Abdulkadir Özkan

Abdulkadir Özkan

Bankalar gayrimenkul zengini olma yolunda

Bankalar gayrimenkul zengini olma yolunda

Bu Bayramda da on yılı aşkın bir süredir gittiğim, hatta bir süre yerleştiğim bu sebeple de ikinci vatanım haline gelen Mersin'in Bozyazı ilçesindeydim.10 gün boyunca havalar çok güzeldi. Adeta ilkbahar yaşanıyordu. Evlerin önündeki mandalina, portakal, greyfurt ve limon ağaçları meyvelerini taşımakta güçlük çekiyorlardı. Öyle ki dallar yerlere kadar eğilmiş, üzerindeki meyveler toprakla temasa geçmişler. Bu arada eğer rüzgar yoksa ya da hava bulutlu değilse insanlar öğle saatlerinde rahatlıkla denize girebiliyor, uzunca bir süre vakitlerini denizde geçirebiliyorlardı.

Bu arada seralarda sebzeler meyveye durmuş, hatta bazı salatalık seralarında toplama başlamıştı bile. Bu arada Türkiye'nin önemli miktarda kış sebzesini karşılayan bu bölgede pazarda domatesin kilosunun 4-5 lira olduğuna dikkat çekmek isterim. Halbuki Ankara'da domates daha ucuzdu. Üretim merkezinde böylesine pahalı olması sanıyorum bir çarpıklığa dikkat çekiyor. Bölgede henüz domates çıkmadığı için başka yerlerden geliyor ve bu sebeple de yerli halk 4-5 lira vererek pazardan domates alamıyor. Daha doğrusu büyük bir bölümü alamıyor. Varlık içinde yokluk.

Bu arada halkla çeşitli konuları konuştuk. Özellikle ekonomi üzerinde pek iyimser olduklarını söylemek mümkün değil. Çünkü, bölgede halkın büyük bir bölümü bankalara borçlu. Aldıkları kredileri ödeyemeyen pek çok kişinin ya arazi ve seraları ya da evleri her an bankalar tarafından el konulmak üzere. Bu arada bazılarının gayrimenkulleri bankalar tarafından satışa çıkartılmış. Bu arada Ziraat Bankası'nın borçlulara biraz daha müsamahakar davrandığı, borçlarını ödemeye fırsat verdiğini, buna karşılık özel bankaların üzerine ipotek koyduğu gayrimenkullere el koyma ya da satışa çıkarma yoluna gittikleri ısrarla söyleniyor.

Elbette tek yanlı olarak bankaları suçlamanın fazla bir mantığı olamaz. Bir insan bankadan kredi almadan önce hesabını iyi yapması gerekiyor. Altından kalkamayacağı, ileride elindekini de kaybedebileceğini düşünmesi gerekiyor. Buna karşılık verilen cevaplar dikkat çekici. Söz gelimi muzculuk yapan bir ziraatçi yıllardan beri muz fiyatlarının aynı kaldığını, buna karşılık sera demirinden, naylonuna, ilacından, gübresine ve sulamasına kadar girdilerde büyük artışlar olduğunu hatırlatıyor. Bir başka üretici geçen sene kaldırdığı salatalığın ortama 40 kuruşa gittiğini söylüyor. Bu ifade karşısında şaşırdığımı itiraf etmeliyim. Çünkü, üreticinin elinden 20 ile 50 kuruş arasında çıkan salatalığın Ankara ve İstanbul gibi merkezlerde yüksek fiyatlara satıldığını, çoğu zamanda tüketicilerin almakta zorlandığını belirttiğimde kurulmuş olan aracı sisteminden söz ediliyor. Hatta, bir üretici İsrail'den gelen bazı sebzelerin Mersin'den yurda girdiğini ve bunların Rusya'ya ihraç edildiğini ancak yapılan incelemede sebzelerde yüksek dozda ilaç bulunması sebebiyle geri gönderildiğini, bundan da Türk çiftçisinin zarar gördüğünü belirtiyordu. Olayı inceleyemedim ama, incelemeye değer sanıyorum.

Görünen o ki, ekonomide dengeler hâlâ tam olarak oluşmamış. Üretici ve tüketici sıkıntı çekerken aracılar daha çok kazanmaya devam ediyor. Elbette tek başına aracıları suçlamak haksızlık olur. Çünkü aracıları ortadan kaldırdığınızda üreticinin malının tarladan (seradan) kalkması mümkün değil.

Yani üretici bunaldıkça bankaya müracaat ediyor. Bankaya müracaat edenlerin sayısının artması ise bir belde ya da ilçedeki insanların büyük bir bölümünün birbirlerine kefillik yoluyla borçlu konumuna düşmesine sebep oluyor. Bu arada çekilen kredi ile hiçbir ilgisi olmayan insanlar da yakınlarının borcunu kapatarak bankadan yakalarını kurtarmaları için normal şartlarda 40-50 bin lira edecek tarlasını 20-25 bin liraya satmak zorunda kaldıkları da oluyor. Bu son olayı yıllardan beri tanıdığım banka ve faiz ile hiçbir ilişkisi olmayan bir dostumdan dinledim. Bankaya borçlu olan damadıydı. Damadını, kızını ve torunlarını sıkıntıdan kurtarmak için bu yola baş vurmuştu.Yani ülkemizde dengesizlikler devam ediyor. Bir tarafta kısa süre içinde trilyonlar kazananlar öbür yanda ellerinde babalarından kalmış arazileri korumakta güçlük çeken insanlar.

Hemen belirteyim ki bu yazı bir muhalefet yazısı değildir. Ekonomideki yanlış uygulamalara, düzeltilmesi gereken aksaklıklara dikkat çekmektir. Belli ki uygulanan ekonomik sistem sosyal dengelerin sağlanmasına yetmiyor. Aksine dengeleri bozuyor. Gelir dağılımındaki dengesizliği körüklüyor. Bir yanda tokluktan patlayanlar, öbür yanda sefilleri oynayan kalabalıklar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulkadir Özkan Arşivi