Türkiye'nin artan bağımlılığı
Türkiye'nin siyasi ve ekonomik bağımlılığı giderek artıyor. Özelleştirme kapsamında neredeyse satılmadık meta kalmadı. Dolayısıyla Türk kurumları hızlı bir biçimde yabancılara devrediliyor. Bunda disiplini kaybetmiş bir millet oluşumuzun payı ve etkisi büyüktür. Türkiye'nin en büyük meselesinin maçoluk olduğu söyleniyor. Gerçekten de maço bir toplumuz. Maço toplumlar da gelişme kaydedemeyen toplumlardır. Bu anlamda biz Latin ülkelerine veya Meksika gibi ülkelere çok benziyoruz. Konuyu dağıtmadan şöyle söylemek mümkün. İletişim gibi stratejik alanlardaki kurumlarımızı yabancılara satıyor ve kaptırıyoruz. Son dönemlerde Ömer Çelik gibiler siber güvenlik konusunda orduyu göreve çağırıyorlar ama hükümet olarak bu kurumları yabancılara satmaktan da imtina etmiyorlar. Son olarak Türk malı TV kanalları ve basın yayın organları da yabancılara satılıyor. Çoktandır pazarlığı süren Net TV'nin bu yöndeki kanunun çıkmasından sonra El Cezire'ye satıldığı ve kanalın bundan böyle El Cezire Türk şeklinde yayına devam edeceği sanılıyor. Bundan önce CNN Türk ve FOX TV de aynı süreçten geçmişti. Satışlar elbette bununla da sınırlı kalmayacak belki Hürriyet gibi gazeteleri de kapsayacaktır. Dolayısıyla gazetelerimiz de sigara markası gibi yabancılaşacaktır. Kimileri 'ne var bunda, satılanlar sanki çok mu milliydi?' şeklinde meseleyi hafife alıyorlar. Halbuki, gazetecilik ve yayıncılık stratejik kurumlardır ve sigara markalarına benzemez. Gazete ve TV kanallarını satın alanlar genellikle stratejik alanlara yatırım yapan uluslararası şirketlerdir. Genellikle bunların arkasında da stratejik hesapları olan Yahudi sermayesi vardır. Yoksa sıradan birisinin bu alanlarda yatırıma ilgi göstereceğini varsaymak en hafif tabiriyle saflık olur.
n
İkinci husus, mevcut trend devam edecek olursa, Türkiye yıldızlar savaşının parçası olacaktır. Ya da Füze Kalkanı projesinin tarafı olacaktır. Yani savunma alanında bağımsız ve müstakil bir devlet olacağımıza daha fazla sıradan Orta Avrupa ülkelerine benzeyeceğiz. ABD'ye bağımlılığımız artacak. İncirlik ve diğer üslerdeki Amerikan nükleer silahlarının yerini şimdi de füze kalkanı rampaları alacaktır. İncirlik noktasındaki bağımlılığımız füze kalkanı ile pekişerek artacaktır. Füze kalkanının İran'a veya Rusya'ya yönelik olup olmamasının fazla bir ehemmiyeti yoktur. Anlamı, ABD'ye bağımlılığımızın artacağı gerçeğidir. Amerikalıların ısrarının arkasında da bu yatmaktadır. Planın özü şudur: İran bahanesi üzerinden Türkiye'nin Batı'ya bağımlılığını pekiştirmektir.
n
Dışarıya bağımlılık sadece ABD eksenli değil aynı zamanda Çin'le de ilişkilerimiz, kırmızı çizgilerin ötesine kayıyor. Doğu Türkistan meselesini ortadan kaldırarak pragmatik bir biçimde Çin'le ilişkilerimizi geliştirmeye çalışıyoruz. Halbuki, Çin'le de ABD ile de denge politikasını pekiştirmek gerekiyor. Lakin küreselleşme trendi Türkiye'nin önündeki seçenekleri daraltmaktadır. Semih İdiz'in makalesine göre, Ahmet Davudoğlu Türkistan meselesinde Çin'e tavizkar davranmıştır veya Çin tarafının aksettirdiği görüntü budur. Semih İdiz şöyle yazmaktadır:"Gerçi Davutoğlu, Çin ziyareti çerçevesinde TRT Türk'e verdiği demeçte, Sincan-Uygur bölgesinde yaşananları "üzücü" olarak niteledi ve bu konudaki görüşlerini Çinli muhataplarıyla "açık bir dille paylaştıklarını" söyledi. Ayrıca, Çinli yetkililerin de bu konuyu "anlayışla karşıladıklarını" sözlerine ekledi. Ancak Davutoğlu'nun Pekin'de Cumhurbaşkanı yardımcısı Xi Jinping ile yaptığı görüşmeden sonra Çin Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklama biraz farklı bir hava yansıtıyor. Xinhua ajansına göre Xi, Davutoğlu ile görüşmesinde "Çin'in birliğini sabote etmeye çalışan Doğu Türkistanlı terörist güçlere karşı mücadelesindeki yardımlarından dolayı Türkiye'ye takdirlerini sunmuş." Davutoğlu da "Türkiye'nin Çin'in egemenliğini ve toprak bütünlüğünü tehdit eden eylemlere karşı gereken tedbirleri alacağına" dair güvence vermiş. Pekin'in gözünde "Uygurların Anası" Rabia Kadir bile, "Doğu Türkistanlı bir terörist" olduğuna göre, bu açıklamanın Türkiye'deki Uygur kökenlileri ne denli memnun ettiğini tahmin etmek güç değil. Sonuçta iki ülke de Doğu Türkistan sorununun Türk-Çin ilişkilerini gölgelemesine izin vermeme iradelerini ortaya koymuş bulunuyorlar. Başbakan Erdoğan'ın Sincan'daki olaylardan dolayı Çin'i "adeta soykırım uygulamakla" suçladığı, Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün'ün "Çin mallarının boykot edilmesi" için yaptığı ve TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu'nun da bunu desteklediği günler böylece geride kalmış oluyor..." Demek ki, AKP'nin politikaları populist yani günlüktür. Veya eskilerin tabiriyle, eyyamcılık.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.