Schindler, Nobel ve her devrin kazananları asla düello yapmaz
Almanya’nın yenildiğini ve bundan geriye dönüş ümidinin artık kalmadığını gören Adolf Hitler, düşman eline geçip maskara olmamak için 30 Nisan 1945’te Berlin’deki yeraltı sığınağında önce karısı Eva Braun’un ardından da kendisinin kafasına sıkarak bu hayattan göçtü. Nazi Ordusu’nun emaye ve mühimmat ihtiyacını karşılamak için kurulmuş fabrikaların patronu, savaş baronu Alman işadamı Oskar Schindler ise, fabrikalarında karın tokluğuna çalıştırdığı Yahudilerin hayatta kalmış olmaları yüzü suyu hürmetine (sanki ölü işçilerle çalışabilme ihtimali varmış gibi), savaş sonrasında başlayan sürek avından paçayı kurtarırken, 1974’te öldüğünde İsrail’in himmetiyle Kudüs’e gömülme bahtlılığından başka, adına yazılan roman ve çevrilen filmle kahraman ilan edildi.
Alfred Bernhard Nobel adındaki, namına dünyanın bugün en göz kamaştırıcı “barış” ödüllerinin verildiği İsveçli kimyacının bahtı da Schindler’den farklı değil. Önce Rus Ordusu, ardından Fransız ve en son İtalyan ordusu için döneminin en sofistike patlayıcılarını üretip, kitle imha silahlarının öncüllerinin sadece mucidi değil, aynı zamanda pazarlayıcısı olan bu İsveçli işadamı, sadece para gücü sayesinde insan aklıyla, hem de kuşaklar boyunca nasıl alay edilebileceğinin yegane misali oldu.
Yukarıda özetlediğimiz her iki karakter, dünya çapında sahip oldukları şöhretleri vesilesiyle zikredildi. Yoksa bahse konu bu karakter biçiminin modern zamanlarda bir salgın halini aldığı ve binlerce örneğinin bulunduğu biliniyor.
***
Geçenlerde bir televizyon programında eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz, üniversitelerde başörtüsü yasağı meselesinin çözülmesi için “katkı vermeye hazır olduğunu” söyledi.
Riyaseti sırasında başörtüsü yasağının en tavizsiz uygulayıcılarından olan Gürüz’e programdaki bir başka konuk geçmiş dönem hatırlatmasında bulunduğunda ise Gürüz’ün “O günün özel şartlarına” dikkat çekerek, mesela İlahiyat Milli Komitesi’nde alınmış olan kararların altında bugün iktidar partisinden milletvekili olan (bakanlık da yaptılar) iki öğretim üyesinden bahsetmesi ilginçti.
1998 yılında YÖK’ün oluşturduğu 9 kişilik İlahiyat Milli Komitesi’ni ve bu komitenin kararlarından olan; İlahiyatların genel kontenjanlarının kısılması, özellikle kız öğrenci alımının minimuma indirilmesi gibi pek çok ara rejim uygulamasının altında “komisyon üyesi” titriyle imzaları bulunan şahısların bugün nasıl da iktidar dokusu içine yapışıp kalmış olduklarını (belki de unutulmuş demek gerek) Gürüz’den dinlemek düşündürücüydü.
Gürüz bir adım daha ileri giderek, “Ben bu kişilerle çalıştım. Bugün iktidar nimetlerini tadan bu insanlar niye o zaman konuşmuyorlardı?” diye soruyor. Bu şahısların o komite üyeliğine silah zoruyla seçilmedikleri muhakkak. Acaba bu kişiler “Bağışlayın ama akademik çalışmalarımız dolayısıyla idari görevlerde bulunmak istemiyoruz” deseler, sanki komisyon oluşmayacak mıydı? 28 Şubat iradesi bu sefer başka isimler bulup yine o komisyonu kurmayacak mıydı?
Peki bu kimseler şimdi acaba “Ama biz komisyonda yer almasak daha kötü adamlar gelip, çok daha kötü işlerin altına imza atacaklardı” diye mi savunma veriyorlar?
Tıpkı Türkiye’de bugün kendini demokrasi şampiyonu ilan etmiş birilerinin 12 Eylül’ün liderini evinde misafir etmesini “Ben başı dertte olan arkadaşlarımı kurtarmak için Evren’in postalına yakın durdum” demesi gibi.
Görüyorsunuz; Batı’daki Schindler sevgisini taklit maksadıyla bizden de Steven Spielberg’ler çıkıp nefis ajitasyonlar üretebilmeleri için gerekli malzemeyi ülkemizde bulabilmeleri fazlasıyla kabil.
***
Bu kişiler normal zamanlarda da kendilerine bir yer edinebilmek için olağanüstü dönemlerde hep bir kaçış yolunu yedekte tutmuşlardır. Çünkü bunlar her devrin kazananlarıdır.
Asla tek ata oynamazlar. Onlar için “ya hep ya hiç” diye bir şey yoktur.
Onlar hayatlarının hiçbir döneminde düello yapmaz. Ancak düello yapan iki cesur adamın ikisini de, düellonun sonunda hangisinin galip geleceği kaydı şartıyla, peşinen yüceltme kabiliyetine sahiptirler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.