Üzeri örtülen ne?

Üzeri örtülen ne?

Bugünlerde, CHP Lideri Deniz Baykal, çıktığı televizyon kanallarında veya Meclis grubunda yaptığı konuşmalarda hep aynı cümleleri tekrarlıyor.
önce 2002 seçimleri sürecinde Başbakan Erdoğan’ın siyaset yasağının kaldırılmasında demokrasi adına nasıl önemli rol üstlendiğinin altını çiziyor, sonra da başta Erdoğan olmak üzere AK Parti kurmaylarına nasıl nasihat ettiğini anlatıyor:
“Gelin şu Cumhuriyet'in temelleriyle oynamayın dedim. Laikliği yıkmaya çalışmayın dedim. Cumhuriyetimizin kazanımlarını ortadan kaldırma çabası içine girmeyin dedim. Ama dinlemediler. Sonuçta da gelinen nokta kapatma davası oldu tabiî!”
Baykal ve onun gibi düşünenlerin “Cumhuriyet'in kazanımları” derken daha çok laikliği, hatta belki de sadece laikliği kastettiği malûm.
İddia büyük:
AK Parti, Cumhuriyet'in kazanımlarını ortadan kaldırmaya çalışıyor!
Peki nasıl ve ne yaparak ortadan kaldırmaya çalışmış bu kazanımları?
örneğin, iktidara geldiğinden bu zamana kadar geçen 6 yıl içinde, hangi AK Parti mensubu, laikliği ortadan kaldırmak için ne yapmış?
“Laikliği ortadan kaldırmaya çalışmak” yasalara göre ağır bir suç olduğuna göre, bu suçu işleyenlerle ilgili olarak 6 yıl içinde kaç tane dava açılmış ve kaç kişi “Laikliği ortadan kaldırmaya çalışmak”tan mahkûm olmuş?
Bu soru sorulduğunda verilecek doğru dürüst bir cevap olmadığından olsa gerek, “Canım, işte birçok mevkiye eşi başörtülü olanlar getiriliyor. Kadrolaşma var. Türban düzenlemesi de bu çabaların bir uzantısıdır” deyip çıkıyorlar.
Tam bir gürültü koparıp baskın çıkmaya çalışma hali!
Gerçekten de şöyle derin bir nefes alıp salim bir kafayla düşünseler, onlar da bu tür iddialarının hukuken ne kadar geçersiz ve boş olduğunu anlayacaklar.
Aslında elbette anlamıyor değiller, ama taktik böyle.
Anlamak işlerine gelmiyor.
Bu ülkede herhangi bir göreve getirilecek kişinin eşinin başörtülü olmasını yasaklayan bir kanun mu var?
Yasal olarak “suç olmayan” bir uygulama neye dayanarak bir “suçlamanın” hedefi haline getiriliyor?
Laik bir devlette herhangi bir göreve getirilen kişinin eşinin başının açık olmasıyla kapalı olması arasında nasıl bir mahiyet farkından söz edilebilir?
Eğer böyle bir uygulama “yasal” değilse, bunu bertaraf etmenin “hukuki” yolları var.
Değilse, bu gürültü neden?
“çobanın oyu nasıl olur da bizimkiyle eşit olur” anlayışına müptela olanlar, şimdi de “bu ülkede eşinin başı açık olanlar birinci sınıf, örtülü olanlar ise ikinci sınıf vatandaştır” demeye çalışıyor da biz mi anlamıyoruz?
Herkes biliyor ki; bu ülkede başı açık da var örtülü de.
Kamu görevi yapanlar arasında eşinin başı örtülü olan da vardır, açık olan da.
Eğer bu çevreler “Efendim, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve bazı bakanların eşlerinin başı örtülü. Bu da hoşumuza gitmeyen bir görüntü yaratıyor” diyorlarsa, bundan dolayı ne yapılabilir?
Sonuçta Başbakan'ın kim olacağına da, Cumhurbaşkanı'nı seçecek Meclis’in nasıl oluşacağına da halk karar veriyor.
Halk seçmişse ve yasalarımızda da “eş durumundan dolayı gayri yasal hale düşmek” diye bir durum tanımı yapılmamışsa, problem ne?
üniversitelere başörtü serbestisi getirmeyi öngören düzenlemeyi “Bak işte, laikliği ortadan kaldırmaya çalıştınız” şeklinde bir suçlamanın nesnesi yapmaya çalışmak da, hiçbir hukuk mantığıyla telif edilemez.
Eğer bu yasa Anayasa'ya aykırıysa, zaten Anayasa Mahkemesi iptal eder.
Bir yasanın yüksek mahkemeden dönmesiyse, bir hukuk devletinde rutin işlerden biridir.
O halde burada “suç” nerede?
410 milletvekili suç mu işledi?
Suç işlendiyse bu suçun adı ne?
“Laikliği ortadan kaldırmaya dönük yasa çıkarma” suçu mu?
Dahası niye MHP değil de sadece AK Parti suçlanıyor?
Bunu “MHP de suçlansın” anlamında değil, sadece ortadaki mantık garabetini vurgulamak açısından söylüyorum.
Yani, ne yandan bakarsanız bakın; iler-tutar yanı olmayan sözler bunlar.
İşin en dikkat çeken yanı da şu:
Bu ülkede gerçekten bir hukuk devletinde asla yeri olmayan ve yasal açıdan suç teşkil eden oluşumlar, çeteleşmeler var. Bombalar, darbeye ortam hazırlama girişimleri, Sarıkız, Ayışığı vb. planlar kimsenin meçhulü değil artık.
CHP’liler “Böyle şeyler bir hukuk devletinde nasıl olabilir” diye ayağa kalkacaklarına, hiçbir hukuksal karşılığı olmayan “hayali suç ve suçlama” türleri üretip gündemi bunlarla meşgul ediyorlar.
Gerçekte “olan” birçok hukuksuzluk onları rahatsız etmiyor, kaygılandırmıyor ve ürkütmüyor ama “olmayan” hayali suç ve suçlamalarla, esas odaklanılması gereken noktaları gözden ırak tutmuş oluyorlar.
Topluma “Laiklik ortadan kaldırılmaya çalışılıyor” gazı yaymaya çalışırken, “hukuku ve hukuk devletini ortadan kaldırmaya çalışanlara” gözlerini yumuyorlar.
Bu, siyaseten maliyeti olan bir tutum.
Bir muhalefet partisi, bu maliyeti nasıl ve neden göze alır, bilemiyorum.
----------
münaşaka
Youtube, Geocities derken, Google da mahkeme kararıyla yasaklanmış.
‘Seda Sayan Şov’, ‘Televole’, ‘Capcanlı Şov’, ‘Şansa Bak’, ‘Var mısın Yok musun’ varken, Google da neymiş.
Aslında parça başı çalışmak yerine, şu interneti toptan yasaklasak da hep beraber gurur duysak!...
----------
sözünözü
öyle büyük boş laflar vardır ki; içinde bütün bir ulus tutsak edilebilir.
(Jerzy Lec)


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi