Ben İslam’ı Değil, İslam Beni Seçti
Başlıktaki söz, İngiltere’nin eski başbakanlarından Tony Blair’in baldızı Lauren Booth’e ait.
Booth, İran’da Şiilerce kutsal sayılan Kum şehrini ziyaretinden sonra İslamiyet’i seçmiş.
Daha doğrusu İslamiyet onu seçmiş.
Niçin İslamiyet’i seçtiği sorusuna verdiği cevap hayli ilginç:
“Ben İslam’ı değil, İslam Beni seçti.”
***
Dünya’da her gün Müslüman olan binlerce kişi var.
Medya’nın Booth’a ilgi göstermesi, bir Başbakan’ın baldızı olmasından.
Etkili makamlarda iseniz, sadece kendiniz değil eşinizin yakınları bile topluma etki edebiliyor.
Bu açıdan Booth’un Müslümanlığı sıradan bir olay değil!
Baldız Booth’un Müslüman olmasında; Gazze ve İran’daki Müslümanların yaşam biçimi etkili olmuş.
Müslüman olur olmaz da, domuz eti yemeyi, içki kullanmayı bırakmış ve başörtüsü takmaya başlamış.
Her gün okuduğu Kur’an ayetleriyle de, Müslümanlığı daha iyi yaşamaya gayret ediyormuş.
Bu, Booth’un inancında samimi olduğunu gösteriyor.
Allah’a iman ettiğini söylerken, O’nun emir ve yasaklarına uymak için verdiği sözü samimiyetle yerine getirmeye çalışıyor.
Bizdeki gibi, “hem orucumu tutar hem de içkimi içerim” çelişkisine düşmüyor!
“Hem namazımı kılar hem de başımı açarım” ikilemi yaşamıyor!...
Samimi bir Müslüman’dan beklenen de bu değil mi?
Bir yandan Allah’ın farzlarını yerine getirirken, diğer yandan da haramlardan şiddetle kaçmak!...
Samimiyetin İslam terminolojisindeki yeri olan “ihlas” budur işte.
Beni en çok etkileyen şey ise, İslamiyet’i niçin seçtiğine vermiş olduğu cevapta gizli:
“Ben İslam’ı değil, İslam Beni Seçti.”
Müthiş bir incelik, harika bir şükür ifadesi bu.
Bu ifade bana, Hucürât (49) suresinin 17.ayetini hatırlattı.
***
İman henüz yüreklerine sinmemiş olan bazı cahiller, “Biz Müslümanlarla savaşmadan kendi irademizle İslam’a girdik” diyerek Müslüman olduklarından dolayı Hz.Peygamber’i minnet altında bırakmak istemişlerdi.
Yani onlar, güya Müslüman olmakla Hz.Peygamber’e lütufta bulunduklarını sanıyorlardı.
Allah Teâlâ, meâlen onlara şöyle sesleniyor:
“De ki, Müslümanlığınızı başıma kakmayın! Yani, Müslüman oluşunuzu bana bir lütufmuş gibi görmeyin! Tam tersine, eğer gerçekten iman iddiasında samimi iseniz, sizi imana eriştirdiği için asıl Allah sizi minnet borcu altında bırakmıştır. Yani, size imanın yolunu göstermek ve
hidayet etmekle asıl Allah size lütufta bulunmuştur. Tabi, iman iddiasında samimi iseniz. Eğer yüreğinizde bu şükür/teşekkür duygusunu taşımıyorsanız, zaten ihlasla iman etmiş değilsiniz demektir.”
Tam da, Baldız Booth’un dediği işte budur.
***
Müslümanlığını bir koz olarak kullanıp bundan binbir çeşit menfaat bekleyenlere ne demeli ya?!
Çevremize bir göz atarsak pek çoğumuzun bu konuda içinin sızladığını göreceğiz.
Müslümanca inanmayı ve yaşamayı öncelemesi ve kalplerinde içselleştirmesi gerekenlerin, kalıplarıyla Müslümanlık görüntüsüne bürünerek çıkar peşinde koşmalarına daha ne kadar izin vereceğiz?!
Daha dünkü Müslüman Baldız Booth’un samimiyetini görüp, herkesten önce kendi adıma utandığımı itiraf etmeliyim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.