evleri Soruşturması kapsamında “dinlemeye takıldığının” ve örgütteki bir kadınla “gayrımeşru ilişkiler” yaşadığının “bilindiğinin” farkındaydı... Bu ilişkiyi eşi de biliyor olmalı ki; şimdi “boşanma”nın eşiğindeler!..
ESKİ DEFTERLER AÇILIRSA!
Her neysep; orası “özel hayat”(!)... Avcı eğer “paçayı bir kaptırırsa” var ya, gerisinin “çorap söküğü” gibi geleceğini, bugüne kadar yaptığı operasyonların masaya yatırılıp sorgulanacağını biliyordu...
Meselâ “Vedat Aydın’ın öldürülmesi” olayına karışıp karışmadığı sorgulanacaktı!.. “Başarılı bir Emniyet Müdürü” olarak lânse ediliyordu ama, birçok operasyonu “başarısız”dı, çoğunda çuvallamıştı!..
Meselâ, “Susurluk Komisyonu”na verdiği ifadelerle, olayın üzerine gidilmesini mi sağlamış, yoksa “Susurluk’u perdelemeye” mi çalışmıştı?..
Kısacası, eğer “eski defterler” açılırsa, takke düşüp, kel görünebilirdi!.. İşte bunları bilen Hanefi Avcı, “alelacele” bir kitap yazmaya karar verdi...
Kendisine bir “zırh” oluşturmalıydı... Bu konuda, “İstanbul’da 3 gazeteci”den de destek almıştı...
Öyle ya;
Bir Emniyet Müdürü “kitap” yazmaya kalkarsa, “olay yeri tutanağı” gibi olur ve okunmazdı... Okunması için bir “gazeteci katkısı” olmalıydı ki, “süslü cümleler” kurulsun ve “sansasyon”a yol açabilsin!..
AVCI’NIN, NE YAZDIĞINDAN HABERİ YOK!
Uzatmayalım... Kitap yazıldı!..
Ama, hemen tartışmalar başladı;
“Kitabı Hanefi Avcı mı yazdı, yoksa başkaları mı?”
Bu soru soruluyordu, çünkü;
Hanefi Avcı imzalı kitap, “çelişkiler” ve “bilgi hataları” ile doluydu.
Meselâ, şu örnek:
Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’nın, “Haliç’te Yaşayan Simonlar... Dün Devlet, Bugün Cemaat” adlı kitabında, “Habervaktim.com” internet sitesinin adı da geçiyor... Avcı, kitabında, bu internet sitesinin “cemaat tarafından kurulduğunu” iddia ediyor.
Habervaktim.com yetkilileri, kendisini arayıp, soruyorlar: “İddianızla ilgili belgeniz var mı?..”
Hanefi Avcı cevap veriyor:
“Kitabımda öyle mi demişim?.. Tam olarak hatırlamıyorum!.. Ancak, cemaatin kurduğu bazı siteler var... Habervaktim.com’u da cemaat kurdurmuş olabilir diye düşünmüştüm!..
Demek ki, onu da oraya eklemişiz!”
Şu hâle bakın;
“Emniyet Müdürlüğü” koltuğunda oturan bir adam, “tamamen operasyonel bilgiler”den oluştuğu iddia edilen bir kitap yazıyor ve orada “gerçekle alâkası olmayan” bilgiye yer veriyor...
Dikkat edin, “yorum” yapmıyor,
“Bilgi” veriyor!.. Ama, “yanlış” bilgi!..
Merak ediyorum;
Hanefi Avcı’nın kitabında, “Vanlı”lar için “zanlı” ifadesi de kullanıldı mı?!?..
Öyle ya, yine “yanlış yazmış” olabilir!..
Tabiî, kitabındaki “bilgi ve kurgu yanlışları” sadece bunlarla da sınırlı değil... Avcı, o kitabı eğer “kendi yazmış olsa” idi, dahası; “üzerinde uzun süredir çalıştığı bir kitap” olsaydı, bu kadar “bilgi ve kurgu yanlışı” yapmazdı...
Demek ki, kitaba “başka eller” dokundu!..
Kitabı okuyanlar, herhalde farketmiştir;
Avcı’nın “anılarını” anlattığı bölüm ile “cemaat yapılanması”na ilişkin iddialara yer verdiği bölüm arasında, “ciddi üslûp farklılıkları” var!..
Belli ki, “farklı kalemler”den çıkmış ve kitaba “monte” edilmiş!.. Bir “montaj” var ki, bunlardan Avcı’nın da haberi yok!..
Eğer haberi olsaydı; “Öyle mi yazmışım?!?.. Tam olarak hatırlamıyorum” demezdi herhalde!..
Söyleyin Allah aşkına;
Bir internet sitesine çamur atacaksın ama ondan haberin olmayacak!..
Mümkün mü bu?..
Bir insan, yazdığı kitabın “muhteva”sından bu kadar habersiz olabilir mi?..
TÜCCAR GENERAL DE ÖYLE YAPMIŞTI!
Bu, neye benziyor biliyor musunuz;
“Şemdin Sakık’ın ifadeleri”ne, “başkaları” tarafından “ifade monte edilmesi”ne!..
Hatırlarsınız;
“PKK’nın önde gelen isimleri”nden Şemdin Sakık yakalanmış, Diyarbakır Cezaevi’ne atılmış ve mahkemeye çıkarılıp “savunma” yapmıştı.
Şemdin Sakık, yanılmıyorsam “40 sayfalık bir savunma” yapmıştı...
Aynı günün akşamında; “Bir Çevik general”, durumdan vazife çıkarıp; Sabah, Hürriyet ve Milliyet gazetelerine gidip, “haberin nasıl verileceği”ni dikte edip, “talimat” vermişti!..
Talimat aynen yerine getirilmiş ve Şemdin Sakık’ın ağzından(!) “hangi gazetelerin ve hangi gazetecilerin PKK yanlısı oldukları” tek tek yazdırılmıştı!..
Ki, o gazetelerden biri de Akit ve Milli Gazete’ydi... Şemdin Sakık, bu gazeteleri “PKK’ya yardım ve yataklık”la suçluyordu... Ve tabiî, M.Ali Birand ve Cengiz Çandar da, “PKK sözcüleri” olarak gösteriliyordu...
Oysa, “Şemdin Sakık’ın savunması”nda bu tür ifadeler yoktu... İma bile yoktu!..
Ama, dönem “28 Şubat süreci”ydi ve “tüccar” olmasıyla ünlü “Bir Çevik general”, Sakık’ın savunmasına “olmayan ifadeler” ekletmiş, adı geçen gazete ve gazetecileri “andıç”lamıştı!..
Dediğim gibi; Şemdin Sakık’ın, bu “montajlama”dan haberi bile yoktu!..
Öyle sanıyorum ki;
“Kitabına yapılan montaj”dan, Hanefi Avcı’nın da haberi yok!.. Eğer varsa, bu da bir “pazarlık” sonucudur!..
EVDEKİ HESAP ÇARŞIYA UYMADI!
Hanefi Avcı, kendisinin “dinlemeye takıldığını” öğrendiği ve bazı Emniyet Müdürü arkadaşları gibi kendisine yönelik “büyük bir operasyon” yapılabileceği endişesine kapıldığı anda, bu operasyonu “önlemek” için, “bazı kişilerle pazarlık” yapmış ve ardından da alelacele kaleme sarılıp, o kitabı yazmıştır!..
Kitabın “sansasyona” yol açması için de, “Cemaat”le ilgili bölümün, birileri tarafından “sonradan eklendiği” apaçık ortada!..
Biraz önce dediğim gibi;
Aksi halde bu kadar “bilgi ve kurgu hatası”, bu kadar “üslûp farklılığı” olmazdı!..
Demek ki; “Bir Çevik el” gibi, onun kitabına da “başka bir el” girdi!..
Hanefi Avcı, bu “ekleme”lere sesini çıkarmayarak, kendisinin “korunacağını” sanıyordu... Kitap, bir “zırh” olacaktı!..
Gelin, görün ki;
Evdeki hesap, çarşıya uymadı!..
Avcı, dün “gözaltı”na alındı, sonra da tutuklandı.
Ama “kitap yazdığı” için değil!..
“Kitabında yazmadıkları için!”
Daha doğrusu, “örgüte sinyal” verdiği için!..
Öyle ya;
Avcı, kitabının 500. sayfasında; “Devrimci Karargâh Evleri üyesi” olan Necdet Kılıç’ın “telefonunun dinlendiğini” deşifre etmiş ve böylece “örgüt mensupları”nın kendileri hakkında “soruşturma” yürütüldüğünü öğrenmelerini sağlamıştı...
Hele söyleyin; bu “sinyali” alan bir örgüt, anında “delil karartma”ya başlamaz mı?..
Avcı, şimdi Paşakapısı Cezaevi’nde!..
Ama, dediğim gibi “kitap”tan dolayı değil, kitap vasıtasıyla “birilerine hitap”tan dolayı!..
Bakalım, bu iş nereye kadar gider?..
Görünen o ki, “çorap sökülmeye” başladı!..
CHP, bunu hep yapıyor!
“İpe un serme” veya “yorgunu yokuşa sürme” konusunda CHP’nin üstüne başka parti tanımam... Referandum sürecinde ne diyordu CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu; “Türban sorununu biz çözeriz!”
Başbakan Tayyip Erdoğan da, çağrıda bulunuyordu kendisine:
“Eğer samimiysen, hemen 13 Eylül’den itibaren çözelim bu işi... Yeter ki çözüme gelin; ayaklarınızın altına kırmızı halılar sereriz!”
Hükümet’teki bu “kararlılığı” gören Kılıçdaroğlu, önceki gün bir gazeteye demeç verip; “Daha o konuya var” diyerek, yine çarketti!..
Aynı gün, Başbakan Erdoğan’la görüşüp; “Yeni anayasa, hemen şimdi” dedi ve yine “başörtüsü”nden söz etti...
Ama dün, “CHP politbürosu”ndan ipe un serici açıklamalar geldi...
Dediler ki; “Tamam türban sorunu çözülsün ama, bu arada YÖK kalksın, dokunulmazlıklar kalksın, seçim barajı düşürülsün!”
Daha dün ne diyordu bu adamlar; “Birbiriyle alâkasız 26 maddenin anayasa paketinde ne işi var?.. HSYK ve Anayasa Mahkemesi’ni niye koydunuz pakete?”
Şimdi sormak gerekmez mi kendilerine;
“Türban sorunu ile seçim barajı veya dokunulmazlığın ne alâkası var?”
Demek oluyor ki, bunların “çözüm” diye bir dertleri yok!..
“Dostlar alışverişte görsün” istiyorlar!..
CHP, bunu hep yapıyor!.. Sürekli, ipe un seriyor!..