Hangi Türkiye?
Küçüktüm. Belki on üç on dört yaşlarında... Ankara’da Kızılay meydanından geçiyordum. Hafızama kazınacak, seneler geçtikçe de çıkmayacak bir manzarayla karşılaştım. O zaman orada Yeni Karamürsel diye bir mağaza vardı galiba, bilmiyorum hâlâ duruyor mu. Üzerinde şalvarı, başında pamuklu yemenisi veya çevresi orta yaşlı bir kadını kendi gibi yine orta yaşlı bir adam ve daha genççe delikanlı sayılabilecek bir çocuk tartaklıyor, itip kakıyorlardı. Kadıncağız öyle bir bağırıyordu ki gelen geçen dikkat kesilmiş ne olduğunu merak ediyordu. Kadın var gücüyle mücadele ediyor, iki erkeğin onu sürüklemek isteyişlerine karşın elinden geldiğince direniyor, ayaklarını yere sürüyor, ilerlememek, onların götürmek istediği yöne gitmemek için savaşıyordu. Gördüklerim karşısında şok olduğumu ve çok korktuğumu hatırlıyorum. Seyreden kalabalığın ortasında kadıncağızı sille tokat sonunda bir taksiye bindirdiler ve herkesin şaşkın bakışları arasında gözden kayboldular. Arada zihnimden öne atlar o günkü manzara ve ne olmuştur o kadına, nerededir, derdi neydi diye merak ederim. Bunu şimdi niye hatırladım... Benzer bir manzara geçtiğimiz günlerde yani yaklaşık otuz sene sonra Edirne’de ortaya çıktı. Haaa sadece Edirne’de mi? Değil elbette. Maalesef bu ülkenin dört bir yanında belki de çok sıkça bilemiyorum, görülüyordur bu türde şiddet uygulamaları. Edirne’deki olay da bir baba ve kızı arasında geçiyor. İnternet sitelerine düşen haberde babadan kızına meydan dayağı başlığı kullanılmış. Kızın on yedi yaşında olduğu bildirilmiş. Şehrin en işlek caddesinde önce tartışmaya başlamış ikili. Baba dayak Cennet’ten çıkmadır demiş olmalı ki -kim, nerede uydurmuşsa bu saçma sözü- vermiş köteği! Önce millet seyirci kalmış, sonra şiddetin dozajını arttırıp kızı saçından sürükleyince, taksi şoförleri müdahale etmiş, ayırmaya çalışmışlar. Saçından sürüklenen, sokak ortasında dövülen genç kıza acımışlar ki polise de haber vermişler -anlattığım birinci olayla bu ikinci arasındaki fark bu olmalı. Otuz senede yetkili bir güvenlik merciine haber verebilmek, bu işte bir yanlışlık olduğunu farkedip polisi çağırmaya cesaret gösterebilmek olmalı.- Olay amatör bir kamerayla kaydedilmiş, birçoğunuz görmüşsünüzdür, insanın görmeyi içi kaldırmıyor. Bu kadar vahşet, sille tokat, kavga gürültü değil mi... ya sonrası? Polis şikayetçi aramış. Şikayetçi yok. Kız susmuş. Polis dönmüş gitmiş. Baba kız artık herhalde evlerine dönmüşler ondan sonra...
Bu veya bir önceki olaydaki manzarayı hangi Batı ve Doğu evet evet ve hatta Doğu hani o pek sıkça küçük gördüğümüz Ortadoğu’da Arap dünyasında bir yerde gördünüz? Dünyanın dört bir yanına gitmek nasip oldu elhamdülillah, gittim, gördüm böyle bir şeye ne ötede ne beride rastlamadım. Haa olmuyor mudur, oluyordur elbette ama sonucu bizdeki gibi olmuyordur. Millet durup seyretmiyordur. Seyrediyorsa da orası demokrasi değildir. Orası başka bir şeydir de demokrasi değildir.
Orada burada ahkam kesen, biz Türk kadınına şunu verdik, bunu sağladık diyerek kendini üstün gören, rol modellik taslayan, demokrasiye gelince kimseye pabuç bırakmayan bizim ilericiler 2010’daki bu manzaraya nasıl bakarlar acaba.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.