Evlerimiz
Behçet Necatigil, Evler şiirindeki şu dizeleriyle evin içinin dışından çok daha zengin ve hareketli olduğunu ifade ediyor:
İnsanlar yüzyıllar yılı evler yaptılar.
İrili ufaklı, birbirinden farklı,
Ahşap evler, kagir evler yaptılar.
Doğup ölenleri oldu, gelip gidenleri oldu, Evlerin içi devir devir değişti
Evlerin dışı pencere, duvar
Evlerimiz, bizi yansıtan bir fotoğraf gibidir ve burada kendimizi daha özgür hissederiz. Mahremiyet alanımızdır ev... Eve girdiğimizde dışarıdaki kimliğimizi yansıtan şapkalarımızı çıkarır ve kendimiz oluruz. Evlerimiz kendimiz olduğumuz yegane mekandır...
Her ne kadar hayatımızın büyük bir kısmı dışarıda geçse de, akşam evimizin kapısından içeri girer ve aile efradımızla birlikte müşterek bir havayı soluruz. Müşterek havayı soluduğumuz tek mekandır ev... Burada her şey bulaşıcıdır. Hüzünlensek, hüznümüz bulaşır, neşelensek neşemiz... Evde her şey bulaşıcıdır, ailen fertleri hayatı birbirlerinden öğrenirler, birbirlerini taklit ederler. Ev bir aile mektebi gibidir, ev aile bireylerini birada tutar ve onları müşterek bir hayatta birleştirir, dayanışma ruhu verir. Anne babanın bütün davranışları çocuklara geçer, çocuklar da tıpkı anne baba gibi burada kendileri olurlar.
Ev, hiçbir zaman dört duvardan oluşan donuk bir alan değildir. Aksine, aktiftir, kişisel özelliklerimizi ve hayat tarzımızı yansıtır. Evin görünen tarafının dışında bizi anlatan bir de ruhu vardır. O yüzden bazı evlere gittiğimizde kendimizi daha iyi hissederiz, burası çok rahattı deriz, bazı evlerde de her şey güzel ama içim sıkıldı deriz...
Evin dekorunu oluştururken, aile bireylerinin tercihlerini ve eve gelecek misafirlerin gereksinimlerini de dikkate alırız. Özel bir çalışma alanımız olsun isteriz. Çocuklarımıza kendilerini ifade edebilecekleri bir oda tahsis ederiz, ayrıca misafirlere özel bir alan oluşturmayı da ihmal etmeyiz. Eski Türk evlerinde, aile bireylerinin rahatlığı dikkate alındığı gibi eve gelecek misafirler de düşünülmüştür. Evlerin önündeki avlu ise, insanların yeşille ve gözyüzüyle rahatça temas kurmalarını sağlıyor ve insanları soğuk duvarlar arasına hapsetmekten koruyordu. Evin avlusu çocukların rahatça oynayabilmeleri açısından da önemliydi.
Her evin fiziki bir yapısı vardır. Ama bunun dışında bir de sosyo psikolojik fonksiyonu, yani ruhu vardır. Buna bağlı olarak eve baktığınızda aile bireylerini görür gibi olursunuz. Çünkü ev ailenin kendini rahat hissettiği ve kişisel farklılığını yansıttığı, iyi ve kötü günlerini geçirdiği özel bir alandır. Bu yönüyle ev okunacak bir kitap gibidir. Odalar, mutfak, balkon, bahçe ve bir bütün olarak evin bütün alanında burada yaşayan kişilerin hatıraları saklıdır. Yaşanan mekana, kişilerin duyguları, hüzünleri, acıları, ilgi alanları ve ruh halleri sinmektedir. Dokunduğunuz her şeyde, acının, neşenin, estetiğin ve yaşanmış bütün hatıraların kokusunu hissedersiniz. Hangi toplumda olursa olsun, ev kişinin hayat tarzıyla ilgili ipuçları verir.
Mesela, japonlar, evlerinde renk uyumuna ve güneşle temasına büyük önem verirler. Güneşin dokunduğu avlu, pencereler ve bahçe bu insanların enerji kaynağı olur. Vaktin çoğunu burada geçirirler.
Kızılderililerde ise evlerin fiziki yapısı bu insanların yaşam zenginliklerine göre farklılık arz eder. Tabiatla kucaklaşan çadırlar bu insanları kendi kültürlerine bağlı kalacak şekilde ayakta tutar. Bütün toplumlarda olduğu gibi Kızılderililerde de kadının evdeki fonksiyonu önemlidir. Toplumun yaşam çemberinde önemli bir görevi üstlenen kadın, ailedeki düzen ve çocukların bakımı konusunda söz sahibidir.
Eskimoların buzdan igloları ise bu insanların sahip olduğu imkanlar çerçevesinde yeteneklerini nasıl kullandıklarını ve bu zor şartlarda dahi hayal güçlerini kullanarak kendilerine uygun mekanlar oluşturduklarını gösteriyor. Bu da, insanın mekan oluşturma gereksiniminin, Maslov'un ihtiyaçlar hiyerarşisindeki güvenlik ihtiyacına dahil edilmesi ve bu kapsamda ele alınması gerektiğini ortaya koyuyor diye düşünüyorum.
Tabiatı kitap gibi okuyan ve bir ömür dağlarda yaşayan yörüklerde de aynı şekilde, çadırlar, su kaynaklarına yakın vadilere kurulur ve bu insanlar için hayat bu vadilerde atar. Akşamüstü, çadırların önünde toplanan oba halkı, geç vakte kadar sohbet ederler.
Bazen küçük mekanlardan büyük huzurlar doğduğunu görürsünüz. Aileyi kuşatan bir kaç metrekarelik evde, büyük bir huzur ve sükun vardır. Ailenin acısı da neşesi de burada paylaşılır. Sorunlar burada çözülür, aileyle ilgili kararlar burada verilir. Bilmiyorum bu küçücük mekanda, koskoca bir sevgi ırmağı nasıl çağıldar? İşte bu olsa olsa Allah'ın, aile kuran insanlara bahşettiği huzur ve berekettir... İnsanlar bu huzuru elde edebilmek için, evlenmeyi ve mutlu bir yuva kurmayı istiyorlar. Bu oldukça önemli bir gereksinim. Zira, huzur bireyden eve, evden topluma ve toplumdan da dünyaya yayılıyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.