Körler Dünyasında Füze Kalkanı
"Füze kalkanı" görüşmeleri bize bir daha hatırlattı ki, batı ülkeleri ve liderleriyle insanlığın hayrına bir faaliyette bulunmak oldukça zor.
Adalet ve eşitlik, insan hakları ve özgürlükler, ilkeli olmak ve dürüst davranmak gibi everensel konularda elbette bizler de kusurluyuz ve hala kısmi körlükler bizler de yaşıyoruz, doğru ama bizim bir gözümüz kör ise, onların iki gözü de kör.
***
Bir zamanlar tek gözlü bir adam varmış, dere tepe dolaşmayı sever, dünyayı gezermiş. Bir gün uzaklarda renkleri karmakarışık bir köy görmüş; yaklaşmış ona doğru. Yolları bir tuhaf, evleri bir tuhaf, insanları bir tuhafmış köyün...
Girince köyün içine, anlamış meseleyi. Körler köyüymüş burası. Kadınların, erkeklerin, çocukların, velhasıl herkesin sımsıkı kapalıymış gözleri...
Gezgin, karar vermiş burada yaşamaya: "Hiç değilse benim bir gözüm var!" diyormuş, "Körler ülkesinde şaşılar kral olur derler. Ben de bunların başına geçer, yaşarım!"
Körlerin gözleri yokmuş ama elleri, kulakları, burunları çok hassasmış. Kendilerine göre kurdukları düzen içinde yuvarlanıp gidiyorlarmış. Adam şaşkın, hallerine bakıyormuş onların. Yürümeleri, konuşmaları başka türlüymüş...
Bir gün körlerden biri öteki bir körün malını aşırmış. Sadece tek gözlü adam görmüş bunu. Bağırarak ilan etmiş: "Filanca malını çaldı filancanın!"
Körler: "Nereden biliyorsun? O kadar uzaktan duyulmaz ki!" demişler.
"Ben duymadım, gördüm. Gözüm var benim!" demiş bizimki.
Körler göz diye, görmek diye bir şey bilmiyorlarmış. Uzun yıllar içinde çoktan unutmuşlar bu hissi.
"Ne demek görmek?" demişler, "Nasıl görüyorsun yani, duyulmayacak mesafeden anlıyor musun ne olup bittiğini?"
"Anlıyorum tabi..."
"İnanmayız, imtihan edeceğiz seni!"
Adamı almışlar, uzakça bir yere dikmişler. Tecrübeleriyle biliyorlarmış, o mesafeden hiçbir şey işitilmeyeceğini.
"Anlat bakalım, şimdi biz ne yapıyoruz?" diye sormuşlar.
Adam anlatmış: "Oturuyorsunuz, konuşuyorsunuz, şu ayağa kalktı, bu elini oynattı, beriki bacağını sallıyor vs."
Derken körler bir evin içine girip bağırmışlar: "Anlatsana!"
"İçeri girdiniz, göremiyorum ki..."
Körler bilmedikleri için içeri girmenin ne olduğunu: "Ne olmuş yani içeri girmişsek? 50 santim farketti, anlat anlat!" demişler.
"Arada duvar var, göremiyorum!" demiş yine.
Körler: "Sen atıyorsun!" demişler, "Demincek rast gele attın. Bak şimdi bilemiyorsun."
Adam: "Çıkın dışarı, söyleyeyim!" demiş.
"Bu kadar uzaktan duyunca ha içerisi, ha dışarısı, ne çıkar yani?" demelerine karşı, "Ben duymuyorum, görüyorum!" diyormuş adam.
"Öyle şey olmaz!" demişler, "Sende bir bozukluk var, saçmalıyorsun, acayip şeyler söylüyorsun. Hekime muayene ettireceğiz seni."
Adamı yaka paça köyün hekimine götürmüşler. Hekim de onlar gibi kör... Elleriyle yoklamaya başlamış adamı. Yoklamış ve parmaklarını adamın yüzünde gezdirirken:
"Buldum!" demiş, "Bozukluk burada!" Adamın açık olan gözünü kastediyormuş hekim ve "Saçmalaması bundan dolayı" diyormuş. "Ben şimdi hallederim, düzeltirim onu."
Körler ülkesine kral olmaya kalkan gezgin zor bela kurtarmış kendini oradan.
***
Körler görenleri anlayamazlar. Saçmalıyor sanırlar ve onu da düzeltip kendilerine benzetmek için gözlerini çıkarmaya uğraşırlar...
Bu duruma düşmemek için önce kör olanları körlükten kurtarmak gerekiyor. Yoksa gören tek gözümüzü de elimizden alıp bizi büsbütün kör eder bunlar!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.