“Çekin elinizi...”
Diyor bir okur ve devam ediyor:
“Pazar sabahı...
Namaz sonrası uyuyamıyorum... TV’yi açıp kanal kanal gezinirken yine malum mesele tartışılıyor... Başörtüsü... Normalde bu tür programları seyretmiyorum..
Çünkü bilir bilmez herkes konuşuyor... Daha başörtü-tesettür-örtünme kavramlarını bilmeyen, açıp işin ilmi ve İslâmi tarafını araştırmayan herkes bu konuda konuşuyor, örtümün adını koymaya ve nerede nasıl olmalı düzenlemeye çalışıyor, ahkam kesiyor...
Programa bir erkek, bir de başörtülü kadın konuk... İçimden, “Yakında Merve Kavakçı Hanım’ı da bu tartışmaların içinde zikredip ona ulaşıp dahil etmeye çalışırlar” demeye kalmadan sunucu ekrana iki resim getirip üzerinde konuşacaklarını söylüyor...
Bir kaç dakika sonra ekranın bir tarafına 1999 yılında TBMM’de Nazlı Ilıcak’ın -size- saldıran güruha eliyle “durun, susun” işareti yapan fotoğrafı, diğer tarafa da Hayrünnisa Gül Hanım’ın Avrupa Parlamentosu’nda konuşma yaparkenki (başörtülü) resmi geliyor... Yıllar öncesini hem ben hatırlıyorum hem de iki konuk satırbaşları olarak ekranda hatırlatıyor... Okul kapılarında “laiklik ve cumhuriyet tehdidi” olarak görüldüğü için okula alınmayan, titreyen kız çocukları geliyor gözümün önüne...
Bir metrekarelik bez parçasını dillerine dolayarak günlerce, haftalarca ekranlarda boy gösteren, parsa toplamaya çalışan “düşünür”, “aydın”, “sadece konuşurlar” geliyor gözümün önüne...
Doğuda binlerce çocuk öğretmensiz, ya terörist oluyor ya serseri... Diğer yanda başörtülü olduğu için evde oturan öğretmenler geliyor gözümün önüne... Binlerce çocuk ve insan doktorsuzluktan ölüyor bu ülkede... Ve yurtdışında başarı ile tıp fakültesi bitiren ama evde bekletilen doktor hanımlar geliyor gözümün önüne... Yıllardır aynı şeyi düşünüyorum, bu ülkede doktorsuzluktan ölen her çocuğun günahına girmiyor mu bu yasağı koyanlar, savunanlar?
Gene günlerce bu konu konuşulacak, paparazzi programlarındaki cazibe kadar kuvvetli cazibesi...
İktidarı, muhalefeti herkes bunu konuşacak, bilen bilmeyen, anlayan anlamayan...
Belki en az yaşayanlara söz hakkı verilecek, belki en az hakkı gasp edilenlere mikrofon uzatılacak... Gözümün önünden -sizin olay- geçiyor, ilkokul çocuklarından daha basit bir eylemle ona alkış tutarak TBMM salonundan dışarı atılmasını isteyen vekil kadınlar...
10-15 kadının alkış tutuşuna karşı dik duramayan kravatlı erkekler geliyor gözümün önüne...
Masum yüzüyle İmam Hatip liseleri ve üniversite önüne bekleyen kardeşlerim geliyor...
Sonra da kendi durumum... Master bitirmiş bir başörtülü olarak bırakın hakkım olan bir iş yerinde hakkım olan makam ve imkanla çalışmayı, “başörtülü bize muhtaçsın” zihniyetiyle yok parasına beni sigortasız çalıştıran, işten çıkarma sürecinde hakkım olan tazminatı beni istifa etmeye zorlayıp iç etmek isteyen, beş vakit namazlı, mesai saatinde elinde sohbet kitabıyla dolaşıp “kadınlar çalışmayın, zengin koca bulup evde oturun, çalışmayın, çocuk doğurun” diyen güruh geliyor gözümün önüne... Bunlara dayanamayıp başörtüsünü açıp normalde önünden geçmeyeceği bir yere girip çalışan kadınlar geliyor gözümün önüne...
TV’yi kapatıyorum...
İçimden “Çekin elinizi başörtümden” diyorum... O an içimden dediğimi kaleme almak için internet kafede alıyorum soluğu...
Çekin elinizi, dilinizi başörtümden... Çekin...”
¥
Bunları okurken boğazıma bir şeyler düğümleniyor... En çok da “namazlı” Müslümanların başörtülülere reva gördükleri içimi sızlatıyor. Yasak eninde sonunda kalkacak. Yıllardır laikliği istismar ederek biz tesettürlü kadınlara dünyayı dar edenlere karsı mücadele bitecek. Ya dini istismar edenlerin yaptıkları! O da bir gün bitecek mi acaba... Korkarım asıl sorunumuz bundan sonra bu olacak. Konuyla ilgili güzel bir yazı geçtiğimiz günlerde Ahmet Gemici’nin kaleminden çıktı. Tavsiye ederim: Başörtülünün çilesi ölünce biter. (http://www.haber7.com/haber/20101011/Bartlnn-ilesi-lnce-biter.php )
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.