Abdullah Büyük

Abdullah Büyük

Kur’an ve Biz

Kur’an ve Biz

Bir hata var ki üzerinde düşünmemiz gerekir.
Kendimizi sorgulayarak işe başlayabiliriz:
Allah’a inanıyoruz. Şüphe yok. Ancak, Allah’ın ayetlerini anlamakta zorlanıyoruz.
Bize gönderilen kitaba inanıyor, ancak kitabın mesajlarını anlamıyor veya anlamazlıktan geliyoruz.
Biz, ahirete inanıyor, ancak, bu iman gözlerimizle görmüş gibi değil. Sadece “o öldü, ben de öleceğim” gibi yetersiz bir mukayese ile iman. Oysa Kur’an’ın ahirete imandaki ölçüsü: Gözlerinle görmüş gibi inanmak.
Biz, Peygamberimize inanıyor, ancak, Peygamberimizle iletişimde ciddi problemler yaşıyoruz.
Şimdi de bazı ayetler üzerinde düşünelim:
“... Eğer sana gelen ilim(vahiy)den sonra, onların arzu ve heveslerine uyarsan, şüphesiz sen de zalim kimselerden, olursun.” (Bakara, 145)
Ayet, özelde Peygamberimize, genelde Müslümanlara hitap etmektedir. Düşünelim, Müslümanlardaki kesin doğrular, yeryüzü coğrafyasındaki hangi toplumda vardır? Rabbimizin insanlığa gönderdiği kesin doğrular Kur’an’da olmasına rağmen, niçin başkalarının kanaat ve fikirlerine, batıl ideolojilere daha çok rağbet ediyoruz? Batılı bir bilim adamının sözünü rahatça konuşup, yazan birileri, niçin Peygamberimizin bir hadisini konuşup, yazmaktan utanıyorlar?
“Kesin doğrular, Rabbinden gelen Kur’an ayetleri ile bildirilen doğrulardır.” (Bakara, 147)
Doğrular ortadayken, yanlış yolda ve yanlış fikir üretenler başarıya ulaşırken bizler niçin yerimizde sayıyoruz? Bunu şöyle bir muhasebe edelim.
Bu gerçeği Kur’an bize şöyle açıklar:
“De ki: bu (verdiğim haber) pek büyük bir haberdir. Siz ise ondan yüz çeviriyorsunuz:” Sad, 67-68.
Misyoner, İncil ile Kanada’dan Urfa’ya, Nevşehir’e gelip Müslüman avına çıkarken; Müslümanlar da öpüp başına koyduğu Kur’an’dan habersiz yaşarsa, camilerde okutulan “Misyoner faaliyetlerine dikkat’ hutbelerinin hiçbir faydası olmayacaktır.
Bir örnek daha verelim. Rabbimiz:
“Kitaba sımsıkı sarılan (Kur’an hükümlerine göre hareket eden) ve namazı dosdoğru kılanlara gelince şüphesiz biz böyle iyiliğe çalışanların mükâfatını zayi etmeyiz” (A’raf/ 170)
Bir kardeşimize “Namazı vaktinde tadil-i erkâna riayet ederek, huşu ile kılalım” denilse... Cevap: “Kılıyoruz ya!”
Böyle düşünüp yaşarsak, İsrail bugün Filistin, yarın Lübnan, bir başka gün başka bir yeri işgale devam edecektir. “İsrail ile namaz kılmanın ilgisi nedir” derseniz, cevabı Kur’an verir. ABD ve İsrail’den daha zalim olan Firavun ve devletinin zulmünden kurtuluş formülü şöyledir:
“Musa ve kardeşine: Kavminiz için Mısır’da evler hazırlayın ve o evlerinizi namaz kılınacak yerler yapın, ve namazlarınızı da dosdoğru kılın. (Ey Musa, artık) müminleri(kurtulacaklarını) müjdele, diye vahyettik.” (Yunus /87)
Bugün İslam âlemi, ikinci sınıf gibi yaşıyorsa, yaralama ve öldürmeler liselere kadar indiyse ve her türlü sıkıntılar başını alıp gidiyorsa, bunun sebeplerini araştırmaya gerek yoktur. Çünkü sebep bellidir: Kur’an’ı gerektiği şekilde anlayıp yaşayamadık. Onunla, günlük okuduğumuz gazete kadar ilgilenmedik. Onun mesajını anlamak için gayret sarf etmedik. Kitap ile aramızda boşluklar oluştu. Şimdi o boşluklarda misyonerler, zalimler, fasık ve münafıklar at oynatmaktadırlar.
Konumuzu yine Rabbimizin ayetleri ile noktalayalım:
“ ...Eğer inanan kimseler iseniz, yalnız Allah’a güvenip dayanın...” (Mâide, 23)
“ ...Ey müminler ahiret için azık toplayın...” (Bakara, 197)
“Allah kuluna kâfi değil mi?...” (Zümer suresi/36)



Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdullah Büyük Arşivi