Bir suikast, kirli trafik, Perinçek'in açıklaması
Ergenekon operasyonu kapsamında doğru bilgi kadar belki de ondan daha da fazla kirli bilgi etki gücü kazandı ve zihinleri bulandırıyor. Senaryolar, ithamlar, ihbarlar, derin bağlantılar, darbe hazırlıkları, suikast suçlamaları, andıçlar, fişlemeler, dış müdahaleler…
Siyasi iktidarı tasfiye etmek için darbe dahil her yolun denenmesini mubah sayan çevre/ekiplerin suç dosyaları bir tarafa, bu dönemde çok önemli bilgiler de deşifre oluyor. Dikkatli bir kişi, ortaya saçılan bu bilgi kırıntılarından bile yakın tarihimizde işlenen siyasi cinayetlerin, faili meçhullerin izini bulabilir. Mesela; Ergenekon operasyonu kapsamında tutuklanan en önemli isimlerden biri olan Veli Küçük'e ait olduğu iddia edilen bir söyleşi, çok önemli bir dosyayı yeniden açtıracak kadar önemli: Eşref Bitlis suikasti!
1996 yılında Aydınlık dergisinde yayınlanan ve kendisine ait olduğu iddia edilen bir söyleşide, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis'in CIA tarafından öldürüldüğü, Genelkurmay'ın da bundan haberdar olduğu öne sürülüyor. “Ona göre Genelkurmay soruşturmayı bilerek saptırdı. Bitlis Amerika'ya karşıydı, Avrupa'ya yakındı. CIA ajanları tarafından Barzani, Talabani ve PKK'ya yapılan silah sevkıyatlarının önüne geçti. CIA ajanları ve bu yönde çalışan özel harpçileri engelledi. Gıda konteynerları içinde gönderilen silahları ilk kez o buldu. O silahlar daha sonra Güneydoğu'da PKK'lılarda çıktı.” Küçük bu bilgiyi açıklamama nedenini ise “söz verdik” şeklinde bir gerekçeye dayandırıyor. Bir ülkenin Jandarma Genel Komutanı öldürülüyor. Ancak cinayet aydınlatılamıyor. Uğur Mumcu ve daha bir çok faili meçhuller gibi.
Ancak burada dikkat çekici bir başka şey var: Uzunca bir süredir, Kuzey Irak'taki gruplara ve tabii ki PKK'ya verilen silahları, İsrail'den bölgeye yapılan sevkıyatı, çok özel birimlerden bazı kişilerin CIA ve Mossad'la birlikte sevkıyatı yönetmesini, füzeler ve patlayıcıların bir kısmının Türkiye'de belirli yerlere gönderilmesini, karanlık bir trafiğin devletin belli birimlerince bilinmesine rağmen devam etmesini ısrarla hatırlatıyorum.
Bitlis'in engel olduğu sevkıyatlar bugün açıkça yapılıyor. Bilen biliyor. Ama kimse önlemiyor, kimse bu konuda konuşmuyor. O dönemde tek yönlü bir trafik vardı. Şimdi çok yönlü, Türkiye içlerine kadar uzanan bir trafik var. O dönemde PKK'ya silah veriliyordu. Şimdi Türkiye'ye de getiriliyor. O dönemde sadece belli istihbarat örgütleri belli amaçlar için yapıyordu. Şimdi farklı güçler farklı amaçlar için yapıyor.
Ve bugün hâlâ o trafik durmuş değil. Daha büyük miktarda patlayıcılar hatta füzeler sevkediliyor. Yarın öbür gün Ankara veya İstanbul'da, Allah korusun, büyük patlamalar yaşanırsa ne yapacağız? Dua edip, bu sevkıyatın izini sürenlerin saldırıları önlemesi için beklemekten başka.
Eşref Bitlis döneminde Kuzey Irak'a silah sevkedenler şimdi Türkiye içlerine yapıyor bunu. Afyon'a iki hafta içinde büyük kargo uçakları inip kalkıyor. Ne taşıyorlar, bilen var mı? Bu sevkıyatları yönetenler şimdilerde yine İsrail'de. Ne götürdüler, neler getirecekler bilen var mı? Burada duralım şimdilik….
Perinçek'in Mektubu..
Hazır konuya girmişken; Ergenekon, PKK, silahlar, soruşturmalar, operasyonlar konusu açılmışken bir açıklamayı buraya almam gerekiyor.
Ergenekon operasyonu kapsamında tutuklanan Doğu Perinçek, 4 Nisan tarihli “Hem Mossad'cı hem İslamcı” başlıklı yazıya bir açıklama gönderdi. 28 Şubat döneminde kullanılan, Ergenekon oluşumunun ilk belgeleri evinde çıkan Tuncay Güney'le ilgili bir yazıydı. İlişkilere, dönen dolaplara ve bugünlerde olabileceklere dikkat çekmek için yazılmıştı.
Yeni tartışmalara neden olmaması için isimler ve çevrelerle ilgili cümlelere yer vermem doğru olmayacak. Hakkaniyet gereği Perinçek'in kendisiyle ilgili iddialara verdiği cevapları buraya alıyorum:
Sayın İbrahim Karagül! 4 Nisan günlü yazınızda, Tuncay Güney adındaki Mossad ajanının benimle birlikte Abdullah öcalan röportajına katılıp fotoğraf çektiğini yazıyorsunuz. Bütünüyle gerçek dışı. Benimle Abdullah öcalan görüşmesini yapan gazeteci arkadaşlarım ömer özerturgut ve Ramazan Duran'dır. Tuncay Güney ile hayatımda tek bir kez bile oturmuş konuşmuş değilim. (…)
Abdullah öcalan'a gül verdiğimi yazmışsınız. Bu da gerçek dışı. Fotoğrafta bana karanfil uzatan, öcalan'dır. Görüştüğü bütün başyazar ve genel yayın yönetmenlerine çiçek vermiştir. O fotoğrafı 2000'e Doğru'da kapaktan yayınlayan da biziz.
öcalan, o tarihte Suriye'nin denetimindeydi. Türkiye, isterse Suriye'deki ayaklanmalara destek vermekten vazgeçip Şam'la anlaşır ve öcalan'ı da istediği gibi yönlendirir veya teslim alırdı. ABD'ye bağımlı iktidarlar, bunu yapmamış, Suriye içindeki CIA/MOSSAD tertipli ayaklanmaları destekleyerek, PKK'nın Suriye tarafından kullanılmasına yol vermişlerdir. Biz bunları gördük ve ABD'nin Körfez Savaşı öncesinde, Apo'nun Suriye denetiminde olmasından yararlanarak emperyalist saldırıya karşı Türkiye'nin birlik ve bütünlüğüne hizmet eden girişimlerde bulunduk. Ancak gücümüz yetmedi. (…)
Doğu Perinçek. (F Tipi Cezaevi, C-84, Tekirdağ)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.