312’den geriye ne kaldı?
312’den geriye ne kaldı? Evet, cevabını arayan soru bu.
Acı, zulüm ve ayıp..
312. maddeden geriye kalan da bu, 312 General davasından geriye kalan da.
Ben olsam, o yazıyı bir kez daha aynen yayınlardım.. Aslında yayınlardım demiyorum, aynı yazıyı değişik isim ve meslek grupları için defalarca yayınladım köşemde.. Hakkımda suç duyurusunda bulunulmasını sağladım. Ama hiçbir zaman, 312 General davasında yaşanan yaşanmadı.
Ankara’da, hani telefon kodu 312 olan şehirde, başka kanunlar, başka yargıçlar yaşıyor olsa gerek..
HSYK üyelerinin dün ben bu haberi okurken, topluca istifa edecekleri haberi düştü internete..
HSYK, bu 312 General skandalını görmedi. Yargıtay Başkanı görmedi. CHP’nin, MHP’nin umurunda değil zaten. Bazıları muhalefet sıralarında milletvekili olarak oturuyor ve bu konuda bırakın bir şey yapmasını, davadan çekilme inceliğini bile göstermiyor..
Çünkü görmek istemeyince görülmüyor..
Ve bu dava hâlâ Yargıtay’a gitmeyi bekliyor. Ve bu generaller hâlâ bu davadan geri çekilmediler.. Bu davanın avukatı hâlâ asılıyor davaya..
Ve barolar bu komediye sessiz kalıyor..
Aslında yargılanan, mahkum edilecek olan bir gazeteci ya da gazete değil. Türkiye’nin hukuk sistemidir.
Bu davalar muhatabını değil, avukatı, yargıçları ve davacılarını mahkum edecek türden davalardır..
Bir gazeteciye ve gazeteye bu kadar ağır davalar açılmasına izin veren yasa düzeni hastalıklıdır..
Bu ayıbın düzeltilmesi, Meclis’in, hükümetin, yargının, baroların işidir..
Bizim yaşamak zorunda olduğumuz bu acılar, bizden sonrakiler için baht kaynağı olsun istiyorsak, bir şeyler yapılması gerek.
Bu konuda Cumhurbaşkanı ilk işareti verdi.. Ne yazık ki, bu memlekette hâlâ gazeteciler, juristokratlar tarafından bir yolu bulunup, hâlâ Ağır Ceza Mahkemelerinde yargılanabiliyor, mallarına el konulabiliyor, yıllarca hapsedilebiliyor. Bunun anlamı şu: Bu ülkede hâlâ fikir suç, kitap suç aleti ve düşünen adam hâlâ potansiyel suçlu.. Aslında, “bu memleket neden böyle” diye soranlara şöyle demek gerek: “Onun için biz böyleyiz”..
Düşünebiliyor musunuz, açık yargıya konu olan mahkeme iddianamesindeki bir konuyu haber yapmak bile suç konusu haline getirilebiliyor..
Şimdi, Cumhurbaşkanı’nın işaret ettiği konunun arkasının gelmesi gerek.. Aynı konuya Bülent Arınç da işaret etti aslında. Bu konuda hemen bir düzenleme yapılması gerek. Yoksa hakkında dava açılmayan gazeteci kalmayacak..
Ben o davacıların bu davadan geri çekilmesini beklemiyorum. O dava dosyasında davacı listesinde isimleri olanlar, emir komuta zinciri içinde gerçekleştirdikleri bu eylemin ağır bedelini, kahreden bir miras olarak, kendinden sonrakilere bırakacaklar. Bu karar, bu dava dilekçesi 27 Mayıs’ta Egesel’in, Başol’un mirasçılarının önüne konduğu gibi bunların önüne konulacak.
Türkiye bu yüzden uluslararası divanlarda yargılanacak. Bir zamanlar Türkiye’deki darbeci düzenin utanç verici icraatlarının kanıtı olarak hafızalara kazınacak..
Bu ülkede, her meslek içinde, o tip insanlar vardır. Gazeteciler, her zaman, mesela canını acıtan bir berber için “koyun kırpamayacak olan bir adamın berberlik yapması”ndan şikayet edecek..
Miro’nun resimlerini, “Eşeğin kuyruğuna fırça bağlayan, fırçayı da boya tenekesine daldırıp önüne tuval tutsa o da yapar” diye aşağılayan adamlar hakkında bile dava açılmayacak bir ülke olmak için bakalım daha ne kadar zaman bekleyeceğiz..
Unutmamak gerekir ki, basının genişletilmiş eleştiri hakkı, kamu görevlilerinin artırılmış tahammül yükümlülükleri vardır..
Eleştiriyi yapan Kemalist, ulusalcı, laikçi biriyse ve eleştirinin muhatabı Başbakansa, bizim yargı bu kuralı uyguluyor. Ama mesela eleştiriyi yapan bensem, eleştirinin muhatabı laikçi biri ise hesap değişiyor. Adamına göre hukuk..
Yargıtay ne yönde karar verecek? O onların işi. Bana kalırsa yüzlerini hukuka dönerlerse sorun yok. Yüzlerini derin boşluklara dönecek olurlarsa, verilecek karar, bizden önce, bu kararı verenler için millet vicdanında bir mahkumiyet olacaktır..
Selam ve dua ile..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.