Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Bütün renkler resepsiyondaydı... Haki renk hariç!

Bütün renkler resepsiyondaydı... Haki renk hariç!

“Hayır” diyordum; “Bu kadarını da yapamazlar... Yarım saatliğine de olsa, mutlaka gelirler, sonra da izin isteyip, giderler.”
Öyle ya;
Bu bayram, “asker”in değil de “cumhur”un bayramı ise... Sayın Abdullah Gül; hem “cumhurun başkanı” ve hem de “askerin başkomutanı” ise, “asker” de bu “resepsiyon”a mutlaka katılır diyordum...
Böyle düşünüyordum...
Saatler 19.00’u gösterdiğinde, hemen herkeste “ümit ile ümitsizlik” arası bir duygu hakimdi.
Saat 19.30 ve hatta 20.00 olduğunda, “ümit”in yerini “ümitsizlik” almaya ve hemen herkes “Galiba gelmeyecekler” demeye başladı...
Ne yalan söyleyeyim;
Saat 20.15 olup, “kabul salonu”nun kapısına geldiğimde, içimde, “çıkmadık canda ümit vardır” türünden bir beklentim vardı... Salonda bir dalgalanma ve “geldiler” şeklinde fısıldaşmalar bekliyordum...
Hayır, 20.15’te de gelmediler!..
Saat 21.00 oldu, yine gelmediler.
Hiç gelmediler!..
BU MU ASKERÎ DİSİPLİN?
O anda, öfke beynime sıçradı!..
Bu ne biçim “askerî disiplin”dir ki; “Başkomutan Abdullah Gül” davet ediyor, ama bırakın “davete icabet etme” hassasiyeti göstermeyi, bu daveti bir “emir” telâkki etmesi gereken “asker”ler, her şeyden önce, resmen ve alenen “emre itaatsizlik” sergilediler!..
Bunun “görgü kaideleri”ndeki yeri;
“Ayıp”tır, “saygısızlık”tır, “hakaret”tir!
Ama, “askerî jargon”daki yeri;
Tek kelimeyle “disiplinsizlik”tir!..
Evet, “emre itaatsizlik”tir!..
“Disiplinsizlik” deyince aklıma geldi...
Bu “TSK üst yönetimi” değil mi, her Yüksek Askerî Şûra toplantısında “disiplinsizlik”ten asker atan!?!..
Peki, kendilerinin yaptığı ne?..
“Ele verirler talkını,
Kendileri yutar salkımı!”
Sen, önce kendin “disiplin”e riayet edeceksin ki; “alt kademe”den disiplin bekleyebilesin!..
“İmam” yellendiğinde, “cemaat”in ne yapacağını bu millet çok iyi bilir!..
BÜTÜN RENKLER ORADAYDI!
Çankaya Köşkü’nde ilk defa bir “Cumhuriyet Resepsiyonu”na davet edildim ve bu davete icabet ettim.
Öyle sanıyorum ki;
Davet edilen herkes oradaydı.
“Cumhurun iradesi”ni temsil eden vekiller, parti liderleri, yargı mensupları, sanatçılar, işadamları, bürokratlar, sendika başkanları, STK temsilcileri, sporcular, gaziler ve gazeteciler... Herkes oradaydı...
“Başörtülü”ler de oradaydı,
“Başı açıklar” da!..
“Mini etekli”ler de oradaydı,
“Uzun etekli”ler de!..
Kısacası, “cumhur” oradaydı.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, üst düzey kurmaylarıyla katılmışlardı davete... BBP Genel Başkanı Yalçın Topçu ve DSP Genel Başkanı Masum Türker de kurmaylarıyla birlikte salondaydı... CHP de, herhalde “yasak savma” kabilinden “iki milletvekili” ile temsil edilmişti...
Kısacası, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ifadesiyle; “Türkiye’nin bütün gerçeği, Türkiye’nin bütün renkleri” oradaydı...
Evet, bütün “renk”leri!..
Bir tek, “hâki renk”liler hariç!..
BUNUN ADI AYRIŞMADIR!
“Maaş”larını, bu milletin ödediği vergilerden alan, yani “cumhur”un dişinden-tırnağından artırdığı paralar karşılığında görev yapan “haki renkli”ler; adeta “cumhur”a ve “cumhurun başkanı”na kafa tutarcasına “alternatif resepsiyon” düzenlediler!..
Ne demek alternatif resepsiyon?!?..
Sen kim oluyorsun ki, “alternatif resepsiyon” düzenliyorsun?.. 29 Ekim tarihi, “Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri’nin kuruluş günü” değil ki!.. Hani, “askerî bir gün” olsa anlarım... Oysa 29 Ekim, “Cumhuriyet’in kuruluş günü”dür!..
“Cumhuriyet”in kuruluşunu ilân eden de “asker” değil, “Meclis”tir... Evet, “millî irade”yi yansıtan Meclis!..
“Asker”in bu “resepsiyon boykotu” neye benziyor biliyor musunuz;
“23 Nisan müsamereleri”ne!..
Çocukça bir tavır!..
Asker, madem ki; “başka bir resepsiyon” veriyor, o halde, bugünden tezi yok, “herkesin bayramı kendine” dönemi başlatılmalıdır!..
“Cumhurun bayramları”na asker katılmasın, askerin bayramına da cumhur!..
Bir “gelenek” başlatılsın ve;
29 Ekim ile 23 Nisan’lara “asker” katılmasın, 30 Ağustos’lara da “cumhur”un temsilcileri!..
Diyeceksiniz ki;
Bunun adı “bölücülük” olur!..
Söyleyin Allah aşkına; askerin şu yaptığı “bölücülük” değil midir?..
Türkiye, bölüneceği kadar bölünmüş işte!..
Bir yanda “cumhur” ve başkanı,
Bir yanda Genelkurmay!..
Öte yanda da CHP!..
Bundan alâ “bölücülük” mü olur?..
Teklifimi tekrarlıyorum;
Bundan böyle 29 Ekim ve 23 Nisan’lara “asker” katılmasın, 30 Ağustos’lara da “cumhur” ve temsilcileri!..
Madem ki, “herkesin bayramı kendine”dir, bırakın herkes kendi bayramını kendisi kutlasın!.. Haa; “Ben de kendi başıma kutlama yapmak istiyorum” diyecek olan çıkarsa, ona da eyvallah... Onlar da; “mahalle”lerinde, “sokak”larında, “site”lerinde ve hatta “ev”lerinde kutlama yapabilirler!..
Diyeceksiniz ki; “Ama o zaman birlik ve beraberlik kaybolur, ülke bütünlüğü tehlikeye girer!”
Tamam da;
Bunu, “ayrımcılığa sebep olanlar” düşünsün!..
KİME TAVIR KOYUYORLAR?
Şu hâle bakın;
Hemen herkes, “Türkiye’nin normalleşmesi” için çaba sarfederken, TSK ve CHP, sanki “gerilim”in devam etmesini istiyormuşçasına “alternatif etkinlik” düzenliyor!..
Peki, sebep ne?..
Sebep, “başörtüsü!”
Resepsiyona “başörtülüler de gelecek” diye, beyefendiler “boykot” kararı alıyor!..
Kimden korkuyorlar acaba?..
Ve kimden kaçıyorlar?..
Bu vatan uğruna “şehit” olan “Mehmetçik”lerin ana veya bacılarının yüzde 80-90’ı “başörtülü” değil mi?..
Onlar, evlatları şehit düştüğünde “başınız sağolsun” diyenlere “vatan sağolsun” diye karşılık vermiyor mu?..
O “kınalı kuzu”ların anaları ve bacıları, bu ülkenin kalkınması için çaba sarfetmiyor mu?.. Onların ödedikleri “vergi”ler, bu “boykotçu” komutanların ve siyasetçilerin cüzdanlarına “maaş” olarak girmiyor mu?..
“Asker” yetiştiren onlar!..
“Vergi” veren onlar!..
Ama, onların ödediği vergilerden “maaş” alanlar, şimdi onlardan kaçıyor!..
Söyleyin Allah aşkına;
“Cumhur”suz bir “Cumhuriyet”,
“Milletsiz” bir “devlet” olur mu?..
Ne yapalım yani;
“Paşa”larımızın “paşa gönülleri” rahat etsin diye; “ufo” kiralayıp, uzaydan “millet” mi getirtelim?..
Bu, ne “saçmalık”tır!..
TAYYİP BEY ÜZGÜNDÜ
Size bir şey söyleyeyim mi;
Başbakan Tayyip Erdoğan’ı, 30 yıldır tanırım... Erdoğan, “içi-dışı bir” adamdır... “Sevincini” de dışa vurur, “üzüntü” veya “öfke”sini de!.. Üzüntülü olmadığı zamanlarda, bütün yorgunluğuna rağmen “neşeli” görünmeye çalışır... Önceki gece baktım; benim bildiğim Erdoğan’dan eser yok...
“Son derece üzüntülü”ydü...
Belli ki;
Askerin böyle bir “saygısızlık” yapacağını beklemiyordu.
“Kırgın” ve “üzgün”dü...
Ki, bu üzüntüsünü şöyle dile getiriyordu: “Bu gecenin resepsiyon yeri Köşk’tür... TSK, buraya gelmeliydi... Köşk dışındaki resepsiyonu doğru bulmuyorum.”
Daha ne desin?..
Adam olan anlar!..
Anlamazsa da;
“Yıpranmaya” devam eder!..
TSK, bu tavrından sonra, “TSK’yı yıpratıcı eylem ve söylemler”den kesinlikle şikâyet etmesin... Hiç kimse, “TSK’yı yıpratmak” için özel bir gayret sarfetmiyor!..
TSK, hiç kimsede suç aramasın!..
Çünkü TSK’yı yıpratanlar,
Bizzat “TSK mensupları”dır!..
Şu “başına buyrukluk”tan dolayı, milletin kendilerine saygı duyacağını mı sanıyorlar!.. Sen “Başkomutan’a saygısızlık” yapacaksın, ondan sonra da saygı bekleyeceksin!..
Sen, en küçük “adab-ı muaşeret” kaidesine bile uymayacaksın, başkasından “görgü” bekleyeceksin!..
Sen, kendini “milletin üzerinde” göreceksin, ama milletten “sevgi” bekleyeceksin!..
Kusura bakmayın ama; bu millet “kendini takmayanı” takmaz!..
Hadi, diyelim ki;
Bu millet “dincilik” yapıyor,
Peki, senin yaptığın “kincilik” değil mi?.
Bu millet “din”inden asla vazgeçmez, o halde siz “kin”den vazgeçeceksiniz!..
Aksi halde; CHP’nin “sahil”lere sıkışıp kaldığı gibi, sizler de “tel örgü”lerle çevrili dünyanızda “yalnız” kalırsınız!..
DAVET İÇİN TEŞEKKÜR
Ankara Temsilcimiz Yener Dönmez ve yazarımız Sibel Eraslan’la birlikte katıldığımız resepsiyona, nazik “davet”lerinden dolayı Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve eşi Hayrünnisa Hanım’a teşekkür ederken, “Türkiye’nin renkleri”ne katılmayı reddeden “haki” renklileri kınıyorum.
Şimdilik yazacaklarım bu kadar.
=================
Azdı... Yazdı... Kuyusunu kazdı!
“Şımarma”nın da ötesinde, “kovanına çomak sokulmuş arı”lar gibi etrafa sarmaya ve “azgınlaşma”ya başladığımızda, rahmetli annem derdi ki; “Başına bir şey gelecek!”
Gerçekten de gelirdi... Ya düşer bir yerimizi yaralar, ya da bir yere kafamızı çarpardık...
Hürriyet Başyazarı Oktay Ekşi’nin, herhalde birkaç kadeh “rakı”dan sonra yazdığı yazıyı okuyunca; “Tamam” dedim, “Başına bir şey gelecek!”
Çünkü, yazısında kullandığı ifadeler, yenilir-yutulur cinsten değildi... Düşünebiliyor musunuz; “Hükümet üyeleri” için, “Bunlar, analarını bile satan zihniyet” gibi, “çok ağır hakaret”te bulunuyordu.
Başbakan Tayyip Erdoğan, önceki geceki resepsiyonda, hakettiği cevabı verdi Oktay Ekşi’ye: “Gazetecilik buysa; böyle gazetecilerle mücadele etmem, savaşırım!”
Ve dün... Yüzlerce AK Partili vatandaş, Hürriyet binasının önüne geldi ve başladı haykırmaya: “Şerefsiz Ekşi istifa!.. Aydın Doğan şaşırma, sabrımızı taşırma!”
Saat 15.00’deki bu “demokratik gösteri”nin ardından Oktay Ekşi açıklama yaptı: “Hürriyet’ten istifa ediyorum!”
Olacağı buydu... “Azgınlaşma”nın da bir sonu vardır... Dilerim, Oktay Ekşi, bir ibret dersi olur ve herkes “diline hakim olmayı” öğrenir!.. Ya da “kovulmayı” göze alır!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi