Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Ağca’nın açıklamaları... Milliyet’in bir bildiği mi var?

Ağca’nın açıklamaları... Milliyet’in bir bildiği mi var?

Ne garip değil mi; bizler Türkiye’de, “Ağca’ya TRT şefkati”(!)ni tartışırken, elin oğlu “Ağca’nın sözleri”ni konuşuyor.

Milliyet, önceki günkü “manşet”ini yine “Ağca olayı”na ayırmış...


İfade, aynen şu:


“Sanki İpekçi’yi o vurmadı!”


Detayda ise şu cümleler:


“TRT Haber’de 1 saat 10 dakika konuşan Ağca’ya, İpekçi Cinayeti’yle ilgili tek soru sorulmaması şaşkınlık yarattı... Ağca, yine saçma-sapan şeyler anlattı... Ancak, programda en dikkat çeken olay, İpekçi cinayetinden söz edilmemesiydi!”


Doğru, “İpekçi cinayeti” hiç sorulmadı, Ağca da o konuya hiç girmedi... Ama bunun sebebi, “İpekçi cinayetinin önemsizliği”nden değil, Ağca’nın “şart” koşmasından kaynaklanıyordu.


Evet, “şart” koşmuştu:


“İpekçi’yi sormayın!”


Tek kelime etmem!”


Peki, niye?..


Çünkü, Ağca’ya göre;


“Türkiye buna hazır değil”di!..


Demek ki, Türkiye “hazır” olduğunda bu konuyu da anlatacak, “sır perdesi”ni aralayacak!..


SUİKAST, VATİKAN TEZGÂHI


Milliyet bu cevabı aldığına göre, gelelim, Ağca’nın “saçma sapan” denilen sözlerine...


Ağca, programda dedi ki;


“Papa’yı vurma emrini Vatikan Başbakanı Kardinal Agostino Casaroli’den aldım... Casaroli ile bağlantımı ise Padre Michele isimli bir Vatikan görevlisi sağladı... Vatikan, Fatima mucizesinin gerçekleşmesi için bunu yaptı. Papa vurulacak, Sovyet İmparatorluğu tarihten silinecekti. Bana, Papa’yı yaralamamı söylediler. Öyle yaptım. İstedikleri oldu. Suçu, Sovyetler’e yıktılar. Komünist rejimler dağıldı. Bu; Vatikan’la birlikte Amerikan operasyonuydu.”


Sormak lâzım Milliyet’çilere;


Bu sözler mi “saçma sapan?”


Ya, şu “bağlantı”lara ne demeli?..


Mehmet Ali Ağca’nın suikast emrini aldığı Agostino Casaroli, 1980’li yıllarda Vatikan Dışişleri Bakanı olarak görev yapıyordu ve son derece güçlü bir kardinaldi. İtalyan istihbaratı adına da çalışan Casaroli, babasının terzi olması sebebiyle ‘Terzi Kardinal’ olarak biliniyordu.


Papa II. Jean Paul’le birçok konuda anlaşmazlıklar yaşamış olan Casaroli’nin, CIA ile de yakın ilişkileri bulunuyordu. Bunu her defasında inkâr eden Casaroli, Papa’ya suikast girişiminden sonra uzun süre sessiz kaldı... 1998 yılında hayatını kaybeden Casaroli’nin cenazesine, dönemin ABD Roma Büyükelçisi de katılmıştı.


Şu hâle bakın;


Ağca, “Papa suikastini Vatikan ve CIA birlikte tezgâhladı” diyor, ama bunlar “saçma” bulunuyor!..


Ne yani;


“Vatikan-CIA” değil de, “Moskova-KGB” mi deseydi?.. Kimbilir, belki de “Türkiye-MİT” demesini bekliyorlardı.


Adam, bu işin “tetikçiliğini” yapmış, karşılığında “50 Bin Dolar” almış; ne yani o bilmeyecek de, “Milliyet’çiler” mi bilecek?..


Varsa bir bildikleri;


Söylesinler, biz de bilelim.


20 BİN DOLAR’I KİM VERDİ?


Ben, şunu anlayamadım:


Hani, kedi, ulaşamadığı ciğere “mundar” dermiş ya, “kartel medyası”nın yaptığı da buna benziyor!..


Ağca’nın söyledikleri madem ki “saçma sapan”dır, madem ki, hiçbir “gazetecilik” boyutu yoktur; o zaman sormazlar mı adama;


“Ağca’yla görüşme başarısı(!)nı gösteren M. Ali Birand da bir Aydın Doğan personeli değil midir?.. Ağca’yla röportaj için 20 Bin Dolar ödeyen Güneri Civaoğlu, şu anda Milliyet’te yazmakta değil midir? Saçma-sapan konuşacak bir adama bu ilgi niye, bu para niye?”


Olayı biraz açalım:


Şu anda “Hürriyet yazarı” olan ama o günlerde Sabah’ta yazan Yılmaz Özdil; bundan 4 yıl önce, 19 Ocak 2006 tarihli yazısında şöyle diyordu:


"Peki "Mercedes'i kim tahsis etti" gibi soruları en çok kim soruyor mesela?.. Milliyet... Haklıdır... Çünkü o kurşunlar hepimize sıkıldı... Ama katledilen kişi Milliyet'in Genel Yayın Müdürü ve Başyazarı!.. İşin doğası gereği, olayı en yakından takip etmek, katili destekleyenleri afişe etmek, en çok Milliyet'in görevi...


Ve şu anda masamda bir belge var.


Bir banka dekontunun faksı...


Üzerinde, "şu şu isimli gazetecinin, Mehmet Ali Ağca ile şu Cezaevi'nde şu şu tarihte yapacağı röportajın gerçekleşmesi halinde şu şu kişiye ödenmesi için 20 bin dolar bloke edilmesi işlemi" yazıyor...


Yani diyor ki banka dekontu; "gazeteci 20 bin doları yatırdı, röportaj olursa, parayı alabilirsiniz..."


Hadi, şunu da yazalım; parayı alacak kişi “Ağca'nın ailesi”nden...


Peki gazeteci kim?


Şu anda Milliyet'te köşe yazarı...


Abdi İpekçi'nin Milliyeti'nde..."


Güneri Civaoğlu, Özdil'in bu yazısı üzerine 20 Ocak 2006'da şu satırları kaleme almış ve söyleşi için Mehmet Ali Ağca'nın annesine para ödendiğini kabul etmişti. Gerekçesi ise; "Bu röportaj, sadece aziz Abdi İpekçi'nin katlinin arkasındaki gerçekleri ortaya koymak amacını gütmekteydi" şeklindeydi!..


Peki, sormak gerekmez mi;


Ağca, madem ki “saçma sapan” şeyler söylüyor, o halde, o zamanlar niye verdiniz “20 bin doları?”


DÜNYA BASINI NE DEDİ?..


Gelelim, bugüne...


Milliyet’e göre, Ağca’nın açıklamaları “saçma sapan” olabilir... Ama, “dünya basını”na göre bu açıklamalar “son derece önemli” ve “manşetlik”tir!..


Buyrun, “TRT’deki röportaj”dan sonra, olayı “manşet”lerine taşıyan gazetelere ve başlıklarına bir bakalım:


La Stampa (İtalya):


İhtiyar kurt konuştu.


Suikastin orkestra şefi Vatikan çıktı.


La Republica (İtalya):


Ağca, Emanuela Orlandi’nin yaşadığını söyledi.


Wienerzeitung (Avusturya):


Silahı Viyana’dan almış...


ABC (İspanya):


Ağca, ilk kez gerçeği açıkladı.


Pravda (Rusya):


İnanılmaz ama gerçek!


CIA, Sovyetler’i bitirmek için Vatikan’la çalışmış.


Novinite (Bulgaristan):


29 yıl sonra gelen gerçek.


Demek ki;


Milliyet’e göre “saçma sapan” olan açıklamalar, dünya basınına göre; “29 yıl sonra gelen gerçek”miş!..


Bu durumda, TRT’nin yaptığı da, “müthiş bir gazetecilik” olmalı değil mi?..


AĞCA, 1988’DE TRT’DE!


TRT dedim de, aklıma geldi...


Akit’in, önceki gün, Ağca’nın ağzından “manşet”ten verdiği, “Kartel, peşimden çok koştu” ve “Birand, Ağca’nın ayağına kadar gitmişti” başlıklarına, Reha Muhtar açıklık getirmiş.


Önceki günkü yazısında, bu olayın “ayrıntı”larını anlatıp, diyordu ki;


“Arkadaş; Abdi İpekçi’nin katili Mehmet Ali Ağca’nın 2010 yılında TRT’ye çıkması “rezil, ayıp ve gazetecilik etiğine aykırı” oluyor da, aynı Mehmet Ali Ağca’nın 3 Ekim 1988 günü aynı TRT’ye çıkması “ayıp, rezil ve etik dışı” olmuyor mu?..


Üstelik 3 Ekim 1988 günü, Mehmet Ali Ağca’yla İtalyan cezaevine girip, saatlerce o röportajı yapan gazeteci kimdi?...


Mehmet Ali Birand...


Nerede yayınladı o röportajı?..


Türkiye Radyo Televizyon Kurumu’nda;


Yani TRT’de...


Hangi programda?..


32. Gün’de...





Ne söyledi Mehmet Ali Ağca o programda?..


Hiçbir şey...


Bir sürü mimiklerle dolu, acayip cevaplar...


Psikopat mı, dahi mi?..


Deli mi, akıllı mı sorularını gündeme getirecek bir sürü acayiplik!..


Peki, katil Mehmet Ali Ağca’yı TRT ekranlarına çıkartan gazeteci Mehmet Ali Birand kim?..


Abdi İpekçi’nin, gazeteciliğe başlattığı, Milliyet gazetesine aldığı, onun yetiştirdiği, emek verdiği, Brüksel’e gönderdiği bir gazeteci...


O; TRT’de onbinlerce dolar aldığı programda Mehmet Ali Ağca’yı çıkartacak, bir şey olmayacak ama, Rıdvan Memi çıkarttığında “Ayıp, rezil ve etik dışı olacak...”





Bu ülkede gazeteciler, Abdullah Öcalan’la televizyon röportajı yapmaya Bekaa Vadisi’ne gitmediler mi?!?..


Bunlar bitti, şimdi bütün matbuat Mehmet Ali Ağcı’yı ekrana çıkartan TRT Haber’i ve Rıdvan Memi’yi eleştiriyor!..


(...)


“Ama bir gerçek var...


Bir şeye karşı çıkıyorsanız, onu yapan sevdiğiniz birisi olsa da karşı çıkarsınız...


Kişisel sevgi ve nefret duygularını, gazetecilik normları veya hukuk kuralları belirlemez...


Karşıysan, herkes için karşısın...


Yanındaysan, herkes için yanında...”


Reha Muhtar dememiş ama;


TRT Haber ve Ağca’yı ekrana çıkaran Rıdvan Memi’ye yönelik “linç” kampanyası başlatmak, “ayıp”tır, “günah”tır, “yazık”tır!..


Merak ediyorum;


Ağca, Türkiye “hazır” olduğunda “İpekçi suikastının perde arkası”nı anlatırsa, Milliyet yine “saçma sapan” diyecek mi?..


O zaman, sorarız işte;


“Bir bildiğiniz mi var?!?”


====================


Arkası sağlam olan hastalar!


Hani, bazen; “Böylesi, ancak Türkiye’de olur” dediğimiz olaylar vardır ya, meselâ “dağdaki terörist”e çağrıda bulunup, “silâhını bırak gel” derken, ömrü boyunca eline silah almamış bir adamı “terörist” yaftasıyla zindanda tutarız ya!..


Bunun örnekleri çok... En son örneklerinden biri de, Prof. Mehmet Haberal’ın durumu... Malûm, kendisi “Ergenekon sanıklarından biri”dir... Hakkında “tutuklama” kararı verildiği gün “hastane”ye yatmış ve hâlâ yatmaktadır!..


“Hasta” mıdır, “sağlam” mıdır tartışmasına girmek istemiyorum... Ama, ortada “şaibeli” bir durum var... “Beş kişilik bir heyet” toplanıp, “sağlam” diye rapor veriyor ama bu rapor, her nasıl oluyorsa oluyor; “çalınıyor” veya “kayboluyor!”


Daha sonra, “bir tek doktor”un verdiği “hasta” raporu dikkate alınıp, Haberal’ın “cezaevi”ne gönderilmesi engelleniyor!..


Bu da, ancak Türkiye’de olan işlerden!.. Cezaevlerinde nice “hasta”lar, nice “felçli”ler var ki, “sağlam” diye hapiste tutuluyor!.. Ama, vücudu ve “arkası sağlam” olanlar, bir yolunu bulup “hasta” raporu alarak, içeri girmekten kurtuluyor!..


Burası Türkiye... Bu ülkede; “arkası sağlam” olanlar “hasta”dır ve cezaevinden yırtarlar!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi