Bayram öncesi
Birileri her bayram öncesi olduğu gibi yine iş üstünde.. Bu bayram yeni bir problem buldular:
Füze kalkanı. Bir süredir birileri bu konuyu ısıtıyordu. Geçtiğimiz günlerde Yemen’den İngiltere’ye ve ABD’ye kadar uzanan terör, bomba tartışmaları vardı. ABD ve batılı ülkelerin donanmaları Hint okyanusuna doğru yola çıkmıştı..
Atina’da İstanbul’da bir anda bombalar patladı. Canlı bomba saldırıları yeniden gündeme geldi.
Bütün bunlar birilerinin iş üzerinde olduğunu gösteriyor..
Birbiri ile bağlantısız gibi gözüken bir sürü saldırı. Ama bütün kapılar sonuçta aynı adrese açılıyor..
Gül’e göre, “Bölgede nükleer saldırıya karşı bir önleme destek verebiliriz, ama kategorik olarak bir ülkeye karşı başka bir ülkenin yanında yer almayız”.. Tabii bu ara çözüm, ancak füzenin konuşlandırılma biçimi önemli.. İran ilk saldıran taraf olmayacağını açıkladı. Bölgede bir nükleer savaş çıkmasına karşı desteğe evet ama, İran’a karşı İsrail’e arka çıkmaya hayır! Burada ilk ve asıl tehdit ve tehlikenin İsrail’den geldiğini, öncelikli tehdidin İsrail’e karşı alınması gerektiğini görmek gerek.. Yoksa bunun anlamı, Türkiye’ye İran ve Suriye’yi tutturup İsrail’e hadi demek anlamına geliyor.. Biz bu durumda bir cinayete yardım ve yataklık yapmış oluruz.. İsrail’in suç ortağı oluruz..
Ankara’nın kırmızı çizgileri belli: “Sistem; Amerika’nın dayatması değil, NATO’nun savunma sistemi olmalıdır; Türkiye’nin bütününü ve NATO üyelerinin tamamını kapsamalıdır; Türkiye’yi Rusya, İran ve Suriye gibi ülkelerle karşı karşıya getirecek bir formül içermemeli.” Ama bunu nasıl garanti edeceksiniz..
İsrail açık açık saldırıya hazırlanıyor.. Bu planın hedefi, zamanlaması da belli.
Bu işi tek başına ele almamak gerek. Suudi Arabistan’daki, Irak ve Umman’daki hareketliliğin sebebi ne? Açıkça görünen bir şey var, İran kuşatmaya alınmaya çalışılıyor. Aslında bu kuşatmada Türkiye’ye gerek yok. NATO’nun işin içine çekilmesi de bir kandırmaca. Türkiye teslim alınmaya çalışılıyor.. Füze kalkanının ilk ve asıl kurbanı Türkiye olacaktır.. Biz tıpkı, 1. Dünya savaşında Braslav ve Goben olayında yaşadığımız gibi, tarihi bir yanlışın içine çekileceğiz..
Bana kalırsa AK Parti İttihat Terakki’nin yanlışına düşmemelidir..
NATO’nun Lizbon’da 19-20 Kasım’da gerçekleştireceği Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’nde ele alınacak diğer konulara gelince NATO’nun Kırmızı Kitabı sayılan Stratejik Konsept güncellenecek.. Burada Türkiye’nin söyleyeceği şeyler de var, Rusya’nın da.. Füze kalkanı tartışmasının bu konsept tartışmasından sonra ele alınması gerek. Hatta önce Afganistan konusu tartışılmalı..
En son 1999’da bugünki şeklini alan vizyon belgesindeki güvenlik ve tehdit algısı yeniden tanımlanacak. Bu tanımlama ile “İttifakın Güvenliği Deklarasyonu” yeniden biçimlendirilecek.
Ankara, Washington’da varılan Antlaşmanın 5. maddesindeki “üye ülkelerin güvenliklerine yönelik tehditlere karşı tek tek ya da grup olarak harekete geçmesi” ilkesi ile ilgili olarak NATO’nun “temel kolektif güvenlik anlayışı”nın Stratejik Konsept’e yansıtılmasını istiyor. Yine Türkiye NATO’nun, dünyanın polis gücü ya da jandarması olarak algılanmasına da karşı.
NATO, ABD ve İngiltere barışı sağlama iddiası ile gittikleri her yerde savaşın bir tarafı, bir parçası oluyorlar.. Bu yanlışlıklar zincirine yeni bir halka daha eklenmemeli..
Resmi metinlerde ifade edildiği gibi “Füze Savunma Sistemi, NATO’ya üye 28 ülkenin nüfusunu ve askeri birimlerinin bu tehlikeye karşı korunmasını öngören bir projeden ibaret” bir proje ise, Türkiye’nin nükleer güvenliğine yönelik asıl ve ana tehdidin İran’dan değil, İsrail’den kaynaklandığı da görülmelidir.. İsrail’in maceracı ve saldırgan politikalarının sadece Türkiye’yi ve bölgeyi değil, dünya barışını tehdit ettiği de görülmelidir.. İsrail bu anlamda sabıkalı bir ülkedir.. Daha Mavi Marmara baskınını unutmadık!
Aslında daha işin başında, İsrail’in OECD üyeliğine evet dememeliydik.. Şimdi daha fazlasını istiyorlar.. Aslında bu füze kalkanını Suudi Arabistan’a kurdular. Irak’da da var. Maksatları, Türkiye’yi dize getirmek, yanlarına almak, boyun eğdirmek istiyorlar gibi sanki!. Bin kere sorsanız tek cevabımız var o da HAYIR!
Obama, Kuzey Kore’yi uyararak, “Pyongyang’ın Güney Kore’ye saldırma teşebbüsünde bulunması durumunda, ABD’nin tereddüt etmeden Güney Kore’yi savunacağını” söylüyor. Biz de İsrail İran’a, Suriye’ye saldırırsa, kimin yanında yer alacağımızı açıklayalım, bitsin bu tartışma.
Selâm ve dua ile.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.