Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

“Saltanat Yatı Ertuğrul” yerine Amerikalı mirasyedi Emily

“Saltanat Yatı Ertuğrul” yerine Amerikalı mirasyedi Emily

Dünkü yazımızda da belirttiğim gibi, “Atatürk’ün yatı” olarak ünlenen Savarona, kimseye yar olmadı...
Ne yaptıran (gösteriş tutkunu Amerikalı mirasyedi dul bayan Emily Roebling Cadwallader yaptırmıştı) hayır gördü, ne satın alan, ne de kiralayan...
Son olarak adı öyle bir olaya karıştı ki, “Ayıkla pirincin taşını” dedirtecek cinsten...
Ancak “Savarona’da fuhuş” olayı patlak verdikten sonra, müze yapılması filan akıllara geldi...
Peki, daha önce aklınız neredeydi?
“Atatürk’ün Yatı”nı müze yapmak için, böyle bir rezaletin patlak vermesi mi gerekiyordu?
¥
Şimdiye kadar Savarona, hep farklı yönleriyle gündeme geldi...
Nüfusunun (nüfus 15 milyon civarındaydı) yarısından fazlası açlık sınırının altında yaşayan son derece fakir bir Türkiye’nin, böylesine gösterişli, böylesine lüks ve pahalı bir yatı neden satın aldığını hiç tartışmadık.
Tartışmadık, çünkü işin içinde “Atatürk” vardı, ne olur ne olmazdı...
Sonunda olan oldu: Savarona’nın adı bir “fuhuş skandalı”na karıştı. Üstelik bu ilk de değildi: Rezalet 5 yıldır sürüyordu. 30.09.2010 tarihli Sabah’ın sürmanşeti “Yıllardır fuhuş ve şantaj yuvası” şeklinde.
Vay benim köse sakalım!
¥
Savarona, döneminin en büyük, en lüks, en hızlı, en gösterişli, en sükseli, en görkemli yatı idi.
Türkiye’nin Savarona’yı satın aldığı yıllarda, ne ABD Başkanı’nın, ne de “Ufkunda Güneş Batmayan İmparatorluk” diye tanımlanan İngiltere Kraliçesi’nin böyle bir yatı vardı.
Arap şeyhleri ise henüz “petrol zengini” olmamış, henüz, “sonradan görme”liğin tescili olan koca koca yatlar satın almamışlardı.
Bu yüzden Irak Kralı Faysal ile Kralın Naibi Abdülilah sık sık Savarona’ya “misafir” olurlardı. Hatta Faysal’ın, “balıkçı kayığı” niyetine, dünyanın en lüks yatıyla balığa çıkması meşhurdur.
Bu yüzden Savarona’nın tadını Atatürk’ten çok misafirlerinin çıkardığını söyleyebiliriz.
O kadar ki, İran Şahı Rıza Pehlevi’nin eşi Prenses Süreyya, Savarona’nın altın kaplama musluklu banyosunda süt banyosu yapmıştı.
İran Şahı Rıza Pehlevi, İngiliz Kralı VIII. Edward ve Ürdün Kralı Abdullah da Ertuğrul Yatı’nda ağırlananlar arasındaydı.
Uzatmayalım, takvimler 1938 yılını gösterirken, Savarona satışa sunuldu...
İki müşteri çıktı: Bunlardan biri Almanya’nın faşist diktatörü Hitler, diğeri ise Atatürk’tü!
Hitler’in gösterişe düşkünlüğü biliniyor. Gösteri ve gösterişe bayılan bir diktatör olduğu kıyafetinden hayat tarzına kadar her şeyinden belli... Yine de onca parayı vererek yatı almayacak, borçlarına karşılık müsadere edecekti. Hatta yata haciz bile koydurmuştu.
Türkiye’ye gelince: Bu yatı istiyordu, ancak dünyanın “en fakir ülkeleri” arasındaydı. Kişi başına gelir 100-150 dolar seviyesinde seyrediyordu (şimdi 10 bin Dolar).
En başta yeterli hastanesi, doktoru, ilacı yoktu. Parasızlıktan, yaşamsal önemde ilaçları ithal edemiyor, insanlar salgın hastalıkların pençesinde ölüyordu.
“İnce maraz” dedikleri verem, hastane, doktor, ilaç yokluğunda yakaladığını götürüyordu.
Çocuklar basit bir kızamık ve boğmaca gibi hastalıklarda tükeniyorlardı...
Okulu-öğretmeni son derece yetersizdi: Çocuklarını eğitemiyordu...
Klasmanda güya bir “tarım ülkesi” idi, ama parasızlıktan makineleşemediği için, topraklarını doğru düzgün işleyemiyordu...
Ayrıca gübresizlikten ve bilgisizlikten dolayı yeterli verim alınamıyordu.
Dolayısıyla insanların çoğu açlık sınırının altında yaşıyordu.
Yine de dünyanın en lüks, en pahalı yatını almak istiyordu.
Buna Hitler, devrin Türk siyasetçileri tarafından da taklit edilen meşhur bıyığının altından gülmüş mü bilmiyoruz...
Belki de bizim şu “Kel başa şimşir tarak” deyimimize benzer Almanca bir söz bile mırıldanmış olabilir!
Diyelim ki, Hitler, Alman teknolojisinin bir harikası olan Savarona’yı biraz da milli duygularla istiyor... Ya Türkiye?..
“Tarihin mayın tarlası”nda daha fazla dolaşmadan ve sizi meraktan çatlatmadan, bu aşamada ABD Başkanı Roosvelt’in devreye girdiğini, Hitler’i tehdit ederek Savarona Yatı’na konan haczi kaldırttığını kaydedeyim.
Böylece özgürleşen Savarona, 1 milyon 250 bin Amerikan Doları’na (bu miktar, satın alma paritesi açısından, bugünkü parayla yaklaşık 30 milyon TL’ye eşdeğerdir) Türkiye’ye satıldı.
Yerimiz maalesef yine bitti, “Kışkırtıcı sorular” mecburen yarına kaldı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi