Kanayan yara Kerbela
Günümüz İslam Coğrafyasında ‘Her günün Aşura ve her yerin Kerbela olduğu’ bir zaman diliminde, emperyalistlerin ve içimizdeki uşaklarının insanlık dışı işgal ve katliamlarının adeta başlangıcı sayılan, Hicri 61 yılının 10 Muharrem Cuma gününde, hicri 1371 yıl evvel zalim ve mel’un Yezid’in eliyle iktidar hırsı uğruna gerçekleşen insanlık tarihinin en acı ve en unutulmaz (ismiyle müsemma) KERBELA facia ve katliamının miladi 1330. yıldönümündeyiz.
Alemlere rahmet olarak gönderilen sevgili Peygamberimizin (sav) Ehl-i Beyt’inin sevgilisi, biricik torunu, büyük şehid İmam Hz.Hüseyn’in (ra) zulme ve zalime başkaldırışının meydanı olan Kerbela’nın tarihi seyri ve yaşanan bu menfur katliamdan ders çıkarmak adına söylenecek ve yazılacak çok söz var. Bu ‘çetrefilli’ ve bir o kadar da yanlış yönlendirmelere açık olan Kerbela olayında karışık olan zihinleri düzeltmeye çalışmak her iman ve vicdan sahibinin görevidir. Yüzyıllardır İslam Ümmetinin manipüle edilerek kardeşin kardeşe kırdırıldığı, fütursuzca cinayetlerin işlendiği, cahil halkların kirli amaçlar ve çıkarlar uğruna kullanıldığı Kerbela hadisesi üzerine çok ehemmiyetli gördüğüm bir konuyu arz etmenin elzem olduğunu düşünüyorum...
Kerbela’da var olan her iki taraftan birini Şİİ, diğerini ise SÜNNİ olarak tezgahlayan siyonist odakların İslam Ümmetini böl-parçala-yut planında ne kadar başarılı olduklarını bugün de görmekteyiz maalesef... Bildiğiniz üzere Emperyalistlerin Irak’ı işgal süreciyle o bölgede artan Şİİ-SÜNNİ kavgasının ve cinayetlerinin ideolojik fikri altyapısının Kerbela’da yaşanan ‘kara güne’ dayandığı iddia edilmektedir...
İslam Ümmeti olarak bugüne dek Kerbela’nın asırlardır devam eden bu kanayan yarasına neşter vuracak cesareti ortaya koymayarak asıl çıkarılması gereken dersleri almamakta direndik ve zannettik ki İslam Ümmeti bu olay sebebiyle Sünni ve Şii diye ikiye ayrıldı!
Sanki Yezid mel’unu Sünni, büyük şehid Hz. Hüseyin de (ra) Şia’yı temsil ediyormuş tezgahı Kerbela’dan Horasan’a, Hicaz’dan tüm dünyaya bu yalanla yayıldı! Buradan ifade ediyorum ki; bu iftira ve yalanlar islam düşmanlarının bizleri birbirimize düşürmek için asırlardır içimize soktuğu nifak tohumu söz, ifade ve iddialardır. Peygamber torununa kıyan mel’un Yezid’i SÜNNİ bir mümin olarak görmek nasıl korkunç bir yalan, iftira ve fitne ise, Hz.Huseyin’i de Şİİ veya SÜNNİ müslümanı olarak görmek de bir o kadar yalan, iftira ve fitnedir. Ne Yezid sunni veya şiadır ve ne de Hz. Hüseyin r.a ve beraberinde şehadet şerbetini içen yarenleri ŞİA ya da SUNNİ’dir!
Hiçbir tarihi, ilmi ve akli ispatı olmayan ve olamayacak bu iddia ve yalanlarla bizi birbirimize düşürdüler ve düşürmeye de devam ediyorlar... Kerbela faciasının yaşandığı Hicri 61 yılında ne Şia vardı ne de Sünni’lik. Ehli sünnet ve ehli şia veya alevilik, sunnilik kavramları Kerbela faciasından asırlar sonra ortaya çıkmış ve kullanılmış kavramlardır.
Kerbela’nın bir tarafında Hakk’ı ve adaleti üstün tutan, zulüm ve zalimin iktidarı karşısında onurlu duruşuyla bedel ödeyen Hz. Hüseyn (r.a) ve O’nu kıyamete kadar destekleyerek savunduğu ve uğrunda can verdiği islami ilkelerin yanında olan müslümanlar topluluğu, diğer tarafta ise; geçici dünyanın mal ve makamı için, iktidarını koruma uğruna terör estiren ve bu terörü dine alet eden katil Yezid ile, kıyamete kadar insan hak ve hürriyetlerinin ihlaline destek veren çıkar çevreleri ve yaşanan olaylara seyirci kalarak haktan ve haklıdan yana tavır alamayan halk yığınları vardı!
Peygamberimiz (sav) Efendimizin hicretinden 4 yıl sonra dünyaya teşrif eden ve 9 yaşındayken dedesi, Peygamberimiz (sav) efendimizi kaybeden Hz. Hüseyin şehid edildiğinde 57 yaşındaydı. Hz. Hüseyn çıktığı yolun sonunda kendisini ve ailesini bekleyen olası tehlikelerin bilincinde olarak mevcut zalim ve fasık iktidara imanı gereği cephe almıştı. Hz. Hüseyin, ortaya koyduğu muhalefetiyle buradan kendisine bir makam ve mevki çıkarmak isteseydi Yezid’le anlaşır ve istediği makama da kolaylıkla otururdu! Ama büyük şehid, dünyanın makam ve mevkisini elinin tersiyle itmiş, kendisini bekleyen ‘ölüm tehlikesine’ rağmen çıktığı yoldan dönmemişti!
Hz. Muhammed (sav)’in torunu, Hz. Ali’nin yavrusu, Hz. Fatıma’nın kuzusu, Hz. Hasan’ın kardeşi, Hz. Zeyneb’in aslan yürekli abisi Hz.Hüseyn çıktığı yoldan dönmeyi, “zalime karşı mazlumun hakkını aramaması” olarak niteleyerek, kıyamete dek tüm müslümanlara örnek olacak bir tavrı sergilemişti. Büyük İmam, bu tavrı ortaya koyarken ne Şİİ idi ne SÜNNİ! O, “Allah’a çağıran, salih amel işleyen ve gerçekten ben müslümanlardanım diyen” *(Fussilet Suresi 33) bir mü’minden başka bir şey değildi!
Kerbela katliamından elli yıl sonra başta İmamı Azam olmak üzere İmamı Malik, İmamı Şafi ve İmamı Hanbel gibi ilim önderlerinin tamamı maddi ve manevi destekleriyle Ehlibeytin yanında yer aldılar. Hz.Hüseyin’in torunları Ehlibeytin yarenleri İmam Zeyd bin Zeynelabidin ve İmam Caferi Sadık(Allah hepsinden razı olsun) gibi imamlarla el ele gönül gönüle, Emevi ve Abbasi iktidarlarının faşizan zulmüne karşı direnerek bir kısmı şehadeti, bir kısmı da hicreti tercih ettiler.
İmam Azam Ebu Hanife’nin Ehli Beyt’i müdafaa ve yardım uğruna zalim Abbasi kralının zindanlarında kırbaçlanarak şehid edildiğini ve İmam Malik’in aynı sebeble kırbaçlanarak iki kolunun da kesilerek cezalandırıldığını kaç Alevi, kaç şii ve kaç sunni müslüman biliyor? O zaman bu asırlardır devam eden ayrılık niye? Bu kin ve öfke kime? Bu ilgisizlik niçin ve neye?
10 Muharrem Aşura ve Kerbela hadisesinden çıkarılacak dersleri hâlâ anlamakta direnen İslam alemindeki bir kısım müminler, kendi vücutlarını zincirlerle döverek Yezid ve yandaşlarından intikamlarını aldığını sanmanın gafletiyle o günün acısını bedenlerinde yaşattığına inanırken, diğer bir kısım Müminler de sadece aşure yemeğini dağıtıp yemek suretiyle bu mühim güne ilgisiz kalmanın gafletiyle yaşamaya devam ediyor.
Oysa mübarek başı kesilen, kolları, ayakları ve gövdesi ayrı ayrı Hicaz Bölgesine ‘ibret’ olsun diye yollanan büyük İmam Hz. Hüseyin (r.a), Kerbela’da mülahazaların çok ötesinde bir mesaj vermiş ve islam siyaset, ehliyet ve emanet hukukunu kanıyla yazmıştır. Nasıl mı? İnşaallah gelecek yazıda anlatmak ve anlamak temennisiyle, başta İmam Hüseyn ve diğer Kerbela şehidlerini rahmetle, saygıyla ve sevgiyle anıyorum. Rabb’im izinden gidenlerden eylesin.