Türkiye’de “Atatürkçülük” yok, “İnönücülük”
Biliyorum, “çok iddialı” bir yazı başlığı... Ama ben, bunun, bir “iddia” olmaktan çok öte, bir “gerçek” olduğuna bütün kalbimle inanıyorum... Evet, Türkiye’de “Atatürkçülük” maskesi altında, “İnönücülük” uygulanmaktadır... “Kemalizm” yalan, “İsmetizm” gerçektir!.. Ve ayrıca, İsmet İnönü için sarfedilen “Atatürk’ün en yakın silah arkadaşlarından” ifadesi de içi boş bir palavra, “kuyruklu bir yalan”dır!.. çünkü, İsmet İnönü, hiçbir zaman “Atatürk’ün yakın silah arkadaşı” olmamış ve hatta “İstiklâl Savaşı”nda da Atatürk’ün yanında hiç yer almamıştır!.. Dahanın da dahası; Atatürk, Anadolu’da “İstiklâl Savaşı’nı başlatma plânları” yaparken, İsmet İnönü ve şürekası İstanbul’da “Bizans entrikaları” çevirmekle meşguldü!.. Haa, “ama tarih kitapları böyle yazıyor” diyenler çıkabilir!.. O tarih kitapları neler yazmadı ki?.. Daha doğrusu, o kitaplara “neler yazdırılmadı” ki!.. Dolayısıyla, İsmet İnönü’yü, “Atatürk’ün silah arkadaşı” olarak göstermeleri, gayet doğaldır!..
Gerçek, “bunun tam aksi” olsa bile!..
TAYYİP BEY’İN TARTIŞILAN SöZLERİ
İşin doğrusu; bu konuyu daha önce birçok defa gündeme getirdiğim için, yeniden girmek istemiyordum... Ancak, “Başbakan Tayyip Erdoğan’ın sözleri” ve dün “Baykal’ın Erdoğan’a verdiği cevap” üzerine, yeniden bu konuya girmek, boynuma borç oldu.
Malûm, Tayyip Bey, 12 Nisan günü Ankara’da Bay Baykal’a fena yüklendi ve dedi ki;
“Sayın Baykal, gerçi sana bu kadar vakit ayırmayı kendime zul telakki ediyorum. Sayın Baykal, artık Atatürk’ün arkasına saklanıp siyaset yapmayı bırakmalısın.
Biz senin cemaziyel evvelini gayet iyi biliriz. CHP zihniyetinin, vefatından hemen sonra Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün resimlerini Türk parasından nasıl çıkardığını iyi biliyoruz. CHP zihniyetinin devlet dairelerinden, Atatürk’ün posterlerini, vefatından sonra bütün ofislerden nasıl indirdiğini iyi biliyoruz. PTT pullarından Atatürk resimlerini nasıl kaldırdıklarını çok iyi biliyoruz.”
Bu suçlamalar, “inkâr edilemez bir gerçek”ti...
Gerçekten de, İnönü, “Atatürk’ün resimleri”ni; “duvar”lardan, “para”lardan, “pul”lardan ve hatta “altın”lardan bile kaldırıp, “kendi resimlerini” koydurmuştu!..
Dahasını da yapmıştı İnönü;
Anadolu’nun çeşitli yerlerinde bulunan “Atatürk’ün heykelleri”ni söktürmüş, yerlerine de “kendi heykellerini” diktirmişti.
18 Kasım 1938’de, yani Atatürk öldükten sadece 8 gün sonra, Dolmabahçe Sarayı’nda bulunan “Atatürk heykeli”nin 25 Lira 80 kuruş masraf edilerek söktürülüp, “bilinmeyen bir yer”e gönderilmesi, sadece bir örnektir!..
İNöNü, ATATüRK’ü NİYE KAZIMAK İSTEDİ?
Peki, “İnönü’nün Atatürk karşıtlığı”nın ve ona ait ne varsa “kazıma/yok etme” dolayısıyla “Atatürk’ü unutturma” stratejisinin sebebi neydi?..
1950’li yıllarda, Demokrat Parti kurmayları, bu konunun üstüne gider ve sıkıştırırlar İnönü’yü!..
Mealen derler ki;
“Sen ne biçim Atatürk’ün yakın silah arkadaşısın?.. Sen, ne biçim Atatürkçüsün ki; paralardan, duvarlardan, meydanlardan ve altınlardan Atatürk’ün resmini ve heykellerini kaldırıp, kendi resmini bastın, kendi heykellerini diktin?”
Demokrat Parti kurmaylarının bu sert muhalefeti karşısında, İsmet İnönü, şu açıklamayı yapmak zorunda kalır:
“Atatürk gibi eşsiz bir kahramanı istihlaf etmiştim (halef olmuştum). Benim için en büyük tehlike onun gölgesi altında erimek ve ezilmek idi. Devlet icraatının bütün sorumluluğu bana ait olmalıydı. Bunun için de gücüm, kudretim neyse benim damamı taşıyacak bir dönemin başladığının belli olması gerekiyordu. Paralara resim nakşedilmesi tarihten gelen bir devlet kudreti ve hakimiyeti geleneği idi. Parada pulda yapılanların başka türlü manalandırılması bir istismardır. Ve vebali yapanlara aittir. Bizim ona vefa ve sadakatimiz tarihin imtihanından geçmiştir.”
Bilmem izaha gerek var mı?..
Görüyorsunuz ya;
İnönü, “Atatürk’ün gölgesi altında kalmak” istemiyor!.. Onun gölgesi altında kalıp da, “erimek”ten ve “ezilmek”ten korkuyor!..
Bir anlamda;
“Yalova Kaymakamı”(!) pozisyonuna düşmek istemiyor!.. Milletin; “Atatürk varken, kim takar Yalova Kaymakamı’nı?!?” demesinden endişe ediyor!..
Ve işe; “para”lardan, “pul”lardan, “altın”lardan, “kamusal alanın duvarları”ndan ve elbette “meydan”lardan başlıyor!..
“Her yerden Atatürk’ü silmeli, süpürmeli ki, İnönü’nün gücü/kudreti ortaya çıksın!..
Millet, iyice anlasın;
Atatürk dönemi bitmiş, Türkiye’de İsmet İnönü dönemi başlamıştır!”
BAY BAYKAL, KİMİN ARKASINDA?
İşin doğrusu;
İsmet İnönü, bu “strateji”sini gerçekleştirmede son derece başarılı olmuştur!..
“Para, pul, altın, duvar ve meydan”lardaki kendi “resim ve heykel”lerinin tamamını belki koruyamamıştır ama, itiraf etmek gerekirse, “fikir ve ideoloji”si hâlâ yaşamaktadır!..
Açık ve net konuşalım:
“Günümüz Türkiye’sinde Atatürkçülük yok, İnönücülük vardır!.. Atatürkçülük olarak yutturulan birçok uygulamanın temelinde İnönücülük vardır!..”
Dolayısıyla, Bay Baykal’ın dünkü “CHP Grubu”nda sarfettiği sözlerin hiçbir gerçekliği ve hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur!..
Tayyip Bey’in “Atatürk’ün arkasına saklanıp da siyaset yapma” sözüne cevap veren Bay Baykal demiş ki;
“Kimsenin arkasına saklanarak politika yapmıyoruz... Kimsenin arkasına saklanmamızı gerektiren şaibem yok... Niye saklanayım ben? Alnım açık, başım dik, milletin karşısındayım. Saklanmaya ihtiyacım yok! Saklanıyorsan sen saklanıyorsun Sayın Erdoğan!.. Ahlakımıza, siyasetimize güveniyoruz, siyasetimizden saklanmıyoruz. ‘Atatürk’ün arkasından siyaset yapma’ diyor, gel sen de Atatürk’ün arkasından siyaset yap! Atatürk’ün arkasından siyaset yapmak yanlış değil, yasalara, ülkenin menfaatlerine aykırı değil. Ben isterim ki sen de onunla birlikte siyaset yap, sen niye yapmıyorsun? Hepimizin o ortak zeminde siyaset yapmamız lazım, bunu istiyoruz. Bunu suç gibi anlaman; yanlışın burada. Dinin arkasından, inançların arkasından siyaset yapılmaz. Ama Atatürk’ün arkasından, ilkeleriyle, düşüncesiyle, hedefleriyle siyaset yapılır.”
Söyler misiniz, neresi doğrudur bu sözlerin?..
Bay Baykal; evet, “birinin arkasına sığınarak” siyaset yapmaktadır!.. Ama, o “birisi” kesinlikle “Atatürk” değildir!..
“Baykal’ın arkasına saklandığı” kişi, İnönü’dür!..
CUMHURİYET’İN KURUCUSU İNöNü!!!
Bilirsiniz, Bay Baykal; “CHP’yi Atatürk kurduğu için” sürekli şöyle der:
“CHP, Cumhuriyet’i kuran partidir!”
öncelikle, sayfaya “kupür”ünü koyduğum Adalet gazetesinin 8 Ağustos 1966 tarihli nüshasına dikkatinizi çekmek istiyorum:
Adalet gazetesinin haberinden de anlaşılıyor ki; “42 yıl önce” de bu konular tartışılmış.
Gördüğünüz gibi; gazetenin başlığı gayet net ve yorum gerektirmeyecek kadar açık:
“Dün Amerikan mandalığı isteyen ve bugün Cumhuriyet’in kurucusu olarak gösterilen Millî Şef İsmet İnönü, İstiklâl Harbi’nden nasıl kaçmıştı?”
Meğer;
Geçtiğimiz yıllarda ölen İnönü’nün damadı Metin Toker, o yıllarda çıkardığı Akis adlı derginin 11 Haziran 1966 tarihli sayısında, kayınpederinin 3 resmini yayınlamış, altına da şu “resimaltı”nı yazmış:
“İsmet İnönü basın toplantısında konuşuyor-Cumhuriyet’in kurucusu konuşuyor.”
Adalet gazetesi, işte bu satırları aktarıp, arkasından soruyor:
“Cumhuriyet’in kurucusu Atatürk değil; İnönü, öyle mi?.. Nasıl olur bu?.. Yıllarca Türk vatanı ve Türk milleti için çırpınan, büyük zaferler kazanan Gazi Mustafa Kemal Paşa, Cumhuriyet’in kurucusu değil de, İnönü ha.?!?”
Gazete; İnönü’nün, merhum Kazım Karabekir Paşa’ya yazdığı mektubun kupürünü de yayınlamış.
O mektupta; İsmet İnönü, Kazım Karabekir’e diyor ki;
“Kurtuluş yolu mücadelede değil, yabancı yardımı sağlamakta. (...) Bugünkü siyasî vaziyete göre; Sivas Kongresi’nin, dört devlet temsilcisinden, Amerika mandasını istemesinin pek mühim bir fayda sağlayacağı ve mühim surette lehimize ağır bastıracağı teklif ve beyan olunur!”
İnönü, bir “teklif”te daha bulunuyor Kazım Karabekir’e:
“Elimizde biraz paramız var, gidelim Anadolu’ya, birer çiftlik devam ettirelim... Girişilecek mücadelenin bir netice vereceğini zannetmiyorum.”
Enteresan olan şu ki;
İsmet İnönü ve o dönemin “kalburüstü şahsiyetler”i İstanbul’da oturup, “Amerikan mandası”nı isterlerken, Atatürk; en yakın ve samimi “ideal arkadaşları” ile birlikte Anadolu’dadır ve Erzurum Kongresi’nin kararlarını tesbit ve tatbikle, yani “İstiklâl Savaşı”nı başlatmakla meşguldür!..
Diyeceksiniz ki;
Tüm bunların CHP ve Baykal ile ilgisi ne?..
İlgisi şurada ki;
Baykal’ın iddia ettiği gibi, CHP; “Cumhuriyet’i kuran parti”, İnönü de “Cumhuriyet’in kurucusu” değildir!..
Millet, bu “dolma”lardan bıktı!..
CHP NEDEN İKTİDAR OLAMIYOR?
Aslına bakarsanız;
Millet, “Atatürkçülük” etiketli “İnönücülük” dolmalarını yutmaktan da bıktı!..
CHP, “İnönücü” değil de, gerçekten “Atatürkçü” olsaydı; “askerî darbe”lere veya “yargısal darbe”lere hiç bel bağlamaz, milletin oyu ile “iktidar” olurdu!..
Ama, görüyorsunuz işte;
Genlerinde “İnönücülük” olduğu için, bir türlü “halk desteği”ni arkasına alıp da, iktidar olamıyorlar!..
Sadece bu bile; CHP’nin “Atatürkçülük” maskesi altında “İnönücülük” yaptığnıı göstermeye yeterlidir!..
Bay Deniz Baykal;
“İnönü’nün arkasına saklanıp da siyaset yapmasa”ydı, bu halk CHP’yi çoktaan iktidar yapardı!..
Ama yapmıyor...
çünkü bu millet, İnönü’yü hiç sevmedi!..
------
Halk eğitildikçe, CHP küçülüyor!
“367 Ucubesi”nin mimarı Sabih Kanadoğlu, en sonunda baklayı ağzından çıkarmış... Frankfurt’ta demiş ki;
“AK Parti’yi kapatmak yetmez... Halkın eğitilmesi de lâzım... Yalnız, CHP de ümit vermiyor!”
Demek oluyor ki; “AK Parti kapatılsa” bile, “Sol’un sorunu” çözülmeyecek!..
çözüm, “halkı eğitmek!”
Malûm, “o kafa”ya göre, halk hep “cahil”dir, dolayısıyla “eğitilmeli”dir!..
İyi hoş da; okurum Cafer özer’in dikkat çektiği gibi, 1989 yerel seçimlerinde yüzde 45 oy alan parti CHP değil miydi?.. 1989’da yüzde 45, 2007’de yüzde 20 oy!..
Bu nasıl iştir ki; “halkın eğitim seviyesi” arttıkça, Sol’un oyu düşüyor!.. “Halkın daha çok eğitilmesi” halinde, belli ki “CHP’nin oyu daha da düşecek!”
O halde, ne yapmalı?.. AK Parti’yi değil, “topyekûn milleti kapatmalı” ve “yeni bir millet ithal etmeli” ki, CHP’ye oy çıksın!.. Ya da, CHP’yi “galaksilere ihraç” etmeli!..
Belki orada oy veren bulunur!..