Yeni Türkiye Algısı ve “Osmanlı İmparatorluğu” Korkusu
Sosyolojik bir algıdan söz edelim önce.
Önemli olan; insan, toplum veya devletin kendini tanımlaması değildir, önemli olan başkalarının sizi nasıl tanımladığı ve algıladığıdır.
Siz kendinizi kaf dağında görebilir, feriştah sanabilirsiniz ama bunlar başkalarına göre bir değer ifade etmeyebilir.
Bunun tersini düşünmek de mümkün.
Kendinizi güçsüz, etkisiz ve silik görebilirsiniz ama karşınızdakine göre bu böyle değildir.
Sosyal siyaset biraz da bu algılar üzerine inşa ediliyor.
***
Türkiye’nin son dönemdeki atak ve etkili dış politikası, dışımızdaki dünya ülkelerinde süratle bir algı değişikliğine yol açmış gözüküyor.
Biz kendimizi hâlâ Cumhuriyetle yaşıt, geçmişi bir asrı bile doldurmamış küçücük bir balkan devleti veya ortadoğu ülkesi gibi görüyorken, başkaları bizi hâlâ Osmanlı İmparatorluğu’nun mirasçısı durumunda büyük devlet potansiyeline sahip bir ülke olarak görmeye devam ediyor.
Biz kendimizi, aslımızı, tarihimizi inkar etsek bile, bu böyle görülüyor.
Yıllarca resmi devlet politikası olarak biz evveliyatını inkar eden bir rol üstlendik, okullarda resmi tarih kitaplarında bunu işledik.
Yeni kurulan bu küçük devleti, kurum ve kuruluşlarıyla kabul ettirmek için bunu yapmak zorundaydık ve yaptık.
New York’ta Osmanlı Topkapı Hazineleri sergisinin açılışında Zamanın Cumhurbaşkanı Demirel’in dediği gibi, yeni Türkiye Cumhuriyeti’ni kabul ettirebilmek için tarihimizi inkar etmek zorundaydık ne yazık ki!..
Ama, bizim bu ısrarcı inkarcılığımıza rağmen bizim dışımızdakiler bize hep Osmanlı gözüyle bakmaya devam ettiler.
Bugün, bu bakış ve algı düne nazaran daha da güçlenmiş gözüküyor.
***
Biliyorsunuz, bugünlerde tartışılan konulardan biri de “Osmanlı Milletler Topluluğu” meselesidir.
Dışişleri Bakanı sayın Davutoğlu, bunun adını koymasa da izlediği yol, sonuç itibariyle Türkiye’yi böyle bir oluşuma doğru götürmektedir.
Daha önce de, değerli dostumuz Hasan Celal Güzel bu konuya değinmiş, bunun müspet sonuçlarından söz etmişti.
Macaristan Dışişleri Bakanı bugünlerde kalkıp şöyle diyebiliyor:
“Türkiye, ya yeni bir Osmanlı İmparatorluğu kuracak ya da AB’ye üye olacak!”
Yani demek istiyor ki; “Ey Avrupa Birliği Ülkeleri! Aklınızı başınıza alın, Türkiye’yi kendi haline bırakmayın, eğer AB’ye üye yapmaz elinizden kaçırırsanız, Osmanlı Milletler Topluluğu ile bir araya gelecek olan Türkiye, Osmanlı İmparatorluğu’nu yeniden kurar, başınıza bela alırsınız!..”
Evet, şimdilerde giderek yaygınlaşan bakış ve algı, bu minval üzeredir.
Eminim içimizden bazıları, Avrupalı diplomatın biraz da korkuyla karışık bu uyarısına dudak bükerek“hadi canım sende!” diyeceklerdir.
Ama onlar dudak bükse de, kabul etmese de, dünyada yavaş yavaş yerleşmeye başlayan algı ve bakış budur.
Ya Suriye Devlet Başkanı’nın sözüne ne demeli?
Beşar Esad da demiş ki; “Batı Türkiye’den uzaklaşıyor. Bu iyi bir şey değil! Şayet Türkiye kabul edilmezse Avrupa Birliği bir Hıristiyan kulübü olur!”
Bu sözü doğru mu okumalı, yoksa tersinden mi?..
Acaba Esad, kendi ülkesinin âli menfaatleri için mi söyledi, yoksa Türkiye’nin âli menfaatleri için mi?
***
Görüldüğü gibi bir Batılı, Türkiye’nin doğuya açılıp tarihi misyonuna yeniden kavuşmasından çekinip Osmanlılık vizyonuyla yeniden büyük bir ülke olmasından korkuyorken, bir Doğulu da Batıya açılan bir kapı olarak gördüğü Türkiye’nin AB’ye girmesini savunarak Osmanlı şemsiyesine tekrar girme endişesiyle muhayyel korkusunu yenmeye çalışıyor, kim bilir?!...
Bütün bu sözler, Türkiye’nin başkaları tarafından algısının nasıl olduğunu ortaya koymuyor mu?..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.