Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Bu gidiş nereye?

Bu gidiş nereye?

İstanbul’da CeBİT fuarı açıldı.. Bir hafta bilişim, iletişim, bilgisayar teknolojilerini konuşacağız.. MÜSİAD fuarı ile aynı zamana denk gelen fuarda e-devlet uygulamaları da konuşulacak..
Bir saniyede kaç bin sayfa bilgi alışverişi olduğunu düşünebiliyor musunuz?
Sadece internet değil, GSM, radyo, Televizyon iletişimi ile bilgi çoktan kontrolden çıktı.. Ve artık sansür mümkün değil.. Herhangi bir nedenle silinen dosyaları kopyalayıp sunan siteler var.. Bir ülkede yasaklanan bir bilgi, başka ülkelerden servis edilebiliyor. Bilgi paylaşımında zaman, mekân farkı kalktı artık.
Eskiden itilen mediadan söz ediyorduk. Şimdi çekilen media söz konusu.. Her bilgisayar artık bir sunucuya dönüşüyor.. Paylaşım sitelerinin ötesinde yeni interaktif bir media geliyor.. Bir yığın bağımsız tekil bilgileri, siz sorgulayarak bir araya getirip, daha önce var olmayan bilgileri üretebilirsiniz. Ve bunları başkaları ile paylaşırken, öğrenebilen bir sistem sizin neyi aradığınızı görüp size daha önce düşünmediğiniz şeyleri sunabilir..
Bu beraberinde birilerinin gözlemlemesini de mümkün kılıyor. İstihbarat örgütleri, bu karmaşa içinden kendi bilgilerini damıtabilirler..
Eskiden itilen media vardı ya, televizyonlarda bir ya da birkaç kameranın çektiği görüntüler arasında resim seçiciler görüntüleri ayıklayıp size servis ediyordu. Artık immersive media ile siz olayın içine dalıyorsunuz.. 360 derece video görüntüsü ile siz istediğiniz açıdan istediğiniz kişiyi izleyeceksiniz.
Tek bir kanala bağlı değilsiniz artık. IP TV ile, siz herhangi bir yayının, servise alındıktan hemen sonra dilediğiniz zaman, dilediğiniz dilde izleyebileceksiniz.. Zapingle hızlı kanal değişim dönemi de bitiyor. Siz kendi yayın akışınızı ve yayın menünüzü siz kendiniz oluşturacaksınız.. Sizin program tercihinizi öğrenen sistem, size uygun reklamlar sunabilecek. Sizin ilginizi çekebilecek programları size önerebilecek..
Mesela, bir trafik kazası haberi izlerken, o şehrin nerede olduğunun haritasını bir başka bilgi kaynağından TV’nizde bir pencere açıp orada görebileceksiniz. Yine son 3 aydaki aynı bölgedeki trafik kazalarını bir başka istatistik enstitüsünün kaynaklarından çağırabileceksiniz. Trafik kazası yapan şoförle ilgili bilgileri açık bilgi kaynaklarından çağırabileceksiniz. VOIP üzerinden kazada yaralanan kişi ya da yakını ile konuşabileceksiniz gereğinde.. O bölgenin tarihi, kültürü, geleneği hakkında bilgi sahibi olacak, kazada yaralanan tanıdığınız kişinin yarasının önemli olmadığını öğrenince hastaneye çiçek gönderebilecek ve o yörenin bir sanatçısının bir şarkısını dinleyebileceksiniz..
Sansür fiilen imkânsız olsa da, bir başka sorun bizi bekliyor. Bilgi kirliliği. Agnostizm.. Bilgi aristokrasisinin doğrusu. Bilgi Gurularının ön alacağı bir yapı..
Olayın hukuki, teknolojik, etik ve moral boyutları söz konusu.. Özgürlük sorunu ile birlikte bunları da konuşmamız gerekiyor..
Sadece tolerans değil, tehammül yükümlülüğü. Oto sansür değil ama oto kontrol.. Etik standartlar oluşturulması bu konuda önem taşıyor..
Teknolojinin sunduğu imkânların kötü niyetli kişi ya da kuruluşlarca istismarı karşısında, özellikle bilgi teknolojileri konusunda eğitim kurumları ve aileler tarafından bir savunma refleksi geliştirilmesi ve toplumun bu konuda bilgilendirilmesi büyük bir önem taşıyor..
Artık bilgi üretenler, sunanlar ve bunları tüketenler diye kategorik hiyerarşik bir yapı yok. Katılımcı, çoğulcu, şeffaf bir anlayışla oluşturulacak, interaktif, etkileşimli, uzaysal ve uzamsal, nöronik, ilişkilendirilmiş, öğrenebilir veri tabanları ile sosyolojik, siyasi, ideolojik, politik, ihtimal maliyet ve risk analizleri yapabilen, sentezler üretebilen bir media ile karşı karşıyayız.. Kendi başına birbirinden bağımsız masum bilgiler, sorgulama sonucu size tehlikeli bir yorum şeklinde sunulabilir..
Gerçek kişiliklerin sanal ortamda fonksiyonlarına göre tanımlanarak, farklı kopyalar halinde sanal bir şekilde üretilebileceği bir Avatar mediası kapıda bekliyor.. Sizi temsil eden bu sanal kişilikler sizin adınıza bilgi üretebilecek.. Bu sanal kişilikleri nasıl yargılayacaksınız. Nasıl sorumlu tutacaksınız?.. Nasıl mahkûm edeceksiniz?.. Buna gücünüz yetecek mi? Sanal cezaevleri mi kuracaksınız.. Sanal yargıçlar mı üreteceğiz?.. Avatar Mediasını Avatar yargıçların, Avatar hukuku ile mi yargılayacaksınız?..
Bu sanal kişilikler, benim ne aslımın aynı ne de gayrı. Benim koyduğum rasyolar içinde hareket edecekler. Benim geçmişimi sorgulayarak benim adıma karar verecekler.. Benim yüzümle, benim sesimle.. Benim ideallerim, dünya görüşüm, onun idealleri ve dünya görüşü olacak. Benim sanal kopyalarım, benim ikinci kişiliğim de olabilir. Yani parçalanmış bir kimlik ve kişilik sorunu da var burada.. Gerçekle sanal arasında bu paradoksu nasıl çözeceğiz?..
Microsoft’un ürettiği bir MSN kişiliği vardı, MSN Encarta! Daha önce Attachman vardı. Hani ekranda bilgisayarla ilgili ataç adam sorularınıza cevap veriyordu. Daha doğrusu bilgisayarla ilgili ipuçları veriyordu size.. Basit, zekice bir buluş olarak başladı, ama bugün gelinen nokta çok daha farklı.. O gitti Encarte geldi. MSN’de onunla konuşabiliyordunuz. Sorular soruyordunuz ve size hemen cevap veriyordu. Sizi tanıyor, o da size soru yöneltiyordu.. Encarta Disconnect oldu ama yerine çok daha önemli bir aktör göz dikti. Avatar!
Bu konu burada bitmeyecek, yarın da devam edeceğiz..
Selam ve dua ile..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahman Dilipak Arşivi