Kur’an’lı bir hayat
Kur’an bizim kulluk kitabımızdır. Hayatı nasıl yaşayacağımızı o belirler. Bununla da kalmaz, insana insanca yaşamanın farkını kazandırır. Yani, yapılacak amellerin farkında olarak yaşamayı öğretir. Rükû’ ve Secdenin, zekât ve sadaka vermenin, öğrenci okutmak için okul yapmanın, yurt açmanın ve burs temin etmenin, nefsiyle hakka doğru yönelmenin, ana-babaya her türlü iyilikte bulunmanın, insanlarla barış halinde olmanın, helal yiyip içmenin farkına vardırır.
Muhammed İkbal, veciz ifadesinde; “Yol kesenler, Kur’an okuyup öğrenince, yol gösterici oldular” der.
Kur’an hayatımızın uygulama kitabıdır. Çünkü o, hayatın tamamını kuşatmaktadır. Hayatımızın plan ve programını en ince noktasına kadar açıklar. Çünkü o, her konuyu Kur’an’da açık ve seçik olarak anlatır:
“Gökten yere kadar, her işi o idare eder. Sonra işler O’na bir günde yükselir ki o günün miktarı sizin saydığınız(günler)den bin sene eder.” “İşte o görünmeyeni de görüneni de bilen, mutlak galip ve çok merhametli olandır.” (Secde, 5, 6)
Günümüzde meydana gelen olayları ve seyrini, olmuş ve olabilecekleri Kur’an ile yorumlamak veya açıklamak, bazılarına garip gelebilir. Bunun neticesi bazılarımız aşağılık duygusuna kapıldı. Batılı bir bilim adamının sözüne itibar ederiz de, Allah’ın kitabından bir ayeti zikretmekten utanırız. Kişisel düşünce ve projelerimizi çağdaş biliriz de, Kur’an ile hayata bakıp sonra konuşup yazmaktan rahatsız oluruz.
İmam Malik, “Bu ümmetin başı ne ile ıslah oldu ise, sonu da aynı şeyle ıslah olur” der.
Değerli okuyucularımız şu örnek üzerinde düşünelim. 17 Ağustos depremini, hep birlikte yaşadık. Üzüldük, elimizden geldiğince kardeşlerimize yardım ettik ve kısa bir zaman sonra unuttuk. Eğer 17 Ağustos depremi, Kur’an nazil olmadan önce meydana gelseydi; bugün o hadiseyi Kur’an’da okumayacak mıydık?
Bizden önce yaşamış nice toplumların başından geçen olayları bugün okumaktayız. Ad ve Semud gibi kavimlerin başlarına nelerin geldiğini ibret ve dehşet ile okumaktayız.
Öyle ise, Allah’a inanan her insan, okuduğu ve duyduğu her ayeti ve sureyi, yeni nazil oluyormuş gibi okumalıdır ki, Kur’an’ın plan ve programına göre yaşadığımız ortaya çıksın. Ve “Kur’an bana, aileme ne diyor, topluma, hadiselere neler söylüyor?” inancı ile okur ve anlamaya çalışırsak, Kur’an’ın plan ve programına göre hareket etmiş olacağız ve Rabbimizle sıkı bir irtibatı gerçekleştirmiş olacağız.
“Dünya ne kadar ihtiyarlarsa, Kur’an da o nispette gençleşir.” Bediüzzaman’ın bu sözü, bir gerçeği ispatlamaktadır. Ne var ki Kur’an’ın, çizdiği plan ve programlardan günlük hayatımıza aktarmalar yapmadığımız için, kulluk kitabımız ile aramızda bir boşluk oluşmuştur. Bu boşluğu şahsi kanaat ve düşüncelerimizle dolduramayız.
Kur’an’ın plan ve programlarına uygun olmayan bir şekilde geçen bir günümüz, saatimiz ve hatta bir anımız dahi huzur, bereket, canlılıktan mahrum olarak geçecektir. Sonucunda Kur’an’ı hayatımıza yönlendirici olarak almaz isek hem dünyayı ve hem de ahireti elimizden kaçırabiliriz.
Böyle bir sonuçtan Allah’a sığınırız...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.