Son sözümdür, defteri kapatıyorum

Son sözümdür, defteri kapatıyorum

Yüzlerce gazetecinin psikolojik kuşatma altına alındığı Ergenekon sürecinde 5 bin civarında açılmış soruşturma ve dava var. Bu tablo, AB üyeliği için reformlar yapan Türkiye’nin bir ayıbıdır. Nitekim AB, Türkiye’yi bu konuda uyardı.

Hükümet, yaklaşık bir yıldır bu konuda bir çalışma yürütüyor. Bu sürede inadına yeni bir anayasa hazırlayan ve referandumu gerçekleştiren hükümet, ne hikmetse birkaç maddelik basın düzenlemesini sürekli öteliyor.

Son Bakanlar Kurulu toplantısından da sonuç çıkmadı. Hükümetin bu konuyu ağırdan almasının nedenleri konusunda başkent kulislerinde epeyi dedikodu dolaşıyor ama bu detaylara girmek istemiyorum.

Aslında bu tartışmayı zihnimde çok önceden bitirmiştim. Radikal Gazetesi, konuya ilişkin hazırladığı dizi yazı kapsamında aradığı zaman, “ilgilenmiyorum” diyerek görüş belirtmemiştim. Aynı dertten muzdarip olan Radikal Muhabiri İsmail Saymaz’ın ısrarı üzerine birkaç satır karalayıp göndermiştim.

Bayramda tartışmaya sorti yapmamın nedeni ise hem Cumhurbaşkanı Gül hem Başbakan Erdoğan’ın Çankaya Köşk’ündeki 29 Ekim Resepsiyonu’nda karşılaşınca, hiçbir ima veya talebim olmaksızın, kendilerinin doğrudan konuyu açarak, bu davalardan duydukları üzüntüyü dile getirmeleridir.

Bakanlar Kurulu’ndan sonra yapılan açıklama üzerine, bu konuya son kez girerek defteri tümden kapatacağım. Daha sonra lehte ya da aleyhte bu tasarıyla ilgili yazarsam namerdim.

Hani, Namık Kemal’in meşhur Hürriyet Kasidesi’ndeki “Görüp ahkâm-ı asrı münharif sıdk u selametten/ Çekildik izzet ü ikbal ile bab-ı hükûmetten” dizeleri var ya, o misal, izzet ü ikbal ile kenara çekileceğim.

Emekli Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök de Balyoz tartışmaları sırasında Gazeteci Fikret Bila’ya “Ben de izzet ü ikbal ile gündemden çekildim. Şimdi bahçede torun kovalıyorum” demişti.

Biz “torun sevme” çağında değiliz, yine nefesimiz yettikçe, kalemimiz elimizde kaldıkça yazmaya, çizmeye devam ederiz. Olmazsa baba mesleğine döner, rızkımızı kazanırız. Hesabı da rızkımızı veren Allah’a öderiz. Başka bir hesap yeri bilmedik, bilmeyiz.

Son sözüm

Şimdi, tasarıyla ilgili naçizane birkaç cümle eyleyip bir daha açılmamak üzere defteri kapatalım.

Dün Ergenekon haberlerinden muzdarip gazetelere baktım, hayal kırıklığına uğradım. Sabah’ın başlığı şöyle: “Ergenekonzede gazetecilere umut...” Star “Gazetecilere dava zorlaşıyor”, Yeni Şafak “Gizliliğin ihlali değişiyor” başlığıyla du
yurmuş haberi okurlarına.

Zaman Gazetesi ise Bakanlar Kurulu haberinin sonunda şu yorumu yapmış: “Hükümetin meclisten düzenlemeyi geçirmesi halinde, özellikle Ergenekon sürecinde üst üste hapis cezalarıyla caydırılmaya çalışılan basın mensuplarına yönelik keyfi davaların önüne geçilmiş olacak.”

Nasıl olacak bu?

“Soruşturmanın gizliliğini ihlal” suçunu düzenleyen TCK’nın 285. maddesinde suç tanımı daha net hale getirilerek!

“Hükümet neylerse güzel eyler” diye mi bakıyoruz meseleye, yoksa nedir bu uçuk yorumlar anlayabilmiş değilim.

Kardeşim, açılan bu soruşturma ve davaların kaçı maddedeki suç tanımının muğlaklığından kaynaklanıyor, bir anlatın bakalım.

Malatya misyonerler cinayeti davası sanığı Emre Günaydın’la ilgili bir belge yüzünden Ergenekon davasında gizliliği ihlal ve adil yargılamayı etkilediğim gerekçesiyle hapis cezası aldım. Mahkeme, Aydınlık Dergisi Yazıişleri Müdürünü “Davanın gizliliği mi kaldı ki sana ceza vereyim” diyerek beraat ettirirken, aynı mahkeme bana “gizliliği ihlal” suçundan 20 ay hapis cezası verdi. Mahkemece kabul edilmiş ve kamuoyuna açıklanmış Ergenekon iddianamesinden yer alan, herkesin internetten rahatça ulaşabileceği bir belgeyi yayınladığım için yine 15 ay hapis cezası aldım.

Sakarya Emniyet Müdürü hakkındaki iddiayı köşeme taşıdığım için “hakaret” suçundan hakkımda dava açıldı, şikayetçi cezaevinden gelerek mahkemede ifade verdi. Şaka gibi...

Avukatımız, “bu bile haberin gerçekliğini göstermiyor mu, hakaret bunun neresinde” diye feryat etti. Benim bir köşem var, sesimi duyurabiliyorum. Ya sorumlu yazıişleri müdürleri, muhabirler? Star’ın sorumlu Yazıişleri Müdürü hakkında verilmiş toplam 11 yıl hapis cezası var, diğer davalarda hakkında istenen ceza miktarı 700 yılı geçiyor.

Yöneticiliğini yaptığım Ankara Büro’da yargı muhabirimiz Lütfü Kaplan ve polis muhabirimiz Zafer Kütük hakkında açılan dava sayısı 60’ı aştı, haklarında istenen hapis cezası 200 yılı buluyor. Şimdi kalkmış TCK’nın 285. maddesine “maddi olguya oluşmayı engellemek” ifadesini ekliyorlar. Böylece, keyfi davalar önlenecekmiş!

Güldürmeyin adamı! Aksine madde metnini daha muğlak hale getiriyorsunuz.

Siz iyisi mi o “maddi olguyu” alın, metni hazırlayan profesöre verin, üniversitede sanal ders olarak okutsun. Biz hayatımızın gerçekleriyle yola devam ederiz. Yeter ki gölge etmeyin, başka da ihsan istemeyiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi