Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Yine Önkuzu cinayeti... Yeni bilgiler, yeni belgeler!

Yine Önkuzu cinayeti... Yeni bilgiler, yeni belgeler!

Bay Kemal Kılıçdaroğlu, ya da kısaltılmış ifadesiyle K.K. her zaman olduğu gibi, ortaya yine bir “iddia” attı ama, arkasında yine duramadı...

Meclis’te “kırmızı klasör” açtı ama “kızaran” kendisi oldu... “Kayseri’de büyük yolsuzluk” iddiasında bulundu, arkasından kürsüye çıkan Başbakan Tayyip Erdoğan; “Yine çaktın” dedi... Çünkü, iddiaları “fos”tu!.. Aklı sıra, “Ali Hamurcu’nun iddiaları”na sarılıp, Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki’ye çakacaktı!.. Ama, “çakılan” kendisi oldu... “Ali Hamurcu’nun 6 yıl hapis cezası aldığını” öğrenince, oturduğu yere çakıldı, yığıldı kaldı...


Kemal Kılıçdaroğlu, yani kısaltılmış ifadesiyle K.K, bunu hep yapıyor... Malûm, kendisi daha geçen hafta; “Akit, Yeni Şafak ve Kanal 7’ye 3-4 trilyon kaynak aktarıldığını” iddia etmişti... K.K.’ya, “ispatlamayan şerefsizdir” dedik, hâlâ cevap veremedi.


Ve yine; “Dursun Önkuzu cinayetinde sen neredeydin?” diye sorduk, ona da cevap vermedi.


Evet; Bay Kemal Kılıçdaroğlu’nda “tık” yok ama, bana “bilgi” ve “belge” yağıyor... Kimi “telefon”la bilgi veriyor, kimi “o günün sıcak yazıları”nı fakslıyor, kimi de “cinayet sanıkları”nın son durumunu belgeliyor...


Fakat, Kılıçdaroğlu’nda “tık” yok!..


Hâlâ susuyor!..


Kendisi “muhtardan bile belge getiremediği”, dolayısıyla “oy kullanamadığı” halde Başbakan’dan “belge” isterken, gündeme getirdiğimiz “Dursun Önkuzu cinayeti” hakkında, her nedense “suskunluğunu” koruyor!..


“HAYIR” DESE YETER!


Oysa, yapması gereken tek şey;


* “23 Kasım 1970’te, Teknik Öğretmen Okulu’nu basan ve 2 gün süreyle işgal eden solcu öğrenciler arasında ben yoktum!..”


* “Dursun Önkuzu’nun ciğerlerine bisiklet pompasıyla hava basan öğrenciler arasında ben bulunmuyordum!”


* “Ciğerlerine hava basılan Dursun Önkuzu’nun cesedi okulun dördüncü katından atılırken, onu atanlar arasında ben yoktum!..”


* “Evet, o yıllarda Sosyal Demokrasi Dernekleri Federasyonu’nda görev yapıyordum ama Öğretmen Okulu’ndaki eyleme katılmadım!”


Demekten ibaret...


Bunu dese, peşini bırakacağız!..


Ama, susuyor!..


Adeta, “sükut, ikrardan gelir” sözünü haklı çıkaracak bir suskunluk içinde!..


Ama bir gün konuşacak!..


Tıpkı, “40 yıl sonra bugün konuşanlar” gibi!..


İTİRAF, BELGE SAYILMADI!


Efendim, biraz önce dedim ya;


Her taraftan “bilgi ve belge” yağıyor.


Meselâ, bir “itiraf!”


Dursun Önkuzu’yu katledenlerden Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu öğrencisi Ali Başpınar’ın kendi beyanlarına göre; olay şöyle gelişir:


“23 Kasım 1970 tarihinde Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu öğrencisi Dursun Önkuzu’yu önce kaçırarak hapsetmişler, sonra bilahare feci şekilde dövmüşlerdir.


Bununla da yetinmeyen sanıklar, bir bıçakla Dursun Önkuzu’nun bilek damarlarını kesmişler, ağzına lastik hortum takarak pompayla şişirmek suretiyle vahşiyane bir şekilde öldürüp 3. kattaki odanın penceresinden atmışlardır.”


İşte böyle katledilmiştir Önkuzu!..


Peki, “Önkuzu’yu katledenlere” ne oldu, nasıl bir ceza aldılar?


Bu davaya Tuğgeneral Ali Elverdi bakmış!.. Hani şu, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının dâvâsına bakan hakim var ya, işte o!..


Dâvânın savcısı ise Hâkim Hava Kıdemli Yüzbaşı Askeri Savcı Ali Hüner imiş!.


Yargılama, DEV-GENÇ davası ile birleştirilmiş!..


Askeri Savcı Ali Hüner, hukuk tarihine geçecek mütalaasında şöyle demiş:


“Dursun Önkuzu’yu sorguya çekip tehdit eden sanıklar, polisin gelmesiyle telaşa kapılmışlar, gerek yapılan hazırlık tahkikatında, gerekse son tahkikatta dinlenen tanık beyanlarından kat’i olarak Önkuzu’nun sanıklar tarafından pencereden atıldığı yolunda bir beyanda bulunulmamış, sadece maktulün pencereden düşerken ve düştükten sonra görüldüğü tanıklarca beyan edilmiştir.


Maktulün sanıklarca pencereden atıldığını gören ya da beyan eden her hangi bir şahit yoktur.


Dursun Önkuzu, sanıklar tarafından pencereden atılarak mı öldürülmüştür, yoksa Dursun Önkuzu kendisini pencereden mi atmıştır?..


Bu iki husus yapılan bütün tahkikatlar boyunca açıklığa ve aydınlığa kavuşturulamamıştır.


Soruşturmada Önkuzu’nun sanıklarca pencereden atılarak öldürüldüğüne dair kesin, mukni bir delile rastlanılmamış olması nedeniyle sanıklara isnat edilen Dursun Önkuzu’yu öldürme fiili tekevvün ve teşekkül etmemiştir.”


Rezalete bakar mısınız?..


Sanıklardan Ali Başpınar, gerçeği resmen ve alenen “itiraf” edip, “işkence”leri ve “pencereden atma” olayını anlatıyor ama Savcı Bey, “tanık yok, delil yok” diyor!..


“İşte böyle bir yargılama” sonunda, mahkemenin verdiği cezalar şöyle:


M. Ali Kabakoğlu’na 20 yıl,


Adnan Altıparmak’a 20 yıl,


Sabri Uyar’a 20 yıl,


Mehmet Özdemir’e 20 yıl,


Sabri Uçar’a 8 yıl, 4 ay,


Şefik Şenel’e 13 yıl, 4 ay,


Akif Atasayar’a 13 yıl 4 ay,


Cem Uyar’a 12 yıl,


Ali Başpınar’a 10 yıl,


Fikri Aytan’a 10 yıl,


Feridun Tamirer’e 12 yıl!..


“GENEL AF”TAN YIRTTILAR!


Hemen söyleyelim;


Bu “cani”lerin hiçbiri, verilen ceza kadar yatmadı hapiste... Çünkü, “mahkûmiyet”lerinden kısa bir süre sonra, yani Mayıs 1974’te “genel af” çıktı ve hepsi de yırttı!..


Düşünebiliyor musunuz;


Dursun Önkuzu’ya önce “işkence” ediyorlar, sonra “bisiklet pompası” ile “ciğerlerine hava basıyorlar” ama, bu “cani”lere verilen ceza, “en fazla 20 yıl” oluyor, o cezayı çekmeden de yırtıyorlar!..


Çünkü, “genel af” çıkıyor!..


Bu ne biçim “ülke”dir, bu nasıl “hukuk anlayışı”dır ki, “Dursun Önkuzu’nun katilleri” azıcık hapiste yatıp “genel af”la dışarı çıkarken, “7 TİP’liyi öldürmek”le suçlanan Haluk Kırcı’ya “7 defa idam” cezası veriliyor ve o hapislerde çürütülüyor!..


1978’de tutuklu olarak yargılanmaya başlanan, 12 Nisan 1988’deki son duruşmada “7 defa idam” cezasına çarptırılan Haluk Kırcı, ancak 28 Mayıs 2010’da tahliye edildi, iyi mi?..


Demek ki;


“TİP’li”lere dokunmayacaksın!..


“Ülkücü”leri öldürmek serbest!..


ÖNKUZU’NUN “İMDAT” ÇIĞLIĞI!


Her neyse, olayın “siyasî” boyutuna girmeyelim... Girersek, mevzu uzar...


Biz, yine dönelim “Önkuzu Cinayeti”ne.


Efendim, o günlerin etkili dergilerinden Yeniden Millî Mücadele dergisi, cinayetten bir hafta sonra, yani 1 Aralık 1970’de; “Masonların koltuğunda komünistler şımarıyor” başlıklı “2 sayfalık” yazıda, “cinayetin ayrıntıları”nı anlatmış...


Yazının bir yerinde deniliyor ki;


“Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu Yurdu son yılların en vahşi cinayetine sahne oluyordu. Sırtlanları bile tiksindirecek tarzda iki gün iki gece devam eden işkenceler artık son raddesine gelmişti.


Dursun Önkuzu akıbetinden habersiz son defa haykırıyordu:


“İmdaaat!”


Ama nafile... Feryadına kulak verecek hiç kimse yoktu yurtta.


Biraz sonra birtakım ayak seslerinin geldiğini işitti. Ancak çok geçmemişti ki ikinci bir feryat kapladı ortalığı.


Bitişikteki odadan gelen bu ses Hasan Gürül adlı bir başka milliyetçi gencin sesiydi. Ve arkadaşının feryadına ancak feryatla mukabele ediyordu.”


HASAN GÜRÜL’E DE İŞKENCE


Yine dergideki yazıdan öğreniyoruz ki;


Hasan Gürül de “işkence” görmüş!..


“Kırık bir balta sapı” ile dizkapağına vurulmuş, ayağını hissetmez olmuş...


Acıdan kıvranırken, kapıda beliren ince ve uzun boylu Sabri Uyar isimli “solcu işkenceci”yi görmüş...


Sabri Uyar, pis pis sırıtarak, şunu söylemiş Hasan Gürül’e;


“Dursun’un işi bitti!.. Sıra sende!”


Hasan, sonradan öğrenecektir ki;


Dursun’a işkence etmekle yetinmeyen bu caniler, onu “11 metre yüksekliğindeki pencere”den beton zemin üzerine atmışlardır!..


Evet; “Sıra Hasan Gürül’de”dir!..


Ne var ki; polis, son anda yetişip, Hasan’ı, “cani”lerin elinden kurtarır!..


İKİ DOKTORUN RAPORU!


Olaydan hemen sonra DDY Hastanesi’ne kaldırılan Dursun Önkuzu’yu muayene eden Op. Dr. Coşkun Ergür ve Op. Dr. İlhan Bumin’in raporu, yapılan “insanlık dışı işkence”yi gözler önüne sermektedir:


“Hastanın ayak tabanı ile vücudunun muhtelif yerlerindeki darplardan başka; sol bacak, kol ve kaburga kemiklerinin üçünün kırıldığı, kafatası ve çene kemiklerinin dağıldığı tesbit edilmiş, ayrıca akciğerinde devamlı kanama ve kafa travması geçirdiği görülmüştür!”


Bu “hastane raporu”na rağmen, “Önkuzu’nun katilleri”ne verilen en ağır ceza “20 yıl”dır, iyi mi?!?..


Kaldı ki; “işkence aletleri” de bulunmuş ve kayıtlara şöyle geçmiştir:


“Makas, demir kazık, plastik hortum boru, tuzlu su, kerpeten, şiş, kolonya ve işkence kitabı!”


İşte bunlar; bugünkü “demokratik (!) eylemciler”in “o günkü versiyonları”dır!..


PENCEREDEN ATAN KİM?


Dergi, şöyle devam ediyor yazıya;


“Ne gariptir ki, olaydan hemen sonra birinci katın arka penceresini kırıp kaçan caniler, bugün, polisin önünde volta atmaktadırlar!”


Benim, asıl merak ettiğim şu:


Pencereyi kırıp kaçan “cani”lerden bir kısmı daha sonra yakalandı, “komik bir yargılama” sonunda mahkûm olup, “genel af”la hapisten çıktılar çıkmasına da; “polisin önünde volta atanlar” arasında, acaba “daha başka kimler” vardı?!?..


Meselâ, “Dursun Önkuzu’yu pencereden atan” şahıs kimdi?.. Yakalandı mı, yargılandı mı, hapse atıldı mı?..


Bu canalıcı soruya;


Maalesef “hayır” diyeceğm!..


Zira, onun adı listede yok!..


Çünkü, o şahıs, bu suçunu 1984 yılında bir “öğretmen arkadaşı”na anlatıp; “Dursun Önkuzu’yu pencereden ben attım” demesine rağmen; ne “yakalananlar” arasında var ismi, ne de “yargılananlar” arasında!..


Daha sonra “Zara İHL’de Fizik öğretmenliği” yapan İ.E. adlı bu şahıs, şu anda elini-kolunu sallaya sallaya dolaşmaktadır!.


Bu “cani”nin “kim” olduğunu, şu an “nerede” yaşadığını bilenler biliyor... Ama, yapılacak bir şey var mı, onu bilmem!..


“Dursun Önkuzu cinayeti”ni şimdilik burada noktalarken; herkese bir uyarıda bulunmak istiyorum:


“Geçmiş, insanın peşini asla bırakmaz!”


Bakın, üzerinden “40 yıl” geçmesine rağmen, hâlâ “kanlı elleri” deşifre etmeye uğraşıyoruz!.. Bu caniler arasında “Kılıçdaroğlu’nun eylem arkadaşları” var mıydı, yok muydu, elbette bilemiyorum.


“Yok” dese, yeter!..


İnanın peşini bırakacağım!..








Beni şaşırtan 4 olay


* ÇEV Başkanı Gülseven Yaşer, bir “ulusalcı” değil miydi?.. “Türkiye’yi gericilerin eline bırakmamak” için yemin etmemiş miydi?.. Peki, o halde niye Amerika’ya kaçtı, niye Amerika’da yaşıyor?.. Bu ne biçim “ulusalcı”dır ki; “gâvurun kucağına” attı kendisini?


* CHP’liler, “Merkez Bankası İstanbul’a taşınmasın” diye kampanya başlatmış ve “25 bin imza” toplamışlar... İyi de; “kendi kontrollerindeki İş Bankası”nın merkezi neden İstanbul’dadır acaba?.. “Merkez Bankası İstanbul’a taşınamaz” ise, İş Bankası nasıl taşınıyor?..


* Melih Gökçek, yine patlatmış “bomba”yı... “Bu kurultay” demiş; “Kılıçdaroğlu’nun değil, Gürsel Tekin’in kurultayı olacaktır!.. Baykal-Sav ittifakı olsa da, Kılıçdaroğlu kazanacak ama o koltukta sadece 6 ay oturacaktır... Çünkü Kılıçdaroğlu seçimde başarısız olacak ve Gürsel Tekin tarafından uzaklaştırılacaktır... CHP’nin başına Gürsel Tekin geçecektir”... Bence; Gökçek, başına iş aldı... Şimdi Kılıçdaroğlu, çıkıp; “Belge getir!.. İspat et!” derse, ne cevap verecek?!?..


* “Irkçı Almanlar” tarafından öldürülen Türk genci Cavit H. olayı vardı ya... Cavit; bir “metro istasyonunun altgeçidi”nde bıçaklanarak öldürülmesine rağmen, o anda “kameralar bozuk”(!)muş, iyi mi?.. Merak ettim; “Danıştay binası”ndan mı ilham aldılar acaba?..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi