Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
Şehirden konuşmak, bir anlamda tarihten konuşmaktır. İki kelime eş anlamlı gibidir âdeta. Tarihten konuşan şehirden konuşmak zorundadır. Şehirden söz eden de tarihten bahsetmeye mecburdur.
Bu iç içelik burada kalmaz. Şehirden konuşan medeniyetten konuşur, kültürden konuşur, insandan konuşur, dünyadan konuşur, kâinattan konuşur.
Bütün insanlık maceramızı bu tılsımlı kelime ile ifade edebiliriz.
İnsanoğlu şehirler kurdu ve dünyayı böylece şekillendirdi...
Şehir insan olarak varlığımızın, dünyada var oluşumuzun remzi, sembolü.
“Şehir”le “medeniyet” kelimesi arasında bir yakınlık, bir müşahabet, bir iç içelik var.
Farsça şehir yerine Arapça medineyi koyarsak bu yakınlık için şahit, delil, ısbat aramaya gerek kalmaz. Medeniyet “medine”de yani şehirde teşekkül eder.
Kent ne “şehir”in yerini tutar, ne de “medine”nin. Sanıldığı gibi Türkçe de değildir. Sogdcadır; Farsça üzerinden dilimize geçmiştir. Üstelik Azeri lehçesinde hâlâ köy karşılığı olarak kullanılır.
Medeniyetler şehirlerde teşekkül etti. Medeniyetler şehirlerle anıldı. Tarih boyunca medeniyet merkezi olan şehirlerden her birinin adı anıldığında, tarihin, insanlık maceramızın muhtelif safhaları hatırlanmış olur.
Bağdat, Şam, Kudüs...
Atina, Roma, Kartaca...
Her bir kelime, her bir isim tarihin derinliklerinden bugüne nice remizler taşır. Nice efsaneler, nice hakikatler anlatır.
Her medeniyet merkezi şehir, geçmişten geleceğe akan bir nehirdir, yani değişen sürekliliktir.
Bu akış dünya var oldukça hiç bir şeyin durağan olamayacağını anlatır. İnsanoğlu bu akış içinde olup biteni anlamaya ve bu dünyada varoluşunu anlamlandırmaya çalışır.
Şehir tarihi yazarlarını bir araya getirmek için bir toplantı düzenlemek gerektiğinde ilk hangi şehir hatıra gelir?
Eğer Türkiye ile sınırlı düşünüyorsak, elbette en önce akla gelen İstanbul’dur.
Türkiye Yazarlar Birliği de “Şehir Tarihi Yazarları Kongresi”ni İstanbul için tasarlamıştı. İstanbul’un halen de Büyükşehir Belediye Başkanı olan zat da bu projeye o zaman sıcak baktı. Fakat izahı gereksiz sebeplerle icrası mümkün olmadı. Konya ve Bursa başta olmak üzere bir çok tarihi şehirde bu toplantıyı yapmak için arayışlar oldu.
En uygunu böyle bir toplantıya şehirlerin, şehir yönetimlerinin sahip çıkmasıydı. Fakat şehir yönetimlerinin tarihle olan nizaları, rantın dayanılmaz cazibesi bu yöne meyletmelerine engel olmaktadır.
Şehir Tarihi Yazarları Kongresi Ankara’da yapılıyor.
Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin konuya ilgi gösterdiğinden ötürü değil elbette. Ankara Belediyesi ve onun Başkanı, böyle kültürel konulara yakın durmaz.
Onun işi kafa ile deği, ayak iledir! Ankara’yı kafa ile, fikirde, kültürde temsil onu ilgilendirmez. O ayakla temsil için büyük kaynaklar ayırmayı tercih eder.
Bugün bu toplantı Ankara’da yapılıyorsa, bu Hacı Bayram Veli’nin yüzü suyu hürmetinedir!
Bu büyük Ankaralı şair değildir ama, Türkçe’nin en güzel bir kaç şiirini söylemiştir. Ama ne söylemiştir!
O dilimizin sırlarla dolu bir şehir şiirinin de sahibidir, kendisi şair olmadığı halde şiiri gerçekten büyüktür.
Çalabım bir şâr yaratmış/ İki cihan âresinde
Bakıcak didar görünür/Ol şarın kenaresinde
Mısralarıyla başlayan bu şiiri bir sonraki yazımızda tahlil etmek niyetindeyiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.