Sadece eylemcilerin patolojisi değil...
Bu bir patoloji ve sadece hafta sonu Beşiktaş'ta şiddet gösteren ve şiddete maruz kalan göstericilerle sınırlı değil. 'Öğrenciler sadece demokratik haklarını kullandılar' diyerek bu eylem tarzını onaylayan ve destekleyen eski tüfeklerin de ruh dünyasına eğilmek lâzım. Nostaljileri azmış olmalı.
Şiddeti bir siyasal ifade aracı olarak kullanmak sadece patolojidir. Siz içinizdeki öfkeyi kusarsınız. Başkaları bu öfkeden siyasî sonuçlar devşirir. Kitlesel şiddeti ancak politik psikolojinin otoriteryen kişilik yapılarını çözümleyen kuramları ışığında açıklayabilirsiniz. Neden? Çünkü gösterilen şiddetle ifade edilen siyasî amaçlar arasında bir sebep-sonuç ilişkisi yoktur. Yani gençlerin siyasî talep diye sıraladıklarının şiddet yöntemleri ile elde edildiğine dair yaşanmış tek örnek bulamazsınız. Çünkü demokratik toplumlar şiddet yöntemleri ile hak elde etme yollarını kapatırlar. Niye? Şiddeti yaygınlaştırmamak için.
Kimse duygu sömürüsü yapmasın. Bebeğini kaybeden genç hanım, polis dayağına maruz kalan gençler bizim çocuklarımız. Laf anlatamadığımız, söz dinletemediğimiz evlatlarımız. Zaten bu yüzden hadiseye bir patoloji olarak yaklaşmanız, sabırlı ve şefkatli davranmanız gerekiyor. Şiddet, vandalizm şeklinde sadistçe karşınıza çıktığı zaman sizi korkuya sevk edebilir. Veya mazoşizm şeklinde tezahür edip acıma duygularınızı harekete geçirebilir. Akıl sahiplerine düşen görev, o gençlerin yediği dayaktan sonra kimlerinin zafer duygusu yaşadığını ve benzer dramları tezgâhladığını fark etmek. Bu feraseti herhalde Cüneyt Özdemir'den bekleyemeyiz.
Siyasal şiddet, siyasî reklamın bir türüdür. Kendinizi tanıtmak, gücünüzü kanıtlamak, dikkat çekmek ve böylece bir kesime korku salıp diğer kesimin desteğini kazanarak hedefinize varmak için adam öldürüp, kalabalık yerlerde bomba patlatırsınız. Veya sokaklara çıkar polisle çatışır, ortalığı yakar yıkar, bu arada sempatizanlarınızı, tüfek sesine av köpeğinin kulağını alıştırır gibi şiddetle tanıştırmış olursunuz. Bütün bu eylemler reklâm için yapılır. Bu reklâm işini de Radikal'in köşe yazarlarından bazıları gibi üstlenenler mutlaka çıkar. Bu siyasî reklam tekniğinin özü 'silahlı propaganda' adı verilen teoriye dayanır. Che Guevara'yı sembol olarak benimseyen bütün örgütler, bu teoriye bir dervişin şeyhine bağlı olduğu gibi bağlanır. 'Masum öğrenci eylemleri'ne destek çıkanların, kamuoyunu düşürdükleri tuzağı anlamaları için altını çiziyorum. Şiddet şiddettir. Ha elinizdeki silahla sağa sola ateş etmişsiniz, ha bir genç hanımın bebeğini kaybetmesine vesile olmuşsunuz. Yeterli reklam yapıldı mı? Hepsi şiddete dayanan siyasî reklamın gücü hesaplanırken aynı haneye artı olarak yazılır.
O kitlesel şiddet görüntülerine bakıp nostaljisi azanların haklı olduğu bir nokta var. Sadece manzaralar değil, bu gençlerin ağzından çıkanlar da 30-40 yıl öncesine ait. Dolmabahçe'de gençlerin polis kordonunu geçip vermeye çalıştıkları protesto metnini okuyanlar, kendilerini zaman tünelinde bulacaklardır. Bugünün dünyasında en küçük bir karşılığı olmayan aforizmalar ve her biri bir önceki ile çelişen cümleler. Marjinallik zaten başlı başına bir patolojidir. Cemaatiniz -örgütünüz- küçük olduğu için sizi sıkıca sarıp sarmalar. Biraz büyüyünce, marjinal sol örgütlerin amip gibi bölünerek çoğalması bu yüzdendir. 'Safları sıklaştırın, yalnız kalmayın...' fısıltılarını duyarsınız.
Patoloji hükmüm, sadece otuz yıl öncesine ait tecrübelerime dayanmıyor. Bu gençlerin şiddet yüklü protesto eylemine bir üniversitede verdiğim konferansta ben de maruz kaldım. Benim konuşmamı kesip korsan bildiri sunan gence, rahat konuşması için elimdeki mikrofonu uzatmıştım. Hiç aldırmadı. Şiddet gösterip şiddete maruz kalmak ve sonra da gördükleri şiddetin edebiyatını yapmak gibi çok eski bir yöntemi kullanıyorlar. Ya fikir? Beş dakika konuştuktan sonra teyp hemen başa sarıyor. Yapacağınız hiçbir şey yok; üzülüp acımaktan başka.
'İlk kim vurdu, polis mi gençler mi?' tartışmasına dalan eski tüfekleri, bu patolojiden uzaklaşmaya ve şiddetin her türünü sistematik olarak reddetmeye çağırıyorum. Gençlerin benzer gösterilerde eziyet görmesini başka türlü engellemek mümkün değil. Dün Siyasal Bilgiler'de Süheyl Batum'un başına gelenler kendi tabiri ile şiddet içeren bir faşizm değil miydi?