Kusturica’ya ayıp mı ettik?
Büyük sanatçı falan filan da, kan döken “Sırp ulusalcılığını” desteklediği ve katil Miloseviç’e arka çıkan açıklamalar yaptığı için eleştiriliyor.
Mesele din ya da tabiiyet değiştirmesi değil yani...
Değiştirebilir de.
Beyaz Türk masasına “yancı” olan kifayetsizleri hoş görüyoruz da, büyük bir sanatçı olan Emir Kusturica’yı mı hoş görmeyeceğiz?
Mahallesini de değiştirir, dinini de değiştirir, ismini de değiştirir... Kime ne?
Fakat bazı şeyler var ki, “bize ne” deyip geçemiyoruz.
Bize “Çingeneler Zamanı”, “Arizona Rüyası”, “Babam İş Gezisinde” gibi müthiş, harikulade, olağanüstü filmler armağan etmiş bu büyük yönetmen şurda burda “savaş karşıtı” olduğunu söylüyor; “barış, kardeşlik, insani değerler” edebiyatı yapıyor ama Miloseviç’in yapıp ettiklerine ilişkin tek laf çıkmıyor ağzından.
Mesele bu...
Kimse sanatına ya da “dönekliğine” bir şey demiyor...
Haa... Müzisyendir de.
Bursa’ya geldi, çaldı, şovunu yaptı, çok iyi ağırlandı, çok da memnun ayrıldı ülkemizden.
Başka gelişlerini de biliyorum.
Birinde, yanlış hatırlamıyorsam, türevi Bregoviç de vardı yanında. Yanlış hatırlıyorsam “google” düzeltsin beni.
Fakat, ne olduysa, Semih Kaplanoğlu’nun “Kusturica varsa ben yokum... Bu yüzden filmimi çekiyorum festivalin yarışma bölümünden” açıklamasından sonra oldu.
Kaplanoğlu’nu anlarım...
Kendisi de büyük bir yönetmendir ve Kusturica gibi kirli bir politik geçmişten gelen bir jüri üyesinin karşısında “sınanmayı” sanatı ve insanlığı adına zül kabul etmiştir. Alkışlanası bir tutumdur da...
Fakat, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’a ne oluyor?
Hayır, “Kusturica’yı Türkiye’den kaçırdı, bütün dünyaya rezil olduk” demiyorum.
Rezil olmayız...
Bütün dünya bilir onu...
Bozum olmuş bir suratla gazetecilerin karşısına geçip “Hedef gösteriliyorum, Bakan’ı düşmanım belliyorum” gibi tuhaf açıklamalar yapsa da, haklılığını güçlendirmek için Orhan Pamuk’un tanıklığına (“Kar” romanına) başvursa da, “Beni eleştiren yönetmen neden kendi ülkesindeki Ermeni soykırımı hakkında konuşmuyor” diye giderayak ayar verme yoluna sapsa da, bütün dünya da bilir onu...
Bir “soğuk savaş dönemi antiemperyalisti” olan Kusturica’nın dünyaya bakışının sakatlıklarla dolu olduğunu, Yugoslavya dağıldığı halde bile politik kavrayışında zerre ilerleme kaydetmediğini herkes bilir...
Fakat, ne lüzum vardı “resmi düzeyde” tepkiye?
Hem şık olmadı, hem de “geleneksel Türk konukseverliğine” (varsa böyle bir şey) yakışmadı.
Hem de durduk yerde Mustafa Akaydın gibi bir “kültür ve insani değerler adamı” yaratılmış oldu.
Mustafa Akaydın, Bakan Günay’ın açıklamasından sonra katıldığı bir televizyon programında Anayasa Mahkemesi’nin kararını hatırlatarak önce başörtüsüne çözüm üretmeye çalışan partisine ve “başörtülülere” verip veriştirmiş, sonra da hedefteki adam Kusturica’ya “empati” istemişti. Bu büyük yönetmene karşı hoşgörülü olmalıymışız...
Tamam, öyle yapalım da, sen de azıcık “inanç tercihleri” konusunda esnesen, empati yapsan, hoşgörülü olsan...
Kusturica’ya gösterdiğin hoşgörüyü başörtülüden esirgersen, birileri de kalkıp “kültür ve insani değerler adamı” payesini karamboldan kaptığını söyler, mahcup olursun!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.