Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

CHP mi “manevra” yapıyor, Kılıçdaroğlu mu?

CHP mi “manevra” yapıyor, Kılıçdaroğlu mu?

Hiçbir ağaç “köksüz” değildir... Biz “dal”lara ve “yaprak”lara bakarız ama, ağacı ayakta tutan, yerin derinliklerine uzanan “kök”leridir... Aynen bunun gibi, “ağızdan çıkan söz”ün de; mutlaka bir “kök”ü, yani “öncesi” vardır... Çünkü, hiçbir söz, “beyinde tartılmadan” yani “düşünülmeden” ağızdan çıkmaz... Onun içindir ki, eskiler; “Ağızdan çıkmayan söz, senin esirin; ağzından çıkan sözün ise, sen esirisin” derler... “Akıllı” adam, “düşünerek” konuşur... “Lâfın önünü-arkasını” düşünür, “ucunun nereye varacağını” düşünür!.. Çünkü, ağızdan çıkan söz; “namludan çıkan kurşun” veya “tüpten çıkan macun” gibidir, dönüşü olmaz!.. Dolayısıyla; hemen herkes, özellikle de “siyasetçi”ler; nerede ne söylediklerine, bu sözün nasıl yorumlanacağına dikkat etmek zorundadırlar!.. Aksi halde; ya “kıvırmak” ya da “kıvranmak” zorunda kalırlar... Ya “yalanlayacak”lar, ya da “yanlış anlaşıldım” diyecekler!..
Aynen “CHP Genel Merkezi” gibi!..
KILIÇDAROĞLU BU SÖZLERİ SÖYLEMEDİ Mİ?
Efendim, dünkü gazetelerde, CHP Parti Meclisi’nde konuşan Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun şöyle dediğine dair haberler vardı:
¥ “Anayasa’nın bir haftada değiştirilemeyeceğini ben de biliyorum... Ama hiçbir şey yapmıyor gibi görünmemeliyiz... Manevra yapmayı bilmeliyiz.”
¥ “Referandumda alınan yüzde 42’lik oyun tamamı bize ait... Ama, MHP’nin hedefi olmamak için bunu açıkça söyleyemiyoruz... Hem, bunu açıktan söylersek; MHP’nin baraj altından çıkma çabaları olur!”
¥ “Parti tabanımız maalesef parti yönetimine güvenmiyor.. Kaypak bir tabanımız var!”
Bay Kılıçdaroğlu bu sözleri söyledi mi, söylemedi mi, elbette bilemiyorum... Ancak, gazetelere; “CHP’den MHP’yi kızdıracak iddia” ve “Kılıçdaroğlu’ndan çok tartışılacak sözler” başlıklarıyla yayınlanan bu haberler, CHP Genel Merkezi’nden yapılan “yazılı açıklama” ile anında yalanlandı!..
Lütfen dikkat;
“Yalanlama”yı yapan, CHP Genel Merkezi!.. Yani, “Kılıçdaroğlu’nun kendisi” değil!..
Bugüne kadar, hep böyle olmadı mı?..
Kılıçdaroğlu ne söylediyse, bunu “yalanlayan” veya “yanlış anlaşıldığını” söyleyen hep “CHP Genel Merkezi” olmadı mı?..
Yine aynısını yaptılar!..
Dediler ki;
“Kılıçdaroğlu’nun söylediği öne sürülen sözler gerçeği yansıtmamaktadır... Yalan haber üretmeyi alışkanlık haline getiren yandaş medyanın yalan üretim merkezlerinde, üç büyük yalan bir araya getirilmiştir!.. Bu yalan haberlerin hesabı yargı önünde sorulacaktır.”
Ne yalan söyleyeyim;
Ben, CHP Genel Merkezi’nin bu paniğinin, bu acûllüğünün sebebini anlayamadım... Öyle ya, Bay Kılıçdaroğlu, daha önce de; “Yüzde 42 ‘Hayır’ın tamamı bize ait” dememiş miydi?..
Alın size, söz ve tarihi:
Tarih 14 Eylül 2010.
Kılıçdaroğlu, o gün, Vatan gazetesine aynen şöyle demişti:
¥ “Biz 70 ilde miting yaptık. Türkiye’yi dolaştık. Ama bizimle birlikte ‘Hayır’ oyu isteyen muhalefet partisi, bizim kadar çalışmadı.”
¥ “Referandum sonuçlarından yüzde 42 hayır çıktı. Yüzde 23 oranında da katılım olmadı. Yüzde 42’lik hayır oyunda partimizin katkısı vardır. Emeği geçen herkese gençlerimize, kadınlarımıza, teşkilatlarımıza ve bize güvenenlere teşekkür ediyorum.”
Ne yani, herkesin önünde bu sözleri sarfeden Bay Kılıçdaroğlu, CHP Parti Meclisi’nde de bunları söylemiş olamaz mı?..
O halde, bunun neresi yalan?..
HANEFİ AVCI’YA DESTEK DE Mİ YALAN?
Haydi, diyelim ki;
Kılıçdaroğlu, Parti Meclisi’nde böyle bir konuşma yapmadı, peki o toplantıda, “Hanefi Avcı’nın duruşmalarının heyetle izlenmesi” kararı da mı alınmadı?..
Dikkat ettim de;
CHP Genel Merkezi’nden yapılan açıklamada, “üç büyük yalan”dan söz ediliyor ama “Avcı’yla ilgili karar”dan hiç bahis yok!..
Demek ki, haberlerin orası doğru!..
Kaldı ki, “o da yalan” deselerdi, soracaktım o zaman; “Eğer böyle bir karar alınmadıysa; CHP Parti Meclisi Üyesi Av. Mesut Değer’in Silivri’de işi neydi?”
Öyle ya;
Hanefi Avcı’yı Silivri Cezaevi’nde “ilk ziyaret” eden Mesut Değer olmuş ve böylece “CHP yanınızda” mesajı vermişti!..
Dahası da var!..
CHP Parti Meclisi’nde “Hanefi Avcı’ya sahip çıkma” kararı alınmış olmalı ki, dün, bir “ifade” için Fatih Adliyesi’ne gelen Hanefi Avcı’ya “destek” verenler arasında CHP eski Milletvekilleri Sabri Ergül ve Ercan Karakaş da vardı.
Sadece destek vermekle kalmadılar, bu desteği “eylem”e dönüştürüp; “Hanefi Avcı’ya hukuk, herkese hukuk” yazılı pankart bile açtılar!..
Şunu demeye çalışıyorum:
Gazetelerde yer alan bir haber eğer “yalan” ise, “kökten yalan”dır!..
“Yarısı doğru, yarısı yalan” bir haber olmaz!.. Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun sözleri “yalan” ise, Avcı hakkında alınan “karar” da “yalan” olmalı değil mi?.. Bu karar “doğru” ise, bu demektir ki, Kılıçdaroğlu’nun sözleri de “doğru”dur!..
Kaldı ki;
O toplantıda CHP Parti Meclisi üyeleri Oya Araslı ve Necla Arat da konuşmuş... Peki, onların konuşmaları niye yalanlanmıyor da, sadece “Kılıçdaroğlu’nun sözleri” yalanlanıyor!..
Malûm, eskiler “ateş olmayan yerden duman çıkmaz” demişler... Bu konuşmalar yapılmış ki, birileri dışarı sızdırmış!..
Belki de “Baykalcılar” sızdırmıştır!..
İster misiniz; CHP’nin hafiyeleri, şimdi de “sızdıranlar”ın peşine düşsün!..
Olmaz, olmaz demeyin,
Olmaz, olmaz!..
MHP DE “MANEVRA” YAPMIŞTI!
İşin esasına bakacak olursak;
“Siyasiler”in bu tür “manevra”lar yapması, yeni bir şey de değil... Siyasiler, zaman zaman bu tür “manevra”lar yapıp, ya “kendilerini kurtarmaya”, ya da “rakiplerini tuzağa düşürmeye” çalışmışlardır!..
Bunu, geçmişte MHP de yapmıştı...
Hele hatırlayın o günleri...
14 Ocak 2008’de İspanya’da temaslarda bulunan Başbakan Erdoğan, burada yabancı gazetecilerin başörtüsüyle ilgili sorularını cevaplarken, “Avrupa’da, Amerika’da rahatlıkla başı örtülü kızlar üniversiteye gidebilir. Ama halkının yüzde 99’u Müslüman olan ülkemde böyle bir sıkıntı var” demişti.
Erdoğan’ın açıklamalarının ardından MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 17 Ocak’ta yazılı açıklama yaparak, “başörtüsü sorununun çözümü için Anayasa’nın 10’uncu maddesinin 4. fıkrasının değiştirilmesini” önermişti.
İki parti arasında yapılan görüşmeler sonucunda 25 Ocak’ta TBMM Başkanlığı’na sunulan Anayasa değişikliği teklifi, MHP ve AK Parti’nin oylarıyla kabul edilmişti.
Anayasa değişikliğine tepki gösteren CHP ise konuyu Anayasa Mahkemesi’ne götürmüştü.
Sonuç malûm; Hürriyet gazetesinin, “411 el kaosa kalktı” sürmanşeti üzerine, “CHP’nin yaptığı başvuru”yu görüşen Anayasa Mahkemesi, değişikliği “iptal” etmişti!..
O günlerde, AK Partili bazı milletvekilleri, “MHP bize tuzak kurdu” deseler de, Başbakan Tayyip Erdoğan, “MHP’nin samimiyeti”ni tartıştırmadı bile...
Ne var ki; MHP’nin böyle bir “tuzak” kurduğu, kısa bir süre sonra çıktı ortaya...
Balçiçek Pamir, 8 Mayıs 2008’de Haberturk’te yazdığı, “Kapatma Dâvâsı’nın arkasında kim var?” başlıklı bir yazıda, şöyle diyordu:
¥ Kapatma davasının arkasındaki isim MHP Ankara Milletvekili Deniz Bölükbaşı mı?
Ankara’da herkes Bölükbaşı’nın bir gece sofrasında ağzından kaçırdıklarını anlatıyor.
Bölükbaşı diyesiymiş ki;
“MHP’nin türban çıkışı tamamen benim fikrim. Olaylar güzel gelişti. Parti kapanacaktı! Zaten amacım partinin kapatılmasıydı.”
Aradan 2 yıl geçti... Gerek MHP’den, gerek Deniz Bölükbaşı’dan bir yalanlama gelmedi...
Demek oluyor ki;
MHP, “AK Parti’nin kapatılmasına bir gerekçe” olsun diye “başörtüsüne özgürlük” değişikliğine “destek” vermiş!..
Yani “tuzak” kurmuşlar!..
Amaçları, “AK Parti’nin kapatılması”ymış!..
Ama, başaramadılar!..
ERDOĞAN, DÜN NOKTAYI KOYDU!
Geçmişte böyle bir “deneyim” yaşayan AK Parti, şimdi “CHP’nin tuzağı”na düşer mi?..
Elbette düşmez!..
Nitekim, düşmedi de!..
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun; “Anayasa’yı değiştirelim... Hemen şimdi!.. Bir haftada çıkarırız” tekliflerine, Başbakan Tayyip Erdoğan, en başından beri “temkinli” yaklaştı ve “Önümüzde bütçe görüşmeleri var.. Sonra da uyum yasalarının çıkması gerekiyor… Okullar tatile girmeden Haziran’da seçime gideceğimiz için, seçim kampanyası Mart’ta başlar… Dolayısıyla, seçimden önce Anayasa değişikliği olmaz… Hem, MHP de bu işin seçimden sonraya bırakılmasını istiyor” dedi ve kapıyı kapattı…
Sonra ortaya çıktı ki;
CHP’nin elinde bir “Anayasa taslağı” bile yoktur... Demek oluyor ki; “Dostlar alışverişte görsün” kabilinden açıklamalar yapıyorlardı!..
Bunu bilen Tayyip Bey, dün Bulgaristan’a gitmeden önce yaptığı açıklama ile “son nokta”yı koydu:
“Kimse bize 2011 içinde yeni bir Anayasa ile ilgili; ‘yok komisyon kuralım, yok şu, yok bu’ filan gibi tekliflerle gelmesin. Çünkü bizim artık 2011 seçimi öncesi gündemimizde böyle bir çalışma yok!”
İşin doğrusu, Tayyip Bey’in bu açıklaması, öyle sanıyorum ki, en çok Kılıçdaroğlu’nu rahatlatmıştır!.. Öyle ya, adamcağız “avara kasnak” gibi dönmekten ve sürekli “bahane üretmek”ten kurtuldu!..
Deniz Baykal’ın yaptığı, “tüzük değişikliği” teklifine karşı çıkıp; “Seçim dönemine giriyoruz, tüzük değiştirmek için zaman yok” diyen bir CHP, “Anayasa değişiklik taslağı”nı ne zaman hazırlayacak, ne zaman görüşecek?..
İyi oldu, iyi!.. Tayyip Bey, “son nokta”yı koydu da, Kılıçdaroğlu’nu sürekli manevra yapmaktan kurtardı!..
Bakmayın siz, CHP’nin yalanlamasına!..
Hiç ateş olmayan yerden duman tüter mi?..
Asıl “manevra”yı yapan, Genel Merkez!..
Ne yapsınlar, iyice sıkıştılar!..
Onları kurtaran, yine Tayyip Bey oldu...
=======================
Hanefi Avcı’nın suçu ne?!?
Haberturk ekranlarında önceki gece yayınlanan “Hanefi Avcı tartışması”nı izlediniz mi?.. İzledinizse, “sakin” başlayan konuşmaların, özellikle “Şamil Tayyar-Nedim Şener kapışması”yla, bir anda elektriklendiğini de görmüşsünüzdür!..
Nedim Şener’in, niye böyle “agresifleştiğini” önce anlayamamıştım... Sonra düşündüm de; herhalde Şamil Tayyar’ın şu sözleri öfkelendirdi kendisini: “Hanefi Avcı, tutuklandıktan sonra, üç kişiye mesaj gönderdi; biri karısı, biri sevgilisi, biri de Nedim Şener!.. Bu, ne muhabbet?!?”
Nedim Şener, bu “deşifre”ye çok bozulmuş olmalı ki, Şamil Tayyar’ı önce aşağıladı, sonra da fena halde patladı.
O programda, bir şey daha öğrendim... Hani, Hanefi Avcı’nın yazdığı o kitapta, özellikle “Cemaat” bölümünün sırıttığını, bir “ekleme” gibi durduğunu söylüyorduk ya; Milliyet Muhabiri Belma Akçura, işin sırrını ağzından kaçırıverdi: “Hanefi Avcı, kitabının taslağını hazırladıktan sonra bana gönderdi... O taslakta, cemaatle ilgili bölüm yoktu!”
Demek oluyor ki, “cemaat”le ilgili bölüm, “birileri” tarafından “sonradan monte” edilmiş!.. İyi de, “kim” onlar?.. “Gazeteciler” mi, yoksa “daha derin” birileri mi?..
Böyle bir “tecavüz” varsa, “Hanefi Avcı’nın suçu ne?!?”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi