İsrail'in askerleri ve komploları
Bir tezin saçmalığını göstermenin en kolay yolu alabildiğince abartmaktır. İyi ki Erbakan Hoca var. İnce zekâsı ve yaratıcı benzetmeleri ile imdada yetişiyor: 'İsrail bunlara kendi ordusunda askerlik yaptırıyor, bunlar farkında değil' diyor.
'Bunlar' dediği Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Tayyip Erdoğan başta olmak üzere Türkiye'nin bugünkü iktidarı. AK Parti 'Siyonizmin Başbakan Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü başbakanlık, bakanlık, mevki, makam vererek aldatması sonucu' kurularak iktidara getirilmiş. Ne komplo ama değil mi? Üstelik AK Parti'ye oy veren her iki vatandaştan biri, bu komplonun bir parçası oluyor.
Biz yine de niyetimizi bozmayalım; Erbakan Hoca'nın abartılı komplo teorisini AK Parti hükümetine üstü kapalı destek olarak görelim. Aksi takdirde bu açıklamayı, dev sorunların altından kalkamayan İsrail hükümetine çok şık bir destek olarak yorumlamamız gerekecek.
Aynı ucuz yöntemin farklı bir örneği, Kılıçdaroğlu tarafından devreye sokuldu. Başbakan, İsviçre bankalarında altı adet gizli hesabı olmadığını ispatlama mükellefiyeti ile karşı karşıya. Birkaç yıl önce miktar on milyar dolar civarındaydı. Bana bu iddiayı nakledene 'Sen sayı saymasını biliyor musun?' diye sormuştum. Neyse ki miktar 9 milyar dolar azalmış. Wikileaks belgesinde bu dedikodu naklediliyor. Şimdi buyurun pöstekiyi sayın. İsviçre hükümetinden ve tek tek kantonlardan 'sabıka kaydı yoktur' benzeri bir 'gizli hesabı yoktur' belgesi toplamak mümkün mü? İsviçre'den nasıl bir cevap geleceğini tahmin edebiliyor musunuz? Baykal'ın belgesini örnek gösterenler, mutlaka incelemeli. Veya Başbakan Kılıçdaroğlu'na, banka hesaplarının tespitiyle ilgili vekâletname verse, netice hasıl olur mu? Medeniyetin ölçüsü hukuktur. Hukuk ise evrensel bir prensip koyuyor: 'İspat, müddeiye aittir.' Kılıçdaroğlu'nun siyasî yeteneklerini ciddiye almayabilirsiniz. Ama bu politikacımız Maliye'de hesap uzmanlığından yetişme değil mi?
Politika bu kadar ucuz ve kolay bir iş olmamalı. Her şey bir İsrail komplosundan ibaretse, muhalefet etmek 'al aksini ispatla' diyerek yürüyecekse çalışıp gayret etmenin, düşünüp projeler üretmenin ne anlamı var? Hiç olmazsa Wikileaks'in patronunun bahsettiği asıl üzerinde durulması gereken büyük komployu kavramamız gerekmez mi? Assange, önceki gün canlı olarak sorulara verdiği cevaplarda Batı dünyasının derin 'malî komplo'sunu anlatıyor. Karşımızda bir finans hegemonyası var. Bu hegemonya temel güç ilişkilerini krediler, hisseler ve holdingler ağı üzerinden geliştirmiş ve yerleştirmiş durumda. Bu büyük yapı karşısında 'söz'ün hiçbir gücü olmadığı için düşünce kuşlar gibi özgür olabiliyor. Assange Çin gibi ülkelerin uyguladığı sansürü, sözün gücüne işaret eden bir ekonomik tedbir olarak yorumluyor. Kısaca, 'aslında bizim yaptığımız da bu güçlü yapıyı sarsmıyor' demeye getiriyor.
Abdülhamit Bilici'nin dünkü yazısı, komployla yatıp kalkanların gerçeklere uyanabilmeleri için mutlaka rehber almaları gereken önermeler sıralıyor. Komplo elbette ki üretilebilir. Ancak bu komplolardan önce Assange'ın tanımladığı komplo üretecek o çok güçlü yapıyı tanımak gerekir.
Bilici'nin komplo ve komplo teorisi arasında işaret ettiği fark, gerçeği anlamanın anahtarı. Komplo üretmek için donanımlı, güçlü ve akıllı olmanız lâzım. Ama komplo teorisi üretmek için, sadece ürettiğiniz teorilere inanacak insanlara ihtiyacınız var. Toplumsal ilişkiler çok karmaşık. Dünyanın nasıl döndüğünü anlamak çok zor. Onun yerine dünyanın ve her toplumun merkezi olan bir İsrail'in varlığına inanmak yeterli. İtiraz edenlere, Nasreddin Hoca'nın dediği gibi 'İnanmıyorsan al ölç' demek mümkün. Böylece, yani komplo teorisine teslim olarak asıl komplonun bir parçası haline gelmek çok kolay.
Neden komplo teorisine inanan ve seslendirenleri, komploların bir aktörü olarak görmüyoruz. Değillerse buyursunlar ispatlasınlar.