60 yıl sonra algılamalar ne kadar değişti?
Demokrat Parti 1950'de iktidar olduğunda toplum demokrasinin gelmesini çeşitli biçimlerde algılamıştı.
Bu farklı algılamalar davranışlara da yansımıştı.
Mesela sokakta ilkokul çağındaki oğlunu döven bir babaya polis müdahale ettiğinde adam sinirlenmiş ve "Demokrasi gelmedi mi, oğlumu dövmeme devlet müdahale edemez artık" diye tepki göstermişti.
Bir Demokrat Parti'li milletvekili de Karpiç lokantasına pijaması ile gitmişti.
Bunun nedenini soranlara da "Demokrasi geldi artık, isteyen pijamayla da Karpiç'e gidebilir" demişti.
O dönemlerde kimse demokrasi ile anadilini konuşmak hakkının da gelmiş olacağı ihtimalini düşünmüyordu.
Acaba aradan 60 yıl geçtikten sonra bugün bunu ne ölçüde düşünüyoruz.
Diyarbakır'daki davanın "Kürtçe savunma" istemine takılması veya yer isimlerinin Kürtçe de yazılı olduğu tabelaların kamu görevlileri tarafından sökülmeleri konusunda, acaba toplumun yüzde kaçı demokrasiye 1950'nin ölçülerinden farklı bakıyor?
Kürtçe tabelalar
Bejan Matur Zaman'daki yazısında olayın özünü demokrasinin "Yerel idarenin varlık sebebi" ile "Yasalar" arasında kalmışlığına bağlayarak şöyle demişti:
"- Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'nin yer adlarını Türkçenin yanı sıra Kürtçe de kullanma kararını valilik, yasaya aykırı bulduğu için iptal ettirmiş. Buna göre Türkçe ve Kürtçenin bir süredir beraber kullanıldığı 91 yerin tabelası sökülecekmiş. Karar sürpriz değil tabii! Yasal olduklarını kimse düşünmüyordu zaten.
- Burada ilginç olan, belediyenin tam bir sivil itaatsizlik örneği olan eylemindeki yaratıcılık.
Çünkü adına sivil itaatsizlik deseler de yapılan pek çok eylem aynı anlama gelmeyebiliyor.
Kaynağını dil yasağından alan bu uygulamadaki cesareti takdir etmek gerek. Yer adlarını tabelalara yansıtma kararı, kanuna uymasa da, yerel idarenin varlık gerekçesine uygun. Bin yıllardan süzülüp gelen adlardan vatandaşı mahrum etmeyerek, olması gerekene imza atmışlar diye düşünmek lazım."
Düşünün ki Diyarbakır antik Yunan'ın ve Roma'nın coğrafyasında bulunsaydı, turizmi amaçlayan o tabelalardaki Yunanca ve Latince yazılışları kamu da hoş karşılayacaktı.
Basın özgürlüğü
Demokrasinin farklı algılanma biçimlerinden bir başkası da "Basın özgürlüğü"ne ilişkin değil mi?
Bugünün dünden farkı, sadece gazetecilerin değil gazete sermayelerinin de artık "Demokrasiye uyumlu basın özgürlüğü" istemeleridir.
Geçmişte de bugün de gazeteciler yazdıkları yazılar ve yaptıkları haberler nedeniyle Ceza Yasası'nın etki alanına girmekteydiler, giriyorlar. Ancak çok yakın dünde gazeteciler yine cezalandırılırken, medya sermayeleri devlet ihaleleri veya başka pasta paylaşım yöntemleri ile ödüllendirilirlerdi.
Şimdi medya sermayesinin sözcüleri de "Basın özgürlüğü tehlikede" diye yakındıklarına göre, basın özgürlüğünü algılama konusunda değişim sürecine girildi.
Tabii ki 1950'den daha ileri bir noktadayız demokrasi konusunda.
Ancak algılamalarda hâlâ farklılıklar var.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.