Gülay Pınarbaşı

Gülay Pınarbaşı

Umudumuz, sorunlarını çözen bir Türkiye...

Umudumuz, sorunlarını çözen bir Türkiye...

Dikkat ederseniz, geçen Kurban Bayramı'nda ülke olarak konuştuğumuz sorunları ne yazık ki bu bayramda da konuşmaya, tartışmaya devam ediyoruz.

Geçen sene ülkemizin yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunu hemen herkes dile getiriyordu. Darbeci zihniyetin hazırladığı 12 Eylül anayasası, ne kadar değiştirilirse değiştirilsin, Türkiye'ye dar geliyordu, elini kolunu bağlıyordu, yarınlara umutla bakmasını engelliyor, güvenli bir gelecek inşa etmesine mani oluyordu.

Bunca zaman konuştuk, tartıştık; ama ne yazık ki ülkemizin ihtiyacı olan özgürlükçü sivil bir anayasa yapamadık. Anayasa'nın ancak 26 maddesini değiştirebildik, bunu yaparken de ülkeyi ortasından ikiye böldük.

Şimdi yeniden anayasayı tartışıyor, Haziran'da yapılacak seçimlerden sonra yeni bir anayasa yapmayı umut ediyoruz. Yapabilir miyiz; uzlaşmadan, işbirliğinden, ortak akıl etrafında toplanmaktan kaçınan siyasal ortama bakınca, bunun hiç de kolay olmayacağını söyleyebiliriz. Daha pek çok kurban bayramını karşılar, pek çok seçim yapabiliriz ama yeni bir anayasaya yapmayı beceremeyebiliriz.

Aynı şey ülkemizin diğer önemli sorunları için de geçerli değil mi?

Yıllardır üniversitelerimizin canına okuyan YÖK sisteminden hepimiz şikayetçiyiz ama bu sistemi düzeltmek için gerekli adımları bir türlü atmıyoruz.

YÖK'ün yıllardır sindirdiği, hizaya getirdiği, susturduğu üniversitelerimiz bakın dünya ve Türkiye değişirken/dönüşürken ağızlarını açıp bir şey söyleme gereği duymuyorlar. Bu dönüşümü anlamamızı kolaylaştıracak derinlemesine araştırmalar yapmıyorlar, sivil toplum örgütlerinde görev alarak gelişmelerine katkıda bulunmuyorlar, siyasi partilerin halka ulaşmalarında köprü görevi görmekten kaçınıyorlar. Aydın ve entelektüel olmanın yüklediği sorumlulukları yerine getirmiyorlar.

Bilimin sustuğu yerde cehalet konuşur. Cehaletin konuştuğu ülke ise yolunu/yönünü bulamaz.

Ekonomik güç ve kalkınmışlık, bir ülkenin en stratejik değeridir. Ürettiğiniz, ülkenizi büyüttüğümüz oranda güçlüsünüzdür. Nerede Türkiye'nin sanayi hamlesi, dev şirketleri, açtığı fabrikaları?.. Türkiye ne zaman 'borsa, döviz, faiz' şeytan üçgeninden kurtulup gerçek ekonomik büyümeye kavuşacak? Ne zaman insanlar çılgınca harcama saçmalığından vazgeçip tasarrufa yönelecek, sermaye birikimi oluşturacak, kendi işini kuracak, yabancı şirketlerin emrinde köle gibi çalışmaktan kurtulacak?

Türkiye'nin daha demokratik, daha özgür ve daha yaşanabilir bir yer olması için iktidarın da, muhalefetin de, sivil toplum örgütlerinin de, halkın da yapması gereken görevler, ödevler ve sorumluluklar var.

Hangisini hangimiz yerine getiriyor, dersine çalışıyor, sorumluluklarına sahip çıkıyor?

Çok iyi tartışıyoruz, çok fazla konuşuyoruz ama ev ödevlerimizi yapmıyoruz.

Bayramlar gelip geçiyor; biz hâlâ bayatlamış tartışmaların, artık gına gelmiş çekişmelerin, hiçbir yararı olmayan konuşmaların cenderesinde vakit kaybediyoruz.

Bu bayramı da yüreğimizde umudu yeşerterek geçiriyoruz. Ama artık umudumuzun gerçeğe dönüşmesini de görmek istiyoruz. Gelecek bayrama inşallah sorunlarını çözmeye başlamış bir Türkiye görmeyi arzu ediyoruz.

Dr. Abdullah Özkan

Kınayanın kınamasından korkmamak

Müminler her devirde, Allah'a kulluk etmeleri, O'nun emirlerini yerine getirmeleri, insanların değil de yalnızca Allah'ın rızasını gözetmeleri nedeniyle içinde yaşadıkları toplumlar tarafından yadırganmışlardır. İnkar edenlerin kendi içinde oluşturduğu çarpık yaşam biçimini ve felsefesini reddetmeleri, Kur'an'da bildirilen ahlakı benimsemeleri nedeniyle çeşitli tepkilerle karşılaşmışlardır. İnkarcı toplumunun bu tepkisi, karşı tavır alma, manevi baskı, kınama, fiziksel saldırı ve eziyet şeklinde gerçekleşmiştir.

Ancak, Allah'a karşı tam bir güvene ve sarsılmaz bir imana sahip olan müminler, bu baskı ve kınamalar karşısında dinlerinden en ufak bir taviz vermemişlerdir. Bu güzel ahlaklarından dolayı da Allah'ın yardım ve desteğini kazanarak, inkarcılara karşı zafer elde etmişlerdir.

Mümin, İslam'ı yaşarken her zaman fiziksel bir saldırıyla karşılaşmayabilir. Fakat Allah'ın emirlerini yerine getirmedeki titizliği ve inkarcıların batıl fikir sistemini ezmedeki kararlılığı yüzünden etrafını saran kişiler tarafından çeşitli eleştiri ve kınamalara maruz kalabilir. Ancak bu kişiler kısa zamanda bu tür kınamalara taviz vermeyen, güçlü şahsiyete sahip, Allah'a ve kendine güveni tam olan müminleri yolundan saptıramayacağını anlarlar. Müminler yalnızca Allah'tan korkarlar ve kendilerini kınayanlardan korkmazlar. Tam tersine, akılları, sabırları, dirayetleri, kararlılıkları ve ilmi mücadelelerindeki başarılarıyla kınayıcılar üzerine büyük korku salarlar. Bu tür kınamalar müminleri daha da motive eder.

Kınayanın kınamasından korkmak aynı zamanda da Allah'a karşı şirk koşmak demektir. Çünkü Allah ayetlerinde 'yalnızca Kendisi'nden korkulması gerektiğini' bildirmektedir. Böyle bir kişi ise İslam'a değil, yalnızca kendine zarar verir. Allah onun yerine kınayanın kınamasından korkmayan ve aşağıdaki ayette sıralanan üstün vasıflarla donatılmış müminleri getirir:

Ey iman edenler, içinizden kim dininden geri döner (irtidat eder)se, Allah (yerine) Kendisi'nin onları sevdiği, onların da Kendisi'ni sevdiği, mü'minlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı ise 'güçlü ve onurlu,' Allah yolunda cehd eden (çaba harcayan) ve kınayıcının kınamasından korkmayan bir topluluk getirir. Bu, Allah'ın bir fazlıdır, onu dilediğine verir. Allah (rahmetiyle) geniş olandır, bilendir. (Maide Suresi, 54)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gülay Pınarbaşı Arşivi