Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Sözleşmelerin sonu!

Sözleşmelerin sonu!

Tarih, vahiyler üzerinden insanoğlu ile Cenab-ı Hak arasında sözleşmelerle doludur. Nice mukavele ve sözleşmelere tanık olmuştur. Cenab-ı Hak, ‘kalu bela’da ruhlardan söz aldığı gibi vahiyler vasıtasıyla da bedenlerden peş peşe sözler almış ve karşılıklı bir ahit söz konusu olmuştur. Hazreti Musa ile birlikte Museviler (Yahudiler) Allah’a ‘ahit’ vermişlerdir. Bunu çağrıştıran meselelerden birisi de Ahit Sandığıdır. Hazreti İsa ile birlikte Eski Ahit yenilenmiş ve bundan dolayı İncil ve Hazreti İsa’nın getirdikleri Yeni Ahit olarak anılmıştır. Hazreti İsa ile birlikte ona inananlar ahitlerini tazelemişler ve Kalu Bela’ya veya ruhların sözleşmesine yeni bir atıf yapmışlardır. İslamiyet ise son akit ve ahittir. İnsanlar Allah’a bağlılıklarını bir kez daha Muhammedi vahiy üzerinden tazelemiş ve perçinlemişlerdir. Batı’da laiklik ilkesinin gelişmesiyle birlikte esasında devletin Allah ile mukavelesi sona ermiştir. Devlet bir vadiye, sözleşme metni olan dini kurallar ise başka bir vadiye akmış ve yönelmiştir. Materyalizm ve din devlet ayrımı olarak bilinen Laiklik prensibinin yayılmasından sonra ve onun hayata tatbiki, yansıması ve aktarımı sayılan sekülerizmin yaygınlaşmasıyla birlikte; bu defa toplum ile Allah arasındaki sözleşme ortadan kalkmıştır. Zamanla nikah bağının da ortadan kalkmasıyla birlikte aile ile Allah arasında yapılan sözleşme de ortadan kalkmıştır. Agustin, evlilik akdini eşler arasında sosyal bir akit saymakla birlikte bunun aynı zamanda Allah’ın huzurunda bir sakrementum yani kutsal sözleşme olduğunu ve bu doğrultuda eşlerin hazarda ve seferde ve zorlukta ve kolaylıkta veya iyi ve kötü günlerde Allah huzurunda birbirlerini gözeteceklerini taahhüt altına aldıklarını ifade eder. Burada kutsal bir hiyerarşik mukavele vardır. Bundan dolayı Katolikler eşler arasında boşanmayı yasaklamakla birlikte buna zaruri hallerde müsaade eden Yahudilik ve İslam da boşanmaya iyi nazarla bakmaz.
¥
Talak en kötü seçeneklerden birisidir. Son çaredir. Evlilikte haz zımnidir, maksat değildir. Maksat olduğunda eşlerin metalaşması devreye girer. Hadiste Allah hedonist erkek ve kadınları (zevvakin ve zevvakat) sevmeyeceğini beyan etmektedir. Rixos Otel’de (Tekirova-Antalya) Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı gözetiminde yapılan Aile Konferansındaki konuşmacılardan birisi olan Arland Thorton evliliğin dini boyutuna temas etti. Bu boyuttan kopan evliliğin ontolojik boyuttan da koptuğunu anlattı. Yaşayamadığını ve sonunu getirdiğini ifade etti. Demek ki, dini boyutun göz ardı edilmesi halinde nikahın kalması mümkün değil. Nikah kalmayınca da aile ve aile kalmayınca da toplum kalmıyor. Nikah sosyal bir akit olmasının yanında ilahi bir akittir de. Eşler birbirlerinin hukukunu Allah’ın önünde gözetirler ve mücbir sebepler olmadıkça sözleşmelerini bozmazlar. Batı’da evlilikler 1553 yılından beri kiliselerde icra edilmektedir. Lakin bu gelenek de neredeyse sonuna gelmek üzere. Nikah, Batı’da önce sekülerleşti ardından da ortadan kalktı Biz de hadislerde belirtildiği gibi modernizm asrında onların her yaptıklarını taklide yöneldik. Kertenkele çukuruna girseler de oraya girmeye can atmaktayız. Esasında Batı’da nikahın sekülerleşmesi ve ardından nikahsız yaşamanın bir furya haline gelmesi Şark tarafından da takip edilmeye başlanmıştır. Bu bağlamda, İsrail’de kimi çevreler nikahın sivil kesimler tarafından kıyılması gerektiğini savunuyor. Lübnan’da ise Osmanlı’dan kalma dini cemaatların kendi içinde nikah kıyması İlyas Hrawi tarafından ortadan kaldırılmak istenmişse de merhum Refik Hariri’nin ve benzerlerinin devreye girmesiyle birlikte eski statü meriyette kalabilmiştir.
¥
Ülkemizde ise nikah dini değil sivil kurumlar tarafından kıyılmaktadır. Merhum Ahmet Davudoğlu buna itiraz ettiği için bir yıl hapis cezasına çarptırılmıştır. Resmi nikahtan sonra merasim olarak hâlâ imam nikahı denilen sembolik nikah kıyılsa bile mesele sadece içtimai sözleşmeye indirgenmiştir. Batılılaşma veya modernizm ile başlayan süreçte dini mukavelelerin yerini seküler mukaveleler almaya başlamıştır. Bu bağlamda, Jan Jak Russeou İçtimai Mukavele adıyla bir eser yazmıştır. Dolayısıyla mukavelelerin şekli ve ruhu değişmekte ve ardından eşler nikahsız beraberlik formatıyla yaşamaktadır. Zira ilahi alanın dışına çıkıldığında işin ruhu kalmıyor ve evlilik ruh beraberliğinden ziyade ten beraberliğine dönüşüyor. Buna da hedonizm diyoruz. Polonyalı tebliğci Hanna Mamzer ise Kilise tarafından icra edilen nikah ritüellerinin anlamını yitirdiğini ve bu bağlamda Facebook’un bile Kiliseden daha etkili hale geldiğini ifade etmiştir. İlahi sözleşmeler bir bir kalkıyor, yıkılıyor ve tarihe karışıyor. Onun yerini alan seküler sözleşmeler ise anlamsız kaldığından terk ediliyor ve bunun sonucu ise nikahsız beraberlikler ve aile faciaları artıyor. Demek ki, cemiyetin ve toplumun sütunlarını ancak din ayakta tutabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi