Küçük bir kaplumbağa yavrusu gibiyim
Fatma abla ben lise son sınıfta okuyan bir öğrenciyim. Geçen hafta edebiyat hocamız bize "kendinizi neye benzetiyorsunuz ya da kendinizi tanımlamak isteseniz nasıl tanımlarsınız? diye sordu. Eve gittiğimde düşündüm ve gece yarısı kendimle ilgili bir yazı yazdım. Köşenizi takip eden bir okuyucunuz olarak bu yazıyı size gönderiyorum yayınlarsanız çok mutlu olurum...
Kendimi ruh halime göre farklı farklı şeylere benzetirim. Bazen bir tafta kumaşına benzediğimi düşünürüm. Bilirsiniz tafta kumaşının parlak bir rengi vardır, ışık yansıdığında bu renk iyice ortaya çıkar. Ben de aynı şekilde insanlardan aldığım enerjiyle hemen canlanırım, mutlu olurum, tıpkı tafta kumaşının ışığı görünce parlaması gibi... Ama insanlardan bir kötülük gördüğümde de, hemen durgunlaşırım, içime kapanırım, kimselerle görüşmek istemem, ağlamak ve kendimi topluma kapatmak isterim. Dışarıda ilgisiz ve mutsuz olurum. Tıpkı tafta kumaşının ışık görmeyince sönük göründüğü gibi ben de içime kapanır, insanlarla konuşmak istemem...
Kendimi, sinirlendiğimde de, ansızın sönen bir ışığa benzetirim. Bir şeye kızdığımda öfkeme hakim olamam ve insanları kırarım. Ama öfkem uzun sürmez, bir mumun yanıp sönmesi kadar kısadır öfkem. Pışman olurum, üzülürüm ama iş işten geçmiştir.
Kimi zaman da bir bebek kadar sevgi ve ilgiye muhtaç olduğumu düşünüyorum. Bunun sebebini bilmiyorum sadece içimdekileri, yani duygularımı tarif ediyor ve farkına varıyorum. Bir bebek kadar ilgiye ihtiyacım var ama aynı şekilde bir bebek kadar da kırılganım. İnsanlar bazen bana hiç acımıyor ve kalbimi kırıyorlar. İşte o zaman kabuğuma çekiliyor kendimi küçük bir kaplumbağa yavrusunu benzetiyorum. Çevremden gelecek tehlikelere karşı kabuğuma çekiliyor ve dış dünyadan kopuyorum. Ne zaman ki ortam sakinleşiyor ve her şey yoluna giriyor başımı çıkarıp yoluma devam ediyorum. O yüzden kendimi kaplumbağa yavrusuna çok benzetiyorum, tıpkı onun gibi yavaş yavaş yürüyor ve yürüdükçe de kendimi buluyorum. E. İ.
Sığındığımız limanlar vardır
Hayatta siyah beyaz ve gri renkler vardır. Yani, insan, olaylar karşısında neşe, sevinç, hüzün ve öfke gibi duygular yaşar ve zaman içinde bu duyguları kontrol etmeyi öğrenir. Sizin de ifade ettiğiniz gibi, yaşadığımız olaylara bağlı olarak, kimi zaman hüzünlenir ve tıpkı bir kaplumbağa gibi kabuğumuza çekiliriz, kimi zaman öfkelenir dalgalı bir deniz gibi oluruz, kimi zaman da hüzünlenir ve göz yaşı dökeriz. Bütün bunlar insan olarak bizi biz yapan yapıtaşlarımızdır. Evrende sadece kendisi için değil, başkaları için de üzülen ve sevinen tek varlıktır insan... Ve yine, duygularını bir denge üzerine yaşayabilen tek varlıktır insan...
Uzmanların yaptığı destek çalışmalarının bir kısmında kişiye duygularını doğru kullanma becerisi verilir. Bu hepimiz için gerekli bir şeydir. Yani, öfkemizi de, hüzünlerimizi de, neşemizi de acılarımızı da dozunda yaşamalı ve kontrol altında tutmayı öğrenmeliyiz. Yaşadıklarımız bazen bizi çaresiz kılabilir. Böyle zamanlarda sığınacağımız en güçlü liman duadır. Dua ile Allah'tan güç ve sabır dilemek bu süreçte bizi ayağa kaldıracak en etkili dinamiktir.
Kendinizi ilginç benzetmeler yaparak anlatmışsınız, bunu bizimle paylaştığınız için size teşekkür ederiz. İfadelerinizde, "bir bebek kadar kırılgan olduğunuzu ve ilgiye ihtiyaç duyduğunuzu" belirtmişsiniz. Hepimiz ilgi ve sevgiye ihtiyaç duyarız. Ancak bunu her zaman karşı taraftan beklediğimiz için bazen ellerimiz boş geri döner ve düş kırıklığına uğrarız. Böyle durumlarda, önceliği kendimize vermeli ve biz karşımızdaki kişiye sevgi ve ilgi göstermeliyiz. Bunu yaptığımız takdirde verdiğimiz şey bir şekilde bize geri dönecektir. Unutmayın vermek aslında almaktır...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.