Şu 68'liler

Şu 68'liler

Şöhret, güç, iktidar bazen çok erken gelir. 68'li olmak, hayatlarının zirvesini öğrencilik yıllarında yaşamak demek. Henüz televizyonun birkaç eve ancak girebildiği bir ülkede, onlar Yeşilçam yıldızları gibi şöhrete ulaştılar. Koca başbakanları, bakanları dize getirdiler. Kitleleri tek bir komutla peşlerinden sürüklediler. Ellerindeki tabancalarla, dinamitlerle ülkeyi esir aldılar, polisle çatıştılar, banka soydular, adam kaçırdılar ve üstelik saygı gördüler.

Bugün 70 yaşına merdiven dayamış bu ihtiyarlardaki delikanlı duruş, yüzlerindeki genç izler zamanın onlar için 1971'de donmasındandır. Cengiz Çandar'ı bugünkü haliyle bir kitlesel eylemin önünde, sağa sola emirler yağdırırken tahayyül edin. Yakışmaz mı?

Epeyce 68'li tanıdım. Bir önceki kuşak oldukları halde bizden çok farklıydılar. Bugün hâlâ samimi, dürüst hatta idealistler. Üstelik ne büyük hatalar yaptıklarını, kimlerin elinde oyuncak olduklarını kendilerine itiraf edemeyecek kadar saflıklarını muhafaza ediyorlar. Ne canlara, ne hayatlara kıydıklarını kabul etmiyorlar. Ben 68 kuşağını yükseklerin pırıltılarına kanıp evden kaçan sonra da kötü yola düşen genç kızlara benzetiyorum.

68'liler, darbecilerin oyuncağı oldular. Latin Amerika'nın Fokocu taktiklerinden silahlı propaganda ve öncü sosyalizmi devşirdiler. Gençler ayaklanacak, halk uyanacak ve devrim gerçekleşecekti. Baasçılığı, Millî Demokratik Devrim, yani ordu-gençlik ittifakıyla bu ucuz devrim yöntemine ekleyince hepsi o günün Ergenekoncuları olarak önemli görevler üstlendiler.

Dolmabahçe gösterilerine ve SBF'deki protestolara arka çıkan 68'liler sadece kendi geçmişleri ile meşguller. Ne güzel, bugün her şeyi tartışabiliyoruz. Onca yorum yapıldı. Hiç bu eylemleri, PKK'nın ateşkesinden sonra devreye giren ve Türkiye'yi şiddete teslim etmeye çalışan merkezlerin operasyonu olarak niteleyen çıktı mı? Kolektivistler protesto ediyor. Bizler sessiz bireylerin haklarını savunuyoruz. Ben psikopatolojinin imkânlarını devreye sokuyorum, diğerleri sessiz kalanların hak ve özgürlüklerini savunuyor, 68'lilerin nostaljileri depreşiyor ve kimin nerede, ne yanlış yaptığı ortaya çıkıyor. Demek ki endişe edecek bir durum yok.

Cengiz Çandar'ın depreşen eylemciliğinin de kimseye zararı yok. Süheyl Batum ve Burhan Kuzu için 'SBF'de konuşmaları ve orada dinlenmeleri gerekmez. Gitsinler başka yerde konuşsunlar' sözünü, eylemi yapan gençler bile ciddiye almazlar. 'SBF öğrencilerine laf söyleyen çarpılır' lafını da, eminim abartılı bulurlar. Büyük amfi ile konferans salonunu birbirine karıştıran bir mülkiyeliyi, mülkiyeli olarak ben de ciddiye almam. Süheyl Batum ile Burhan Kuzu'nun konuşma yapmaya kalktığı yer Cengiz Çandar'ın dediği gibi büyük amfi değil, konferans salonu idi. Ben ekranda görünce fark etmiştim. SBF öğrenci derneği başkanlığı yapmış biri nasıl ayırt edemez? Deniz Gezmiş'in üstünde Amerikan pilotlarının giydiği mont, ayağında postallarla bir sinema yıldızı edasıyla konuşma yaptığı yerle, Burhan Kuzu'nun ve Süheyl Batum'un konuşturulmadığı yer aynı yer değil.

Fakat asıl önemli olan başka bir şey: Bugünün kolektivistleri Cengiz Çandar'ı da o salonda konuşturmazlar.

Cengiz Çandar, başbakan isimleri sıralayıp 'biz de onları konuşturmamıştık' diyor. 'Yanlış mı yapmıştık?' diye soruyor. Cengiz Çandar'ın yanlış yaptığını tarih tane tane anlatıyor. Geride bıraktığımız dünyanın birçok yerinde, bu 'yanlış' yüzünden hayatından olan yüz binlerce hatta milyonlarca insan oldu. Soğuk Savaş sona erdi. Şapka düştü ve kel göründü.

'SBF öğrencileri yapmaları gerekeni yaptılar' hükmü Cengiz Çandar'a ait olduğuna göre, 'öğrenci olayları yeniden mi başlıyor?' endişesine kapılmaya gerek yok. Nostalji, sıcak ve samimi duyguları öne çıkartır; gerçekleri değil.

68'liler, darbe peşinde koşan kayıp bir nesil. Yanlış yaptılar, çok yanlış yaptılar. Bugünün kuşakları bu yanlışları görecek kadar o döneme uzaklar ve oldukça da akıllılar. Hataların tek faydası, gelecek kuşakların dersler çıkartmasına fırsat vermesidir. Çünkü hata ilkinde trajedi, ikincisinde ise bir komedidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi