Din ve gelenek
Geçen hafta sonu Erzurum’da “din ve gelenek” konulu bir “tartışmalı ilmî toplantı” vardı. İlahiyat Fakültesi ile İslâmî İlimler Araştırma Vakfı’nın müştereken düzenlediği toplantı ilahiyat hocaları yanında sosyal ilimler alanından öğretim üyeleri, yazar ve düşünce adamlarının katılımıyla güzel bir fikir ziyafetine dönüştü.
İslâmiyet çıkışından itibaren dünyaya açık bir düşünce iklimine sahip oldu. Müslüman âlimler, hadisi şerifte belirtildiği üzere, Çin’in, Hind’in, antik Yunan’ın birikimine bigane kalmadılar. Tercüme ettiler, mukayese ettiler, tartıştılar ve kendi konumlarını onlar yokmuş gibi belirlemediler.
Yıkıcı Moğol istilası da böyle bir kavrayışa sahip İslâm bilginleri ve ârifleri tarafından etkisizleşirildi. Moğollar bir kaç nesil içinde Müslümanlaştı ve büyük bütünün içinde yer aldı.
Sonraki yüzyıllarda ulema dünyayı okumakta geç kaldı.
Âdeta, büyük cihaddan “Frenk fodulluğu”na geçildi. İlim tarihimiz üzerine çok değerli çalışmaları olan Ekmeleddin İhsanoğlu, 1660’larda Latince’den Türkçe’ye çevrilen bir astronomi kitabını devrin müneccimbaşısının incelemeye gerek görmeden “Frenk fodulluğu” olarak nitelediğini, mütercim kitabın muhtevası hakkında bilgi verince de hoşuna gittiğini yazıyor.
Ulema içine kapandı. Dünyadan bîhaber yaşadı. 19. yüzyılda batı istilası son noktaya vardı. Batının galebesine karşı arayışlar da kendini göstermeye başladı. Ulemanın bigâne kaldığı konuları, modern dünyanın bilgilerine ulaşmış olanlar, batıcı seçkinler gündeme getirdi. Onlar da kendi birikimimizi bilmiyorlardı. Türkiye’nin çarpık modernleşmesinde, batılılaşmasında, ulemanın böyle negatif bir rolü var.
İslâmî İlimler Araştırma Vakfı sahasında en köklü kuruluş. Bu sene 40. yılını idrak ediyor. Vakıf Başkanı Prof. Ali Özek ve kurucularından Prof. Salih Tuğ da toplantı vesilesi ile Erzurum’da idiler.
Toplantının bir akşam faslında, Diyanet İşleri’nin Ömer Nasuhî Bilmen Eğitim Merkezi’nde sohbet vardı. Ömer Nasuhi Osmanlı’nın son döneminde yetişmiş Erzurumlu değerli bir İslâm âlimi. Onun İlmihal’i ve muhalled bir eser olan İstılahat-ı Fıkhiye Kamusu hâlâ önemini koruyor.
Cumhuriyet sonrasında ilim ve din adamlarının büyük sıkıntılar içinde yaşadıklarını biliyoruz. Prof. Ali Özek ve Prof. Salih Tuğ ve Prof. Mahmut Kaya şahsen tanıdıkları Ömer Nasuhi ve o zamanın korkutulmuş âlimleri ile ilgili hatıralar anlattılar.
Millî Mücadele sırasında el üstünde tutulan din adamları, Lozan’dan sonra, kenara itildiler. Kenara itilmekle kalmadılar, itilip kakıldılar.
Cumhuriyet’in tek parti dönemi nihayete erdikten sonra da bu baskılar tam manasıyla ortadan kalkmadı. Dinî konuları konuşmak, dindar kimliği ile var olabilmek kolay olmadı.
Erzurum Atatürk Üniversitesi, bu anlamda ilkleri başarmış bir kurumdur. Rahmetli Rektör Kemal Bıyıkoğlu, Erzurum’da oryantalist mantıkla kurulan ilahiyat fakültesi değil de İslâmî İlimler Fakültesi kurulmasına ön ayak olarak, konunun doğru tanımlaması yolunda güzel bir adım atmıştı. 1980’den sonra tek tipleştirme sırasında Erzurum İslâmî ilimler de “ilahiyat”a dönüştürüldü.
Bıyıkoğlu, Türkiye’de üniversitelerin kabuğunu kırmasında, açılım yapmasında ismi unutulmaması gereken bir isim. İlk defa o, meslek liselerinden mezun olanların üniversiteye girmesinin yolunu açtı. Bu öyle bir devrimdi ki, bütün üniversiteler bu yoldan gittiler. 28 Şubat’ta bu devrim bir karşı devrimle önlenmeye çalışıldı.
Erzurum Üniversitesi Türkiye’nin ilk camili üniversitesi! Şimdi bir çok üniversite alanında camiler görülebiliyor. 1970’lerde Atütürk Üniversitesi’ne cami yapılırken şer cephesi az patırtı çıkarmamıştı.
Erzurum’da üç gün, mevsimi yalanlayan günlük güneşlik pırıl pırıl bir hava içinde bu konuları konuşmamıza zemin hazırlayan İlahiyat Fakültesi dekanı Prof.Dr. Nasrullah Hacımüftüoğlu’nun memnuniyetini yüzünden okumak mümkündü.
Kitap hattı:
Gönülden gönüle. Felsefe hocası Mahmut Kaya, güzel ve hikmetli mısra, beyit ve kıtalardan oluşan seçmeler kitabına “şiir demeti” demeyi uygun bulmuş. “Takdim”de ilk gençlik yıllarından itibaren okuduğu, dinleyip not aldığı edebiyatımızın her türüne, her çağına ait sanat değeri yüksek, mesaj yüklü şiirlerden seçtiği mısraları, beyitleri bazan şiirlerin tamamını bir araya getirdiğini belirtiyor. El altında bulundurulup sürekli okunması gereken şiir demetini hazırlayan Mahmut Kaya, şiirle olan ilgisinin okuculuktan öte olduğunu kendi şiir örneklerini de araya katarak gösteriyor:
Sen ki söylersin sözü, hikmet-i dürdânedir
Başka söze ne hâcet, cümlesi efsanedir.
(İnkılab Basım Yayım, (0212) 524 44 99, [email protected])
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.