Merve Kavakçı İslam

Merve Kavakçı İslam

Demokrasi listesi

Demokrasi listesi

11 Eylül saldırılarından sonra siyaset bilimcilerin üzerinde en fazla kafa yorduğu sorular arasında İslâm ve demokrasinin uyumu sorusu baş sıralara yükseldi hiç şüphesiz. Batı akademisyenleri kadar siyasetçileri de ellerindeki olması gerekenler listesiyle İslâm dünyasını ölçmeye, biçmeye başladılar. Listenin başsırasını hukuk devleti ilkesi tutuyor.
Bakıyorsunuz İslâm ülkelerine veya nüfusunun çoğunu Müslümanların oluşturduğu ülkelere, hepsi öyle veya böyle birer hukuk devleti. Bundan kasıt ne başta görünürde anayasal bir düzene sahip olup olmadıkları ki bu da hepsinde var. Böyle olmasına rağmen siyasi ve ekonomik yolsuzluk en büyük sorunlardan biri herbirinde. Batı'yı Batı yapan şeffaflık ve hesaba tutulma, kanun önünde eşitlik ilkeleri ise ülkeden ülkeye değişen bir skalayla farklı seviyelerde uygulanıyor. Bir taraftan sandıktan defaatle % 90'lar üzerinde bir oyla çıkan Mısır'ın Mübarek'ine bakıyorsunuz, şaşkınlıkla diğer taraftan % 47'ye rağmen töhmet altına alınan Türkiye'nin AKP'sine. Bu aşamada Batı demokrasilerinin destek verdiği Müslüman ülke liderlerinin yüzeysel bir okuması da problemin bir başka yüzüne işaret eder: Batı'nın otoriter ve otoriter-benzeri rejimlere ve bunların liderlerine verdiği destek ki; İslâm dünyasının bu sorunla kavrulduğunu görüyorsunuz. Bu ne perhiz, bu ne lahana turtuşusu dedirtecek nitelikteki batısal duruş, bölgedeki kızgınlığın en önemli kaynaklarından biri olarak karşımızda dikiliyor.
Eldeki listenin ikinci maddesini insan hakları uygulamaları oluşturuyor. İçinde İslâm'ı ve insan haklarını barındıran bir cümle kadın haklarına değinmeden de kurulamıyor muhakkak ki. Batı'nın anlamakta en çok zorlandığı konuların başında gelen bu iki mesele, İslâm'a saldırmayı aklına koymuşların baş kurtarıcısı durumunda, özellikle de karşıda oturup dinleyen seyirci konuyla ilgili sınırlı bilgi sahibiyse. Merkezine bireyselliği ve bireyciliği koyan Batı yapımı seküler insan hakları dili/yapısı merkezine bireyden ve bireysellikten ziyade toplumu ve toplumsallığı koyan İslâmi haklar/sorumluluklar yapısıyla uyuşmazlık gösteriyor hiç şüphesiz. Sorun tam da buradan kaynaklanıyor zaten. Elmalarla armutları karşılaştırmak, toplayıp çıkartmak kadar imkânsız olanı ya zorla başarmaya çalışanlar dolaşıyor ortada, ya da "İşte biz demedik mi zaten. İslâm'da insan hakları ihlâl ediliyor!" diye bayram edenler... Kadın sorusu ise en çetrefilli sorunlardan birini teşkil etmeye devam ediyor. Anlatılanla yapılanlar arasındaki uçurum İslâm'la ilgili tartışmayı çıkmaza sokan en önemli faktörlerden biri. Bir tarafta İslâm'ın kadını libere ettiğini savunan idealistler, diğer taraftan ampirik delilleri onların yüzüne vuranlar... Hem genel anlamda insan hakları tartışmasında, hem de kadın hakları konusunda İslâm'ın diğer dinlerden de farklı olmayan müdahaleci, disiplin edici, şekillendirici özelliği tartışmanın başından tanınmadığı için fasid bir daire içinde dönüp duruluyor. Batı yapısalı bireysel hak ve özgürlükler karşısına toplumsal düzeni ve onun korunmasını önceleyen İslâmi düzeni koyup olmayacak bir mukayeseyi zorlayıp durmuş oluyorlar ancak. Bu noktada yapılan belki de en büyük ikinci hata İslâm'ın diğer iki kitap dinleri olan Hıristiyanlık ve Yahudilikte görülenin benzeri bir reformasyondan, sekülerleşmeden geçeceği beklentisidir. Hıristiyanlığı Hıristiyanlık, Yahudiliği Yahudilik yapanın reformasyonları olduğu kadar, İslâm'ı İslâm yapanın da benzer bir reformasyondan geçmediği ve geçemeyeceği gerçeği olduğu bir türlü kabul ettirilemiyor.
Eldeki çek listesinde son maddeyi sekülerleşme oluşturuyor. İlginçtir, Batı'daki listede olmayan sekülerleşme maddesi, konu İslâm dünyası olunca listeye alınıveriyor. Hem de öyle eften-püften bir şekilde değil. Demokratikleşmenin olmazsa olmazı olarak. Bakıyorsunuz Batı'nın alışılagelmiş çifte standartlı, bir başka değişle ikiyüzlü tutumu bu konuda da barizleşiyor. Sekülerleşmeyi kendi demokrasilerine bir ön şart olarak göstermek şöyle dursun, dini öyle veya böyle bir şekilde toplumsal hayata entegre etmeyi uygun görmüş -Fransa dışındaki- Batı ülkeleri İslâm ülkelerinin demokratikleşme konusunda yol alabilmeleri için İslâm'ın kamusal alandan çıkartılması gerektiğini savunuyorlar. Amerika'ya bakıyorsunuz; din toplumsal hayatın önemli bir parçası. İngiltere'ye bakıyorunuz; keza. Kanada'ya, Almanya ve Belçika'ya bakıyorsunuz başka bir şey görüyorsunuz ki; bu da sekülerleşme konusunda İslâm dünyasını çıkmaza sokan ikinci bir konu: Din toplumsal hayatta diğerleri kadar aktif değil belki, ama seküler yapı dinlere eşit mesafeyi esas alarak oluşturulmuş. Bir başka deyişle, örneğin bir Müslüman Türkiye'de sekülerleşmeden anlaşılanla bir Almanya'da sekülerleşmeden anlaşılan aynı şey olmuyor. Yapısal anlamda bir ölçüsüzlük var yani. Böyle olunca da aynı dili konuştuğunu zannedenler farklı şeyler vaaz eder hale geliyorlar. Kimse de kalkıp "Durun bakalım, siz sekülerleşmeden ne kast ediyorsunuz, bakın bizim bu işten anladığımız şu" demiyor. İslâm-demokrasi örtüşmesi de işte tam burada içinden çıkılmaz hale geliyor.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Merve Kavakçı İslam Arşivi