Polisin orantısız gücü

Polisin orantısız gücü

Karşımızdaki bir patoloji. Aklı başında herkesin bu patoloji karşısında bir hekim gibi soğukkanlı davranması lâzım. Soğukkanlı, sabırlı ve tarafsız. En başta da devlet otoritesini kullanan polisin. Aksi takdirde bu patoloji bulaşıcı hale gelebilir.


Üniversitelerdeki öğrenci kolektifleri, marjinal sol grupların bir araya gelmesiyle oluşuyor. Radikal sol ideolojik gruplar marjinalliğin en uç sınırlarında geziyorlar. Müşteri bulamıyorlar. Bu yüzden güçlerini bir havuzda toplayıp ses getirmeye, dikkat çekmeye çalışıyorlar. Mevcut halleriyle, günümüze özgü toplumsal patolojinin ürünlerini devşiriyorlar. Ciddî anlamda psikolojik yardıma ihtiyacı olan gençler, bu hastalıklı ideolojilerde kendilerinden bir şeyler buluyorlar. Bir araya gelip, dayanışma içine giriyorlar. Bu dayanışma, baş edemedikleri bireysel sorunlarına karşı onlara güç veriyor. Karşılığında o marjinal ideoloji bu sorunlu gençlerin üzerinden güç gösterisine girişiyor ve kendisine bir siyasal alan açmaya çalışıyor.

Hafta sonu, Başbakan'ın Dolmabahçe'deki ofisinde üniversite rektörleri ile yaptığı görüşme, bu marjinal grupların protesto eylemlerine konu oldu. Eylemciler amaçlarına ulaştılar. Çünkü polis, onların istediği ve beklediği şekilde aşırı güç kullandı. Polisin kullandığı şiddeti, herkesten önce başlarındaki amirlerin durdurmaya çalışması, bu orantısız güç kullanımının kontrol dışı olduğunu gösteriyor. Demek ki polis kendini kaybediyor.

Strateji şu şekilde işliyor: Öğrenci kolektifleri bu eylemler için çok sıkı bir şekilde örgütleniyor ve hazırlık yapıyor. Eyleme katılanlar üç gruba ayrılıyor. Lider grup, bütün hareketleri yönetiyor. Ortadaki militanlar, polisi tahrik edip şiddet kullanmaya zorluyor. Sempatizanlar ise eyleme alıştırılıyor. Pankartlara taktıkları sopalarla polise saldırıyorlar. Polis, şiddet kullanarak grubu engelleme hakkının doğduğunu düşününce maksat hasıl oluyor. Ortalık savaş alanına dönüyor. Sonuçta düşüncesini açıklamaya çalışan masum öğrenciler polisin şiddetine maruz kalmış oluyor. Medya ilgisi devreye girince eylem amacını hasıl ediyor, patoloji yeni muhataplarının cazibe menziline giriyor.

Tehlikeli olan, bu saldırgan kitlesel patolojinin doğrudan kitlesel bir çatışmaya dönüşmesi. Sol radikal gruplarla sağ grupların birbirine girmesi. Bu amaçla çok sayıda provokasyonun sahnelendiği anlaşılıyor.

Benim kuşağım bu kitlesel çatışmaların içinde gençliğini tüketti. Bu yüzden elindeki pankart sopası ile önündeki polise çıldırmış gibi saldıran bir genci görünce, arkada ne dolaplar döndüğünü bizler çok iyi biliriz. Üstüne deli gömleği geçirip kendisine ve başkasına zarar vermesini önleyip bir psikiyatristin tedavisine terk etmeniz gereken bir patolojidir bu. Tek farkı kitlesel histeri ile açığa çıkmasıdır. Kişi bireysel hayatında normal görünür. Grup dinamiği ile içindekileri kusma imkânı bulur. Bu kitlesel patolojiyi anlayabilmek için yıllar önce 1 Mayıs gösterisinden bir manzarayı hatırlamak fikir verecektir. Bir genç kız, grubu polisle kavgaya tutuşmuşken elindeki sopa ile parktaki çiçeklere saldırıyordu. Marjinal sol ideoloji etrafında bir araya gelenler bastırmakta zorlandıkları bu saldırgan duygulara yol vermiş oluyorlar. Üstelik saldırgan davranışları şiddetle bastırılınca bir çeşit haklılık duygusuna ulaşıyorlar.

Bu durum siyasî bir sorun değil. Amaç siyasete etkide bulunmak, talepleri dile getirmek hiç değil. Bu bir patoloji. Polislerin hastanelerin acil servislerinde görev yapan güvenlik görevlileri gibi davranmaları gerekir. Hastanın kendisine ve çevresine zarar vermesini engelleyecek şekilde etkisiz hale getirecek ve tedavisine katkıda bulunacaksınız. Ne şekilde olursa olsun şiddet kullanmayacaksınız.

Polisin son olaylarda kullandığı orantısız güç sadece temel hak ve hukuk ihlali değil. Aynı zamanda bu patolojinin tedavisine aykırı bir tutum. Polis, kitlesel veya bireysel şiddetle karşılaşınca durumu kişiselleştiriyor ve kontrolünü kaybediyor. Halbuki bu tür şiddet olaylarında doğru ölçü, polisin yaralanması pahasına göstericilerin zarar görmemesidir. Kitlesel şiddet ancak bu şekilde engellenebilir.

Bu kitlesel eylemlere bir patoloji olarak eğilmemiz gerekir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi