H.Celal Güzel

H.Celal Güzel

Kurban Bayramı’nda “Müslüman kimliği”ni yaşamak

Kurban Bayramı’nda “Müslüman kimliği”ni yaşamak

Sevgili okuyucular, önce Kurban Bayramınız mübarek olsun. Bu “Anadolu Müslümanı”nın kullandığı “mübarek” kelimesini, aynı anlamda olmasına rağmen “tebrik” de “kutlu” da karşılayamıyor. İnsanımızın dolu dolu bir “bayramın mübarek olsun” deyişi vardır ki içinizi sımsıcak bir sevginin doldurduğunu hissedersiniz.

Kimlik meseleleri, ırkçılık ve etnik bölücülük yüzünden son yıllarda memleketin en önemli gündem maddelerinden birisi hâline geldi. Halbuki sokaktaki insanımızın herhangi bir kimlik meselesinin bulunmadığını görürüz.

Türkiye’de siyasi ve hukuki kimliğimizi ifade eden “Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı” elbette çok önemlidir. Gene ülkemizde yaşayan insanların etnik bir anlam taşımayan ve ortak üst kimliği olan “Türk Kimliği” de bölünmez bütünlüğümüzü ifade eden ve hayati önem taşıyan bir özelliğimizdir. Ayrıca, bazıları açısından etnik farklılık ifadesi sayılan, aslında sokaktaki insanımız bakımından pek önem ifade etmeyen “etnik alt kimlik” de kimlikler arasında ifade edilebilir.

Lâkin, Türkiye’de “Müslüman kimliği”, nüfusun “vatandaşlık” haricinde en büyük bölümünü ifade eden, toplumdaki değerlerin rahatlıkla aktarıldığı en önemli ve birleştirici kimliğimizdir.

Siyasi ve hukuki bakımdan değer taşıyan “Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı kimliği” toplumun kültürü ve değerleri açısından bakıldığında çok kuru, soğuk ve resmi bir izlenim uyandırmaktadır. Üst kimlik olarak “Türk kimliği” ise son dönemdeki etnik bölücü faaliyetlerin kasıtlı istismarına açık mahiyettedir. Hâlbuki “Müslüman kimliği” bölücü ve ayrımcı değil, daima birleştirici olmuştur. Lâikliği yanlış yorumlayan dar kalıpçı ve dogmatik çevrelerin farklı görüşleri haricinde bu gerçeği kabul etmeyen yoktur.

İşte, birleştirici “Müslüman kimliği”nin en yoğun şekilde yaşandığı zamanlar da “bayram günleri”dir. Dini bayramlarımız olan “Ramazan” ve “Kurban Bayramları”nda kendimizi en az Türkiye’de yaşayan yetmiş beş milyon civarındaki insanımızın mensup olduğu manevi bir bütünlüğün parçası olarak hissederiz. Sadece Müslüman halkımızı değil, başka dinden vatandaşlarımızı da bu yoğun beraberliğin ve sevginin bir parçası olarak görürüz ve bayramın huzuru içinde birliğimizi ve dostluğumuzu güçlendiririz.


***

Milletimizin çok büyük bir çoğunluğu bayramların heyecanını ve coşkusunu birlikte yaşar. Bizim insanımız bayramlarda, gerçekten sarmaş dolaş olur; sosyal farklılıklar azalır ve ortak değerler ön plana çıkar. Dini ve milli birlik heyecanı en çok bayramlarda yaşanır. Bayram namazlarındaki birlik ve beraberlik duygusunu, başka hiçbir zaman bu kadar yoğunlaşmış şekilde yaşayamazsınız. Toplumun her kesiminden insanlar, yanlarında çocukları ile hiç olmazsa senede iki defa Hakk’ın huzuruna çıkmanın ve milleti ile aynı duyguları paylaşmanın hazzını tadarlar...

Çocukluğumda bayram namazlarını rahmetli babacığım ve kardeşimle beraber “Malatya Söğütlü Camii”nde kılardık. Heyecandan sabaha kadar gözümüze uyku girmezdi. Sabah namazından önce camiye gider, huşû içinde vaaz dinler, ibadet ederdik. Çocukluğumda kıldığım namazların manevi hazzını hiçbir zaman unutamadım...

Sonra, kurban pazarına kurbanlık seçmeye giderdik. “Ağpınar Meydanı”nda “Şirket Han”ın önünde kurulan pazardaki kurbanlıkları tek tek incelememizi; babamın satıcının elini tutup pazarlık edişini; kurbanlıkları öperek, severek hazırlayışımızı ve “tekbirler” getirerek kurban edişimizi dün gibi hatırlıyorum. Sizin anlayacağınız, evimizin arka bahçesinde âdeta küçük çapta bir irtica gösterisi yapıyorduk!..

Kurban kesilmesi nihayete erince, bayramlıklarımızı giyinir, sırayla büyüklerimizin ellerini öper, harçlıklarımızı alırdık. Daha sonra, nûr içinde yatsın, “Emine Nenem”in büyük bir maharetle hazırladığı “kavurma”yı ve babamla pişirdiğimiz “ciğer kebabı”nı (bizim Gazianteplilerin deyimiyle “cağırtlak kebabı”) yemeye sıra gelirdi. Yemekten sonra, kimsenin bizi suçlayacağından ve elimizden zorla alacağından korkmadan, kurban derilerini mahallenin camiine verir; anacığımın özenle paketlediği kurban etlerini dağıtmaya başlardık.
Düşünüyorum da milletin değerleriyle kavgalı “jakoben oligarşi”nin, ne yaparsa yapsın bu değerleri ortadan kaldırmaya gücü yetmiyor. Daha dün diyebileceğimiz kadar yakın bir zamanda, Kurban Bayramlarında “kurban derisi kavgaları” yaşanır; insanımız, tatlı pişirdiğini acı yemek zorunda bırakılırdı. Türkiye’deki demokratikleşmenin basit ve hissedilebilir bir göstergesi de kurban derileri konusunda ortaya çıkmıştır. Türkiye, gerçekten de süratle değişiyor ve demokratikleşiyor. Bir taraftan Müslüman kimliğini ve değerlerini muhafaza ederken, diğer taraftan da modernleşmenin ve gelişmenin ortaya koyduğu hızlı değişimi yaşıyor.

Merhum Yahya Kemal’in deyimiyle; “Ulu mâbette karıştım vatanın birliğine” diyoruz ve Kurban Bayramı’nda o sımsıcak Müslüman kimliğini bütün ortak değerleriyle, sevgiyle yaşıyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
H.Celal Güzel Arşivi