Endişeler, AK Parti ve istikrar...
İki dönemdir devam eden AK Parti iktidarının varlığı, bazı kesimlerde ciddi bir endişe meydana getiriyor. 12 Eylül referandumunda yüzde 58 evet çıkması, AK Parti'nin bir defa daha iktidara gelebileceği yorumlarını kuvvetlendiriyor.
7 ay sonra yapılacak genel seçimde, AK Parti'nin üçüncü defa iktidara gelme ihtimali, o çevrenin endişesini daha da körüklüyor. Göreceksiniz, 12 Haziran 2011'deki seçim öncesinde muhalefet partileri ve merkez medya, bu endişeyi büyütmek ve korkulara çevirmek için canla başla çalışacaktır.
Endişenin içine iteklenen, üstelik de makul insanların çoğunlukta olduğu geniş kitlenin bu ruh halini, empati yaparak anlamak zor değil. Hayatın görünür alanlarında güç, servet ve imkân sahibi olanlar, muhafazakâr kesimin de bu alanlara taşınmasını fıtri olarak yadırgıyorlar. Giderek kendi yaşam tarzlarının kısıtlanacağını, baskı altına alınacaklarını düşünüyorlar. Ancak elit azınlık, endişe ve yadırgamanın ötesinde, ciddi bir rahatsızlık duyuyor. Adeta Türkiye ellerinden kayıyor gibi bir algıyı, takıntı haline getiriyorlar. Hazmedememe, kabullenememe hali; kin ve nefret duygularını da körüklüyor. Kendi durumlarını bir mağlubiyet kabul ediyorlar, Türkiye'yi, yükselen güç ile paylaşmayı reddediyorlar. Bu ruh halini, en iyi; "askerî vesayet gidiyor, sivil vesayet geliyor" saptırması izah ediyor... Elit azınlık, referandumda hayır diyen yüzde 42'lik kitleyi yanında tutmak için akıl almaz bir manipülasyon yapıyor. Merkez medya, kamuoyunu etkilemede kaybettiği gücün moral bozukluğu ile agresifleşiyor ve bu yönde adeta bir bombardıman yürütüyor. Bunu şimdilik bir kenara not edelim.
Acaba AK Parti kadroları da, büyümeden endişe etmeli midir? Kanaatimce evet, hem de fazlasıyla... Çünkü inancımızın imbiğinden süzülmüş hakikatler, değerler var: Her büyüme, dindar insanlar için bir iç tehdittir. Dünyevilik, uhreviliğin en büyük düşmanıdır. Mümin için asıl yurt ahiret yurdudur. Dünyaya değil, Allah'ın rızasına talip olunmalıdır. Dünya evet, ahiretin tarlasıdır. Bilimde, teknolojide müminler olarak en ileriye gidelim. Meşru dairede kalabiliyorsak, hesabını verebileceksek, servetlerin, makamların bir mahzuru yok. Ama her an kendimizi sorgulayarak: Servetler gönlümüze mi girdi, cebimize mi? Cebe giriyorsa mahzuru yok, cebe gireni çıkarmak zor değil. Ama kalbe giriyorsa, bir kalpte iki sevgi olmaz. Makamlar insanlara hizmet vasıtası mı, rant kapısı mı? Hizmet vasıtası ise mahzuru yok, onun hesabını vermek zor değil... Ama rant kapısı ise, bilinsin ki bu kapılar müminlere hiç yâr olmadı...
AK Parti kadrolarını, üçüncü kez iktidarın eşiğinde büyük bir sınav bekliyor. Geçtiğimiz cuma günü 40 yıllık dostum Sayın Ahmet Taşgetiren'le, Ordu Sivil Düşünce Platformu'nun tertiplediği bir panele katıldık. "Referandum sonrası Türkiye"yi konuştuk. Yemekte, çay sohbetinde Orduluları dinledik. Çoğu, "AK Parti'nin istikrar adına bir dönem daha iktidar olması lazım" diyor... Bunu, particilik anlamında değil, AK Parti'yi, geleceğimiz adına, istikrar adına önemsediklerinin altını çizerek söylüyorlar. Yer yer hükümeti, yerel yöneticileri, milletvekillerini de eleştiriyorlar...
İç barış adına AK Parti'nin önümüzdeki dönemde ne yapacağı çok önemlidir. Yüzde 42'nin gönlü nasıl kazanılacaktır? AK Parti, muhafazakâr demokratlığın gereğini yapabilecek midir? Yaklaşan genel seçimlerde AK Parti yönetimi milletvekili adaylarını şaibelerden uzak insanlardan seçerek, göğsünü gere gere "işte benim adaylarım" diyebilecek midir? AK Partili seçmen; "Biz Başbakanımızın hatırını kolluyor, ona oy veriyoruz, o da mutlaka bizim hatırımızı kollayacak, sevdiğimiz, saydığımız liyakatli insanları aday gösterecektir." diyor. En az referandum kadar önemli bir seçim bizi bekliyor...
Okuyucularımın mübarek Kurban Bayramı'nı tebrik ediyor, sağlık, geçim kolaylığı ve dertlerimize derman diliyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.