Laiklik karşıtı, sekülerizmin öznesi!
Söylendiği gibi at izi it işine karıştı. Muhammed el Behiy'in dediği gibi, İslam dünyasında laiklik genellikle dinin yerine ikame edilmek istenmiştir. Laiklik dinin olmasa bile diyanetin ve dindarlığın karşıtlığı olarak ün salmıştır. Elbetteki, Hindistan gibi çok toplumlu ve dinli ülkelerde hayat tarzı olarak değil de kural olarak laiklik yani din ile devlet arasında bir ayrım Hinduizmin hakimiyetinden yeğ ve evladır. Bunu İsrail için de söyleyebiliriz. Zira, bu ülkelerdeki hakim din ve kültürler çoğulculukla bağdaşık değildir. Lakin İslam, çeşitlilik içinde adalete haiz olduğundan ve bunu gözettiğinden ve başkalarına hakkı hayat tanıdığından dolayı laiklik gibi bir kurala ihtiyaç bırakmamıştır. Zaten Laiklik de zamanla kural olmaktan çıkmış ve sekülerizm versiyonu olarak bir hayat tarzı haline gelmiştir. Kayıt dışı ve dindarlık dışı seküler bir hayat algısını beslemiş ve ikame etmiştir. Sekülerizm veya laikliğin kuraldan çıkarak dünyevileşmeye vesilesi olmasa ve hayat tarzı haline gelmesine 'pratik ateizm' de denmektedir. Haktan gafletin çeşitli dereceleri, veçheleri ve yüzleri vardır. Buna lakaytlık yani kuralsızlık da diyoruz. Recep Orhan Özel'in de temas ettiği gibi, Türkçe'ye 'Ateizmin Çıkmazı' adıyla tercüme edilen eserde Etienne Gilson, en yaygın ateizm şekli olarak ifade ettiği, bizzat inananların şuurunda en sinsi bir tehdit ve sanki Tanrı yokmuş gibi yaşamaktan ibaret olan 'Pratik Ateizm'den bahsetmektedir. Zaman zaman Allah'ın unutulduğu, nefsin ve hevanın ilahlaştırıldığı ya da inanıldığı halde davranışlarda kulluk emarelerinin görülmediği durumlar 'Pratik Ateizm' kavramına yakın durmaktadır. Papa da bu kavrama sık sık atıfta bulunmaktadır. İşte 'ihsan' dediğimiz kalp kıvamı, müellifin 'pratik ateizm' dediği şeyin tam zıddına tekabül etmektedir. Ya da tiryakı ve ilacı mesabesindedir.
Kuralsız veya kayıtsız dindarlık veya dine rağmen dindarlık sekülerizme tekabül etmektedir. Ali Şeriati dine karşı din diye bir kavram üretmiştir. Belki bu bahsettiği tarzda bir cereyan vardır. Lakin günümüzde dine rağmen bir dindarlık hali yaşanmaktadır. Günümüzde laiklik kuralını kaldırmak için yola çıkanlar bu kuralın sekülerizm şekline dönüştürülmesine ve içselleştirilmesine '(üşribe aleyhim el ilmaniyye) neden olmuşlardır. Teorik laiklik pratik sekülerizme evrilmiştir. Ve onu doğurmuştur. Ülkemizde Modern Mahrem kitabı bunun teorik altyapısını hazırlamıştır. Hırsı kural tanımayan ve kural aşan İslamcılar ise İslam adına modern mahremin peşine takılmışlardır. Böylece İslam'ı ehlileştirmişler ve laikliği sekülerizm olarak derinleştirmişler ve topluma yaymışlardır. 'Ben laik değilim ve kişi laik olmaz' diye nara atanlar sonuçta toplumu sekülerleştirmişler yani pratik anlamda laikleştirmişlerdir. Heva ve hırslarıyla hareket edenlerin varacakları son durak zaten hep böyle olagelmiştir. Kurala uymak yerine kendilerince kural üretmek istemişlerdir. İttiba değil ibtida hastalığına tutulmuşlardır. Sonunda 'dön baba, dönelim' tarzı yaşadıkları pratiğe göre bir teori üretmişlerdir. Fetvaya tabi olmak yerine fetvayı pratiğe ve yaşanılana ya da kitabına uydurmuşlardır! Dinin gerçeği yerine sahtesini ikame etmişlerdir. Modern Mahrem kavramının mucidi olan Nilüfer Göle başörtüsünü ehlileştirmek için onun kamusal alana taşınmasını tavsiye etmiştir. Onu kamusal alana taşıyanlar başörtüsünü iğretileştirmiş ve namahrem alanı mahrem alana çevirmişlerdir. Başörtülülerin tokalaşmaları vesaire buna dair gelişmeler arasındadır. Bu yaşanılanları sanki Nilüfer Göle, Modern Mahrem kitabında 1990'lı yılların başında görmüş ve karar alıcılara hararetle tavsiye etmiştir: "Türban, kızların dışarıya çıkmasını, erkek, baba ve kardeşten dışarıya çıkma izni almasını, böylece sosyalleşmesini, hayata katılmasını, üzerlerindeki erkek baskısının (Kur'an ifadesiyle kavvamiyet, otorite) azalmasını, dahası sekülerleşmesini sağlar; üniversiteye gider, işe girer." Bundan dolayı Can Paker gibiler üniversitelerde başörtüsü serbestisine özgürlük namına (İslam namına değil) tam taraftar gözüküyorlar. Ondan önce de Elizabeth Özdalga ve Taha Akyol gibiler modern mahremin savunucuları ve reklamcıları olmuşlardır. Onlar meseleyi sekülerizme doğru bir gelişme ve evrimle olarak görmüşler ve onların İslami kesimdeki muadilleri olan gelişmeci fıkıhçılar da meseleyi pratiğe dökmüşlerdir. Hevalarına göre din yolu ve yöntem tayin edenlerin varacakları sonuç bundan başkası olmayacaktır. Netice itibarıyla, laikliği değiştirmek için yola çıkanlar sonuçta onun bir köprüsü ve sekülerizmin öznesi haline geldiler. Kendilerini kutlayabilirler!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.