Sıkmabaş Bayan Gökkuşağına
Sizi protesto ediyorum!.. Çünkü siz İslamî tesettürün canına okudunuz.
Sizin tesettürünüz İslam'a, Kur'ana, Sünnete, Şeirata uygun değildir.
İslamî tesettür, iffetli ve şerefli İslam kadınlarını ve kızlarını şehvetli bakışlardan korumak için bir perdedir. Sizin kıyafetiniz ise, açık kadınlardan daha fazla şehevî/seksî bakışları çekmektedir.
Sizin sıkmabaş rengârenk kıyafetiniz tesüttür değil, anti-tesettürdür.
Sadece sizi değil, sizin:
Anne babalarınızı,
Kocalarınızı, velîlerinizi de protesto ediyorum.
Bu kadarla da yetinmiyorum:
Sizi böyle anti-islamî kılık ve kıyafetlere sokan sözde modacıları da protesto ediyorum.
Uyduruk kıytırık tesettür kıyafetler satarak yüklü paralar vurdular ama şer'i tesettürün canına da okudular. Bakalım bu cinayetlerinin hesabını nasıl verecekler?
İslamî, şer'î tesettür dediğin sade olur.
Tek veya en fazla iki renk olur, gökkuşağı gibi alaca bulaca olmaz.
Parlak renkler olmaz, sade pastel renkler olur.
Vücut hatlarını göstermez, bol olur.
Yabancı erkeklerin şehvetli bakışlarını çekmez.
Dikkat çekmez.
Şer'î tesettür kadına şeref, haysiyet, itibar kazandırır.
Sizinkisi tesettür değil, rezalettir.
Gidin tesettürü Yemen'de görün, Arabistan'da görün, Fas'ta görün, diğer nice bilâd-ı islamiyede görün.
Merhum Sultan Abdülhamid-i Sâni efendimiz zamanında İstanbul'da, Osmanlı vilâyâtında gerçek tesettür vardı. İslam kadınlarının haysiyeti ve itibarı vardı.
Çarşaf ve peçe gerilikmiş, çirkinlikmiş... Bunu söyleyen halt etmiş. Bana inanmayanlar YakubKadri'nin "Çarşafa ve Peçeye Dair" başlıklı nefis yazısını okusunlar. O, dindar biri değildi ama bir estetti. Çarşaf ve peçeyi öve öve bitiremiyor.
Evet, alaca bulaca, daracık, rengârenk, yırtmaçlı, takmış takıştırmış, sürmüş sürüştürmüş, "Ve lâ teberrecne..." kılıklı ve tavırlı sözde tesettürlüler sizi protesto ediyorum, velîlerinizi protesto ediyorum, sizi böyle maskaraca giyindirenleri protesto ediyorum.
Dost acı söylermiş...
(İkinci yazı)
Hizmet Perdesi Altında Dini Tahrif Etmek İsteyenler
Kur'an'a, Sünnete, İslam'ın ana caddesine, Sevad-ı Âzam'a, cumhur-i ulema yoluna bağlı olan on milyonlarca Müslüman kardeşimin dikkatlerini çekmek istiyorum:
Dinimizi tahrif etmek, indirilmiş münzel (Hak katından indirilmiş) İslam'ı kaldırıp, onun yerine uydurulmuş yeni bir din çıkartmak isteyen bozuk reformcular, değişimciler, yenilikçiler, BOP'çular, seküler ilahiyatçılar, Kemalist ilahiyatçılar, kendilerini müctehid sanan ilahiyatçılar, Farmason Afganî'yi göklere çıkartan ilahiyatçılar, Ehl-i Sünneti yıkmak isteyen ilahiyatçılar...İşte bunların bazısı büyük paralarla desteklenmektedir.
Dine hizmet ediyorum gibi görünerek dini içinden yıkmaya çalışanlar bu "hizmetleri" bedava yapmıyor.
Bu "işlerin" tezgâhlarında yekun olarak milyonlarca dolar dönüyor.
Bazı reformcular Karun gibi zengin olmuşlardır.
Resulullah'ı, Kur'anı, İslam'ı inkâr eden kâfirler de ehl-i necat ve ehl-i Cennettir bozuk inancına yer veren bazı kitapları kimler desteklemiştir?
Bunlara yüz binlerce dolar te'lif ücretini hangi makam vermiştir?
Bu te'lif ücretleri hangi bütçeden verilmiştir?
Bu konuda fazla yazmayacağım... Yazdıklarım yalansa ayıbı bana olsun.Amacım Müslümanların dikkatini çekmektir.
Evet, İslam'ı bozmak, tahrif etmek, içini boşaltmak, Sünnet'i kaldırmak, Ehl-i Sünnet'i yıkmak faaliyetleri için milyonlarca dolar harcanmaktadır...
(Üçüncü yazı)
Paralar ve Fareler
Birinci kural: Nerede para varsa orada mutlaka bir b..luk vardır.
İkinci kural: Nerede fındık fıstık, peynir meynir, helva varsa orada yiyici, kemirici, götürücü fareler vardır.
Üçüncü kural: Fareler akıllı hayvanlardır. Tuzakları, zehirleri keşf ederler ve tedbir alırlar.
Dördüncü kural: Cumhuriyetin ana prensibi fazilettir. Faziletin olmadığı yerde cumhuriyet ism ve resmden ibarettir.
Beşinci kural: Bir şehir belediyesinin iyi çalışıp çalışmadığı, namuslu olup olmadığı yaya kaldırımlarından anlaşılır. Kenarına bak bezini al, anasına bak kızını al...Kaldırımlarına bak, şehrin nasıl idare edildiğini anla.
Altıncı kural: Adamın aylık geliri (maaş falan) beş bin lira... Aylık harcaması 20 bin lira... Ayrıca kenara yüklü para koyuyor. Bu adam bu paraları nereden buluyor?
Acı bir gerçek: Bazı vatandaşlar memlekette kokuşma var, yolsuzluk ve hırsızlık var diye hüngür hüngür, saçlarını başlarını yolarak, katıla katıla ağlıyor. Öylesine ağlıyorlar ki, neredeyse ağlamaktan komaya girip ölecekler. Peki bu ağlayan adamların bazısı niçin ağlıyor? Onlar yiyor, biz niçin yiyemiyoruz diye mi?
Bazı çok fakir gençler bir yerden bile burs bulamaz ve aç yatarken, bazı hin oğlu hin öğrenciler altı yerden (Hattâ daha fazla) burs ve kredi alıyormuş. Bunlar büyüyünce ne olacak? Yiyici olacaklar!..