Cumhuriyeti kim tanımlayacak?
Bence, yaşanan tartışmaların özündeki asıl soru bu: Cumhuriyeti kim tanımlayacak?
Evet, gayet açık ki, 87 yıl içinde cumhuriyetle ilgili çözülmemiş sorunlar var.
Mesela "Başörtülü bir cumhurbaşkanı eşi olabilir mi olamaz mı, onun eli sıkılabilir mi sıkılamaz mı" konusunu çözebilmiş değiliz. Daha doğrusu, "Başörtülü bir kadına cumhurbaşkanı eşi muamelesi yapılarak ona itibar kazandırılabilir mi kazandırılamaz mı" sorusunun cevabında uzlaşmış değiliz. Ve daha doğrusu, "Yıllardan beri meşruiyet alanından çıkardığımız başörtüsüne meşruiyet mi sağlamış oluyoruz" sorusunun cevabında kafalar karmakarışık.
Çözülmemiş sorunlar deyince bunların en başına, "Cumhurun cumhuriyet içindeki yeri"nin gelmesi ise işin en dramatik olanı.
Cumhur millet demek, cumhuriyet millet yönetimi demek ve milletin sistem içindeki yeri konusunda sorun var.
Nasıl bir sorun bu bakalım:
Resepsiyon tartışması, cumhurbaşkanının eşinin başörtülü olmasından kaynaklanıyorsa, bu ülkenin nüfusunun yüzde 50'si kadınsa, bu kadınların yüzde 60-70'inin başı örtülü ise, siz resmen bu ülkenin kadın nüfusunun, diyelim 20-25 milyonunu gözden çıkarmış olmaktasınız.
Siz, bu gözden çıkarmayı, cumhurbaşkanı eşine kadar vardırmaktasınız.
Siz, cumhurbaşkanı eşini dışladığınız gibi, cumhurbaşkanını da dışlamaktasınız.
Siz, bu durumda cumhurbaşkanını seçen iradeyi, yani TBMM iradesini de dışlamaktasınız.
Siz bu durumda, TBMM'yi seçen iradeyi, yani millet iradesini de dışlamaktasınız. Çünkü bu cumhurbaşkanını TBMM seçti ve CHP, uzun süre bu cumhurbaşkanının meşruiyetini onaylamadı. CHP, uzun süre, çoğunluğu AK Partili diye bu TBMM'nin Anayasa yapabileceğine inanmadı.
Eğer hem cumhuriyet olup hem de "cumhur"la sorun yaşanıyorsa, orada bir yanlışlık var demektir.
Şayet bu yanlışlık "millet"te değilse, o zaman cumhuriyetin yorumlanmasını gözden geçirmek gerekiyor.
O zaman kim yapacak bu yorumu?
Ya da şöyle soralım: "Cumhuriyetin kıstaslarını neden sandıktan çıkan irade değil de, CHP veya o çizgide olanlar belirleyecek?"
Cumhuriyetin 87'nci yılının bu tartışmalarla iç içe geçmesi tabii ki manidar.
Bununla birlikte, bir yıl öncesine, daha öncesine göre, cumhurun statüsü adına çok daha iyi noktalarda olduğumuz söylenebilir.
Gelecek yıl neden daha iyi olmasın? Dileyelim, 100'üncü yıla kalmadan cumhuriyetle cumhur arasındaki açı farkları kalksın ve daha çok Türkiye'nin yıldızlaşmasının konuşulduğu yıl dönümleri yaşansın.
Çin ile yeni Doğu Türkistan dili
Farkındayım, daha geniş bir değerlendirme yapmalıyım ama güncellik kaçıyor, onun için kısa da olsa, bazı notlar düşmeliyim.
Doğu Türkistan için yüreği yanmış bir hareketin içinden geliyorum. Doğu Türkistan'ın son Başbakanı merhum İsa Yusuf Alptekin'in dünya liderlerine gönderdiği birçok mektubu hazırlama bahtiyarlığına erdim.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun da, böyle yüreği yangın bir insan olduğuna inanıyorum.
O şimdi Çin'i ziyaret ediyor ve ziyaretine Doğu Türkistan'dan başladı. Divan-ı Lügati't- Türk'ün yazarı Kaşgarlı Mahmut'un, Kutadgu Bilig'in yazarı Yusuf Has Hacib'in kabirlerini ziyaret etti, Doğu Türkistan'ın başşehri Urumçi'de, binlerce Doğu Türkistanlı ile omuz omuza saf tutup, cuma namazı kıldı. Yaşadığı duyguları anlayabiliyorum.
Doğu Türkistan'ın Çin yönetimi ile sıcak sorunları var.
Bu arada Türkiye ile Çin'in ilişkileri, askeri boyut dahil şaşırtıcı biçimde gelişiyor.
Önemli soru şu:
Türkiye, Çin ile ilişkileri geliştirirken, Doğu Türkistanlı kardeşlerinin yaşadığı sorunları ıskalamış mı oluyor?
Sanmıyorum. Bunu, şu andaki Türkiye yöneticileri yapmazlar. Gül de, Erdoğan da, Davutoğlu da... Özellikle Davutoğlu... Doğu Türkistan'ın kültür-medeniyet birikimini yüreğinde içselleştirmiş, "kültür adamı" niteliği öne çıkan Davutoğlu bunu yapmaz. Türkiye'nin stratejik derinliği ile Türkistan arasındaki derin bağları bilen bir insan olarak bunu yapmaz.
Peki ne yapılıyor?
Çin bir dünya gücü olarak önemseniyor. Ama Doğu Türkistan'ın insan ve kültür varlığının Türkiye için ne kadar önemli olduğunun da altı çiziliyor. Böylece Çin ile ilişkide Doğu Türkistan, düşmanca değil ama hassas bir halka haline geliyor. Böylece Çin'e "Türkistan'da olan biteni gözlüyoruz, Türkistan'ı üzersen biz üzülürüz" mesajı veriliyor. Çin ile ilişkileri geliştirerek ise Doğu Türkistan'ın "kavga zemini" olmaması öngörülüyor. Bu bir reel-politik yaklaşımı.
Bu yaklaşım, Doğu Türkistanlılar'ı tatmin eder mi? Bu bir soru.
Ama herhalde, Urumçi'de kendileriyle cuma namazı için saffa duran bir Türk Dışişleri Bakanı'nın verdiği mutluluk yüreklerinden hiçbir zaman gitmeyecektir. Şimdi İsa Yusuf Bey, olsa nasıl mutluluktan uçardı, tahmin edebiliyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.