Şehit anaları niye hep başörtülü?.. Çünkü!
Bugünkü "sürmanşet"imizde iki ayrı haber var... Haberler birbirinden farklı olsa da, aralarında "ortak bir nokta" var... Bu ortak nokta, haberde adı geçen kişilerin "Ergenekon Terör örgütü zanlıları" olarak halen "tutuklu" bulunmaları... Birisi emekli Tuğgeneral Veli Küçük, diğeri Doç. Dr. Emin Gürses...
Olayların ayrıntısına geçmeden önce şu hususun özellikle bilinmesini istiyorum... Ben; o zamanlar Kars'ın şu anda Iğdır'ın ilçesi olan Rus sınırındaki Tuzluca'da askerlik yaptım... "Sınır karakolları"nda komutan olarak görev aldım... Kardeşim, Kars/Sarıkamış'ta askerlik yaptı... Oğlum, Ardahan'da askerlik yaptı... Yeğenim, halen Doğu'daki bir vilayette askerlik yapıyor.
Yani, "ensesi kalın" takımının "Vatan, Millet, Sakarya" deyip de, "Batı illerinde askerlik" yaptığı Türkiye'de, ben ve yedi sülalem hep "Doğu/Güneydoğu illeri"nde askerlik yaptık... Buna, rahmetli babam ve amcam da dahil.
Hayır, şikâyetçi değilim.
Yakınlarım da şikâyetçi değil!..
Ama, ben ve yakınlarım oralarda askerlik yaparken, hiç kimse bize "irticacı" demedi, hiç kimse "laiklik" veya "dindar"lığımızı sorgulamadı!..
Oysa ben, o zamanlar da "gümüş yüzük" takıyor, o zamanlar da "tesbih" çekiyor, kısacası o zamanlar da "namaz" kılıp, "oruç" tutuyordum!..
Ne zaman ki “terhis" oldum, birden bire "irticacı"(!) olduğum hatırlandı!..
ONUN ANASI DA BAŞöRTüLü!
Her neyse... Mesele, "ben" ve "yakınlarım"a reva görülen muamele değil!..
Mesele, bir "zihniyet"in yaptıkları!..
Dediğim gibi, yeğenim, halen "Doğu illeri"nden birinde asker!..
Allah korusun, yarın-bir gün bir çatışmada "şehit" olsa, yüreği en çok yanacak olan, en çok "gözyaşı" dökecek olan "başörtülü anası" olacak!..
Evet, "başörtülü" anası!..
Hep, olduğu gibi!..
Biliyorum, bazıları "Vakit'in başlıkları"na kızıyorlar... Hani, "şehit analarının çoğu başörtülü" diyoruz ya, hani, "bu şehidin anası da başörtülü" diyoruz ya, bize kızıyorlar!..
Diyorlar ki;
"Niye ayrımcılık yapıyorsunuz?"
Hayır, ayrımcılık yapmıyoruz... Ayrımcılığı başkaları yapıyor!..
İşte gördünüz... Daha birkaç gün önce, Şanlıurfa'da bir Tuğgeneral, "Şanlıurfa'yı düşman(!) işgali"nden kurtardı!..
Nasıl mı?.. Buyrun, haberi okuyun:
"Şanlıurfa'nın düşman işgalinden kurtuluşunun 88. yıldönümü kutlamaları kapsamında gerçekleştirilen Ferhat Göçer konserinde rezalet yaşandı.
11 Nisan Stadı'nda gerçekleştirilen konser öncesi, aralarında Şanlıurfa Valisi Yusuf Yavaşcan, AK Parti Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman, Ramazan Başak ve 20. Zırhlı Tugay Komutanı Tuğgeneral Ahmet Kemal Emren'in de bulunduğu protokol tribününde askeri yetkililerin yanına oturan bazı başörtülü kadınlar, yanlarına gelen üniformalı askerler tarafından uyarıldı. Uyarı üzerine bazı örtülü kadınlar arka sıralara geçerken, bazılarının ise başörtülerini açmaları istendi."
GöREVLERİ ŞEHİT DOĞURMAK MI?
Peki, buna ne derler!..
"Ayrımcılık" değil midir bu?..
İşte bu "zihniyet" yüzündendir ki, bize kızmaya hiç kimsenin hakkı yok!..
çünkü, "gerçek" bu!..
"Nizamiye"den, "tören alanı"ndan ve "protokol"den kovulan "başörtülü" anne ve ninelerin çocukları veya torunları, şu anda "askerlik" yapıyor!.. Aynı zamanda, "PKK'lı teröristler"le çarpışıyorlar!..
Eğer "şehit" olurlarsa, "vatan için" diyecekler, "başörtülü anne"sine veya bacısına "başsağlığı" dileyecekler!..
Kimbilir, belki "kanı yerde kalmayacak" deyip, acılı aileyi teselli bile edecekler!..
Ama o anne, ama o bacı veya o nine, "başörtülü" olarak tören alanına gelince "kovuluyor!"
Hele söyleyin, kim "ayrımcılık" yapıyor?..
Ne yani, Vakit'in verdiği "haber"ler midir "yalan" olan, yoksa koyduğu "fotoğraf"lar mı?..
Manzara ortada:
"Şehit tabutu"na sarılan anaların, teyzelerin, halaların, bacıların ve ninelerin tamamı "başörtülü!"
Ağlayan ve feryat eden hep onlar!..
Yine de;
"Vatan sağolsun" diyen, yine onlar!..
Sanki, bu dünyaya "vergi" vermek ve "şehit doğurmak" için gelmişler!..
TUĞGENERAL DE BUNU YAPARSA!
Peki ama, "şehit askerler"in anaları, eşleri veya bacıları niye hep "başörtülü"dür de, "başı açık"ların çocukları niye "al bayraklı tabutlar"da yatmaz?!?..
İşte bu sorunun cevabı bugünkü sürmanşetimizde veriliyor.
Haberin özü ve özeti şu:
"Ergenekon Terör örgütü soruşturması kapsamında tutuklanan emekli Tuğgeneral Veli Küçük’ün, Boyner Holding Başkanı Cem Boyner'in yeğeni Oğuz Ahmet Boyner’in Manisa’da kalması için Manisa İl Jandarma Komutanı Kurmay Albay Eyüp Menay’ı aradığı ve Oğuz Ahmet Boyner’in söz konusu telefondan sonra yerinde kaldığı bildirildi. Manisa İl Jandarma Komutanı Menay da, Veli Küçük'e ‘Komutanım nereyi emredersiniz’ demiş ve Oğuz Ahmet Boyner, Manisa'nın merkezinde kalmış.”
Görüyorsunuz ya;
"Vatansever" Veli Küçük "Albay"a telefon ediyor ve "Boyner'in yeğeni" için tavassutta bulunuyor!..
Niçin?..
çocukcağız, "Doğu illeri"nden birine gitmesin diye!.
Gidip de, "şehit" olmasın diye!..
Şimdi, gel de Yavuz Alphan'a hak verme.
Yavuz Alphan'ı bilirsiniz... Kendisi İzmir Şehit Aileleri Derneği Başkanı'dır.
Yavuz Alphan; bir konuşmasında; Türkiye’de 6 bin 600 asker şehidinin olduğunu belirterek, “Bunların arasında zenginin, profesörün, fabrikatörün ve paşanın çocuğu yok. Hepsi köylü, gecekondu ve köyde oturan inşaatçı, çiftçi çocuğu” demiş ve devam etmişti:
“Ben üç tane şehit verdim. Ablam, ağabeyim ve ben üç şehit verdik... İzmir’de 487 tane şehidimiz var. 487 şehidin içerisinde bir tane zengin çocuğu, bir tane profesör çocuğu, bir tane fabrikatör çocuğu, bir tane paşa çocuğu yok. 2 tane albay çocuğu var. 6 öğretmen çocuğu var. Diğerlerinin hepsi köylü, gecekondu ve köyde oturan inşaatçı, çiftçi çocuğu... Burada bir gariplik var!..
Bu vatanı ancak fakir çocukları kurtarıyor. Zengin çocukları askerden kaçmak için dışarıda adres gösteriyorlar, para verip gitmiyorlar. Evlerinin yakınında havuz başında askerlik yapıyorlar. Bu vatanı kim kurtaracak? O zaman vatanı garibanlar kurtaracak.”
Mesele herhalde anlaşıldı!..
“Şehit cenazeleri”nde, cami avlularını niye “başörtülü”lerin doldurduğunu uzun uzun anlatmaya gerek yok!..
Demek oluyor ki;
“PKK ile çatışma”ya gönderilen çocukların hemen hepsi, “başörtülü”lerin evlâdı!..
Onun için de;
“Al bayraklı tabutlar”da yatan, hep onlar!..
Bu işlere, Veli Küçük gibi “vatansever”(!) paşalar da karışmış ya, pes vallahi!..
Bu insanların “vatansever” sayıldığı bir ülkede, benim “irticacı” olarak yaftalanmam, çok normal!..
Onlar “vatansever” ise, ben de “şimendifer”im!..
öyle der ya şair Orhan Veli;
“Neler yapmadık şu vatan için
Kimimiz öldük,
Kimimiz nutuk söyledik!”
Bir de, şöyle bir şiir vardır:
“Kalkın ey ehl-i vatan dediler, kalktık
Bir de baktık ki,
Yerimize oturmuşlar, biz ayakta kaldık”
“MİLLET BİRBİRİNİ YESİN!”
Ne yalan söyleyeyim;
Gerçekten “milliyetçi” ve “vatansever” olarak bildiğim Doç.Dr. Emin Gürses de hayal kırıklığına uğrattı beni!..
Şu sözleri, “bilinçaltında yatan zihniyet”i gözler önüne sermesi açısından hayli çarpıcı:
Emin Gürses, Harp Akademisi’nde komutanlara verdiği bir brifingden bahsederken, komutanlara başörtüsü sorununa çözüm getirecek bir teklif sunduğunu itiraf ediyor ve diyor ki;
“…Şimdi ben komutanlara Harp Akademisi’nde söyledim. Ben olsam başörtüsü maşörtüsü serbest, ister …. açın ister … açın. Başınızı ne ederseniz edin, serbest. Ondan sonra derim ki ekiplere, ‘kardeşim, kavgayı başlatın.’ Millet birbirini yesin, bir bunu yaparım. Bak tam zamanıdır. Bırakacaksın, birbirini yesin millet.”
Görüyor musunuz;
“Hin oğlu hin”liği!?!..
önce “başörtüsü serbest” denilecek, sonra “ekip”lerden “kavgayı başlatmaları” istenecek!..
“Millet birbirini yer” iken, birileri kenardan seyredecek ve hatta şöyle höykürecek;
“Baaakk, gördün mü?.. Türban serbestisinin kaos getireceğini ve çatışmaya yol açacağını biz en başından söylemiştik!..
Baaakk, bizim dediğimiz oldu!”
Olur elbet!..
öyle “olduran” zaten sen değil misin?..
Hem “senaryo”yu yaz, hem de “böyle olacak” de!..
Merak ediyorum;
Akdeniz üniversitesi’ndeki “provokasyon”un perde gerisinde böyle bir “plân” mı vardı acaba?..
“Millet birbirine girsin,
Biz kenardan seyredelim!”
“Plân” buysa, “senaryo” buysa, “strateji” ve “zihniyet” buysa, tüküreyim böyle zihniyetin içine!..
Şu işe bakın:
Bu ülkenin “delikanlı” kızları ve erkekleri birbirini yiyecek, belki de ölecek ama, bu işleri tezgâhlayanlara “vatansever” denilecek!..
Ohhh. Suyundan da koy!..
Bol “vatanseverli günler” efendim!..
-------------------
Ayıkla pirincin taşını!
Arkadaşımız Nahit Top, geçenlerde Ordu’ya gitti. Giderken Tosya’dan “pirinç” almışlar... Kilosu, “2.5 lira”dan... Almışlar ve dağıtmışlar konu-komşuya... İstanbul’a dönerlerken, bu defa da kendilerine “pirinç” almak istemişler... “Aynı market”e girdiklerinde, “pirinç zamlandı” demişler, “yeni fiyat 4 lira!..”
Düşünebiliyor musunuz; “bir hafta” içinde, pirincin fiyatı “2.5 lira”dan “4 lira”ya çıkıyor!..
Ziraatçılar Derneği Başkanı İbrahim Yetkin, fiyatları “karaborsacılar”ın arttırdığını söyleyip, eklemiş: “Dünyada pirinç fiyatı yüzde 70 arttı, bizdeki artış yüzde 130... Tüccar pirinç satmıyor, buğday gemileri limana girmeyip denizlerde dolaşıyor... Fiyatın artmasını bekliyorlar!..Türkiye’de, bir gıda terörü var!”
Merak ediyorum, “gıda teröristleri”nin amacı “Hükümet’i zor duruma düşürmek” mi?.. Hani, “Ergenekon stratejileri” arasında “ekonomik kriz çıkarmak” da vardı ya, acaba o plân mı devreye sokuldu diye düşünmekten kendimi alamıyorum!..
Eğer böyleyse; “Ergenekon Terör örgütü”ne de, “gıda terörü” yapmak yakışır doğrusu...
Bakalım, “pirincin taşı”nı kim ayıklayacak?..