Yankee-3 Sağcılar ve Solcular Amerika’ya Karşı Olamazlar
Celâl Bayar, 1957’de “Otuz sene sonra bu mübarek memleket 50 milyon nüfusu ile küçük bir Amerika olacaktır” diyordu. Tek Parti sultasından kurtulmanın sembolü olan Menderes, yolsuz ve susuz ülkeye hizmet getirme anlayışıyla kapıları sonuna kadar Amerika’ya açan ilk başbakandır.
Türkiye’nin Kore savaşına asker göndermesiyle seçkinlerde ve “burjuvalaşmaya” çalışan zümrede Amerikan sempatizmi hızla gelişir. 1950’nin başında Celal İnce adlı bir müzisyenin söylediği “Dostluk Şarkısı”, Menderes dönemini Ankara ve İstanbul’a geçiren yaşlıların hafızasında kalmış olmalı. Şarkı, Amerika dostluğunu dillendiriyor. Şarkının gâyesi İnce tarafından plağın arka yüzünde şu cümlelerle ifade ediliyor:
“Dünya durdukça, hürriyet sayesinde Amerikalılarla beraber olduğumuz dostluk ateşinin sönmeyeceği, her iki ülkenin Kore’de kan kardeşi olduğu...”
Ayrıca, “Amerika Amerika / Türkler dünya durdukça / Beraberdir seninle / Hürriyet savaşında” nakaratıyla süren bu şarkının yer aldığı 78’lik plağın arka kısmında Batı Bloku’nun mabudu olan hürriyet temasının yazılı olduğunu kitaplardan öğrendim:
“Gerek Türk ve gerekse Amerikan tarihi hürriyet uğrunda büyük emek sarf etmiş ve hatta bu uğurda canı pahasına çarpışmış kahramanlarla doludur. Her iki milletin tarihinde bu mümtaz evlâtların hürriyet mefkuresi uğrundaki veciz sözleri gayet parlak bir yer işgal eder...”
Dahası var; söz konusu plakta Roosvelt, Jeffferson, Washington, Henry, Namık Kemal, Atatürk ve Ziya Gökalp’in hürriyet konusundaki sözleri seslendirilmiştir.
Süleyman Demirel’in, Rockfeller Vakfı bursuyla Amerika’da lisans üstü eğitim yaptığı malûmdur. “Amerikan kovboy şapkası” onun Amerikan yanlılığının sembolüydü. Solcular, “Morrison Süleyman” lakabıyla onun Amerikancılığını ima ederlerdi.
“Halkçı ve solcu Ecevit” de Rockfeller’den burs alan ilk Türk gazetecisidir. 1955’de “ABD Eğitimli Prensler Kuşağı” nın öncüsüydü. Hocaları arasında Henry Kissinger’de vardı. CIA kaynaklı kuruluşlarda ve USIS’da (Antikomünist Savaşın Propaganda Merkezi) Sosyal psikoloji eğitimi görür. 1963’de Çalışma Bakanı iken Ereğli Demir Çelik Tesisleri’nin imalat işini Amerikan şirketi Morrison’a ihale eder. 1975’de Çeşme’de Bilderberg Toplantısına katılan Türk üyesiydi. İ. İnönü ve onun döneminde CHP’nin hissedar olduğu İş Bankası, General Elekctric ve Unival gibi şirketlerle ortaklık yapar.
MHP’nin ve Türk milliyetçilerinin programlarında Amerikan aleyhtarlığını çağrıştıracak sözler yoktur. Türkeş, 1948’de Özel Harpçilik kursu için Amerika’ya giden Türk subayları arasındaydı. 1967’de Türkeş’in devraldığı CKMP gençliği ve devrin bazı milliyetçi kuruluşları “Biz Komünizme olduğu kadar emperyalizme de karşıyız” şeklinde yuvarlak sözler ettikleri vâkidir. Tuhaftır ki, “emperyalizmin” adı ve eşkâli açıkça zikredilmiyordu.
Son kırk yılın bozkurtlu ve hilalli amblemleriyle “şânlı Türk milliyetçileri” olduklarını iddia eden parti ve ocakçıların, devasa “Komünistler Moskova’ya” mitingleri gibi bir kez dahi “Amerika defol!” mitingi yaptıkları görülmemiştir.
MHP içinde İslâmî hassasiyeti olan bazı ülkücü grupların kısa bir süre kullandıkları “Ne Amerika, ne Rusya, ne Çin / Her şey milliyetçi Türkiye için” sözü de slogandan öteye geçememiş, fikrî ve siyasî tavra dönüşmeden tavsayıp gitmişti.
MHP’nin 2002 seçim beyannamesinin 121. sayfasında “ABD ile ilişkilerimizin ekonomik, güvenlik (...) ve stratejik ittifakın gerekli kıldığı düzeye çıkarılması önem taşımaktadır...” ifadesi yer almaktadır.
Amerikan aleyhtarlığını fikrî seviyede üstlenenler bu sözümüz üstüne tefekkür etsinler ve MİT’in “Sovyetoloji ajanı” Enver Altaylı’nın hayatını ve görüşlerini okusunlar bakalım ortaya ne çıkacak? Türk milliyetçilerinin ve Türkçülerin Amerika’ya niçin karşı durmadıklarını anlayabilecekler mi?
1960’ların sonuna doğru hız kazanan Türk Dünyasıyla alâkadar olmanın arkasında Amerika’nın bulunduğunu, birçok bakımdan güçsüz Türkiye’deki Türkçü hareketlerin aklına birdenbire Türk dünyasıyla meşgul olma fikrini düşürenin CIA olduğunu, bunun arkasında yatan asıl gerçeklerin ise Orta Asya Türk topluluklarını Rus ve Çin komünizmine kaptırmamak olduğunu idrâk edebilecekler mi?
22 Eylül 2003’de “resmî görev gereğince” Washington’da 17. Cadde 1150 numaralı ofisin 12. katında ABD’nin derin devlet mensuplarının en önde geleni Richard Perle’nin başkanlığındaki “İsabel Fırtınası” adı verilen çok özel ve gizli toplantıya Türkiye’den MHP’den Oktay Vural, CHP’den Hikmet Çetin, ANAP’tan Işın Çelebi, DYP’den M. Ali Bayar ve İlhan Kesici, AKP’den Cüneyt Zabsu katılmışlardı.
Özel general Çevik Bir hasta olduğu için mazeretini beyan etmiş ve bu toplantıya katılamamıştı. 22 eylül 2003 tarihli Hürriyet Gazetesi bu toplantıyı haber ederken üst başlığını şöyle atmıştı: “Çevik Bir’in İsabel Fırtınası’nda Yaşanan Sandalyesi Boş kaldı.”
Demek ki Türkiye’de iktidara talip olan herkes ABD’nin görücülüğüne çıkabilirmiş. İktidar yolunu yakınlaştırmış olanlara “Amerika’ya direnilir mi, direnilmez mi?” sualini sormak abesle iştigaldir.
CIA’nın para yardımıyla basıldığı iddiaları ayyuka çıkan “Metal Fırtına” adlı kitabın yazılış maksadının “Amerika’ya Direnilmez” mesajını vermek olduğu hakkında hayli yazılar yazıldığı hatırlardadır.
Zihniyet olarak Amerikan ekseninde olan Kemalist, Atatürkçü, ulusalcı solcu ve milliyetçi siyasî partiler, hattâ Ergenekoncu askeriye ve siviller iktidara taliplerse şayet, Amerikan tezgahından geçeceklerdir.
Bu ülkedeki birçok kurum ve kuruluşu bağımsız sanmak, ahmaklığın daniskasıdır. Meselâ muhtevası dönemlere değişen Türkiye’nin esas anayasası sayılan Kırmızı Kitap’ın 1967’lerden 1990’lara kadar Nato’nun istikametinde yazıldığı gizli saklı bir şey değildir.
Türkiye’de Yankee’ciliğin yakın tarihçesini anlatmaya salı günü devam edeceğiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.