Yazarların parlamentosu
Meclisler, parlamentolar yazarları pek sevmez. Şu anda TBMM’de kaç yazar var? Meclis değilse de parlamentonun “konuşma” kökünden gelen iştikakını bilenler, niçin yazarlara uygun bir yer olmadığını da bilirler. Dilimizde kullanılan bu kökten gelen kelimeleri de hatırlayabiliriz: Parola ve palavra.
“Sözüm meclisten dışarı” deyimini hatırlarsak, bizde de meclisin “söz meclisi” olduğu vurgusunu anlayabiliriz
Her neyse; Yazarlar Birliği 1978’de kurulduğunda tüzüğüne “Türkiye Yazarlar Meclisi” diye bir danışma organı konulmuştu. Böylece kültürel konularda etkili sözler söyleyecek bir yüksek danışma kurulu oluşturulmak istenmişti.
Türkiye Yazarlar Meclisi o günden bu güne bir türlü uygulama imkanı bulamadı. Gerçekten müşkil işti. Tüzük 40 yaş üzerinde, sahasının tanınmış isimlerinin bu mecliste yer alması üzerine kurulmuştu. Zor seçimdi. Zor seçimden sonra bu seçilenleri bir araya getirmek daha da zordu.
2010 Ajansı’nın İstanbul Avrupa Kültür Başkenti faaliyetleri kapsamında bir Avrupa Yazarlar Parlamentosu toplayacağını duyunca bunca zamandır gerçekleştiremediğimiz bir projenin uygulanabilirliğinin denenmesinden memnuniyet duyduk. İşin içinde TYB İstanbul Şubesi’nin eski başkanı Ahmet Kot’un bulunması da ayrı bir özellikti.
Biz parlamento daveti aldığımız günlerde parlamentonun bir uluslararası davetlisinin görüşleri üzerinde fırtınalar koptu. Hind asıllı İngiliz yazar V.J. Naipaul etrafında koparılan fırtınanın bizi de sarstığını itiraf edelim. Açıkca İslâm düşmanı bir şahsiyetle bir arada bulunmak, aynı mecliste olmak kabul edilebilir miydi?
Pek kabule şayan bir durum olmadığı ortada. Tepkiler Naipaul’un gelmeyeceğini açıklaması ile duraksadı. Naipaul’un organizasyona olumsuz tesiri yanında, sansasyon tarafını takviye eden olumlu katkısını da inkâr etmemek lâzım! Basınımız böyle vak’alar olmaksızın kültürel uygulamalara alaka göstermez pek!
Bu arada, çok sayıda “yerli” Naipaul’la aynı çatı altında olabilme ihtimalimizin bulunduğunu da düşünmeden edemedik!
Avrupa Yazarlar Parlamentosu bir “yazarlar buluşması” toplantısı aslında. Avrupa’nın 27 ülkesinden gelen yazarlar endüstrileşme, kitlesellik ve edebiyat, Avrupa edebiyatının sınırlarının yeniden tanımlanması, dijital çağda edebiyat ve edebiyat coğrafyaları başlıklı komisyonlarda görüşlerini ortaya koydular. Bütün farklılıklara rağmen, konuşmalar ortak bir muhtevanın mümkün olabileceğini gösteriyordu.
Avrupa ülkelerinden gelen yazarlarda o eski mütehakkim Avrupalıyı aradık ama, çoğu Avrupa’nın eski sömürgelerinden gelip efendilerin dilinde yazarak tanınmış kişilerdi. İngiltere kontenjanından Hintlileri, Pakistanlıları, Fransa kontenjanından Kuzey Afrika’dan ve hatta Türkiye’den giden yazarları görüyorduk.
Parlamento sonunda bir “İstanbul Bildirisi” yayınlayacaktı. Uzun uğraşlardan sonra bir metin hazırlandı. Metin, toplantıya Türkiye’den yükselen tepkilerden ötürü katılmayan Naipaul’un gelmemesinden ötürü duyulan üzüntüyü ifade ederek başlıyordu.
Sonuç bildirisi üzerine tartışma bölümünde söz alarak bu başlangıç paragrafının metinden çıkarılmasını talep ettim. Naipaul’un gelmemesinden ötürü üzüntü duyulabileceği gibi, ondan ötürü katılmayanlar için de üzüntü duyabileceğimizi, Naipaul’un fikir özgürlüğünü savunduğumuz gibi onun gibi düşünmeyenlerin düşünce özgürlüğünü de tanımamız gerektiğini söyledim. Ayrıca başlangıç paragrafına İslâmofobiye dayanan literatürün Avrupa’da destek bulmasının kınanması yönünde bir cümle eklenmesi gerektiği görüşünü savundum.
Metin yeniden redakte edildi, başlangıç kısmındaki ifade değiştirildi. Fakat oylamada kabul oyu vermeyerek, metnin oybirliği ile geçmesini engelledik.
Son söz: Avrupa Yazarlar Parlamentosu denemesinin başarısı veya başarısızlığı, bundan sonra tekrarlanabilmesine bağlı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.